Hicret Ahlakı
Sabitesi olmayan insan, içsel bir gaye ile her daim yeni arayışlar içine girmiştir. Aklın ve kalbin imtizacıyla arayışlar buluşlara, buluşlar da yeni oluşumlara köprü olmuştur. Stabiliteye karşı çıkış belki de bu gönül köprülerinden ileri gelmekte. Geleneksel değerlerin muhafazasıyla gönül eleğinden süzülmüş ve aklın cilasıyla bezenmiş her bir hicret; yeni dünyaların keşfine heyecan, farklı kültürlere de renk katmıştır.
Akli ve kalbi bir ahlak ile bezenmiş olan bu anlayışın gayesi: Başta evrensel değerlerin muhafazasına, akabinde de bu değerlerin noksan kalmış yanlarına odaklanmaktır. Temel insani dokuya mugayir kalmadan uyumlu bir şekilde mevcut kültürü ihya ve imar etmektir asıl gaye.
İhya ve imar boyutunda; mekânsal fenomenolojiden öte, zamanın notası geçmişin paha biçilemez birikimini haykırır. Aynı zamanda şimdiki zamanın heyecanını ve elbette istikbale dair derin umutları da terennüm eder. Hicretin tanımında, mekânın stabilitesine karşı zamanın çok boyutlu bir yolculuğu vardır. Nitekim bu boyutta akıl ile kalp arasındaki münasebetin farklı bir yüzü tezahür ediyor.
Hicret ahlakının tasvirinde önemli bir karşılığı olan zaman kavramını, zaman algısından ayırt etmek gerek. Öncelikle zaman; nesnelerin hareketlerini, mukayeselerini ve iki olay arasında geçen süreyi belirtmede kullanılan ölçme sisteminin temel bileşenidir. Zaman algısı ise salt “farkındalık” odaklıdır. Geçen sürenin, değişimin ve yeni oluşumların farkında olmaktır. Bu farkındalık, hayatımızdaki pek çok hayati reaksiyonlar için zaruri bir boyuttadır. Çünkü bu beceriler, keskin bir zamanlama algısını gerekli kılmakta. Bu bağlamda zaman algısı daha çok dikkat ve hafıza ile ilintili olup psikolojik hastalıkların da en temel semptomlarından birisi de bu algının yitirilmesidir. (https://bengisemerci.com/zaman-nedir/)
Konumuzun tasvirinde bir diğer önemli değişken de mekândır. Mekân kavramı her ne kadar somut olarak algılansa da tarihin ruhu, kültürün izleri ve inancın derin yaldızıyla bezenmiştir. Bir medeniyetin mimarisi bu noktada kendi aidiyeti hakkında pek çok bilgi vermekte. Bu sebeple mekân kavramını izah ederken realiteden öte sürrealist yaklaşımları da görmekteyiz. Mekân; insanı çevreleyen, çerçeveleyen ve belli ölçüde ayıran bir boşluktur. Ek olarak sınırlarının algılandığı “uzay alanı” olarak da tanımlanmakta. Mekân, temelde mimari ile ilintili olsa da insan psikolojisi üzerinde olumlu ve olumsuz pek çok etkileri vardır. Tam da bu noktada hicret ve akabinde hicret ahlakı tezahür ediyor. Çünkü kısa bir zaman yolculuğu yaparsak eğer eskilerin hoşça bir durum tespiti olan “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.” sözünü anımsarız. İşte zamanın ruhu, mekânın ferahlığında bu şekilde ortaya çıkıyor.
Kaynakça:
• Joedicke, J., Bir Mimari Mekan Kuramına Giriş ve Aynı Zamanda Mimarinin Durumunun Saptanması İçin Deneme, Bauen-t-Wohnen 1968/9, çev.: Doç. Attila Arpat, İTü Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Matbaası