İşte Bu Doktor İndir

Travma ve Etki Yayılımı

Felaket, öncelikle bölgede yaşayanları, sonra tüm Türkiye’yi etkiledi. Bu etki, en çok maruz kalanlardan en az maruz kalanlara ve maruz kalmasa da tanık olanlara doğru halka halka yayıldı. Şu an ister afet bölgesinde yaşasın ister yaşamasın hemen hemen herkesin farklı düzeylerde “travmaya bağlı stres” yükü altına bulunduğu bir süreçten geçiyoruz. Travma, genellikle beklenmedik şekilde meydana gelen ve insanın baş etme gücünü aşacak derecede sarsıcı olaylara bağlı olarak gelişen, oldukça rahatsız edici birtakım belirtilerle yaşanan bir ruhsal tablonun adıdır. Deprem, grizu, sel, yangın, kaza, savaş gibi sarsıcı olayların hepsi insanlarda travma yaratabilecek türden olaylardır. Böylesi felaketlerde en şiddetli travmatik etkinin enkaz altında kalıp kurtarılanlarda ortaya çıkması beklenir. Daha sonra sırasıyla yaralananlar, yakınlarını kaybedenler, kılpayı kurtulanlar, mağdurların yakınları, arama kurtarma ve müdahale çalışmalarında yer alanlar ve nihayet maruz kalmasa da yaşananlara canlı veya medya aracılığıyla tanık olanlar etkilenirler. Tüm bu gruplardan herhangi birinde yer alıp da daha önce ruhsal açıdan örseleyici deneyimlerden geçmiş olanların, travmatik etkiyi diğerlerinden daha güçlü yaşamaları yüksek olasılıktır.

Travmatik Etkiye Bağlı Belirtiler

Travma yaratan bir olaya bağlı olarak yaşanan tepkileri birkaç boyutta gruplamak mümkün:

 Duygusal Boyut: Geçici şok, şaşkınlık, korku, güvende hissetmeme, öfke, suçluluk, başkasını
suçlama, çaresizlik, umutsuzluk, hissizlik...
 Zihinsel Boyut: Kafa karışıklığı, olayla ilgili anıların rahatsız edici sıklıkta akla gelmesi, olayın
tekrarlanacağı korkusu, dikkati toplayamama, karar verememe, genelleyici düşünceler (“Her
şey mahvoldu” vb.), unutkanlık…
Fiziksel Boyut: Gerginlik, yorgunluk, uyuma güçlüğü, psikolojik ağrılar, kalp atışlarında
düzensizlik, bulantı, iştah artması veya azalması, irkilme, tedirginlik, tahammülsüzlük…
Sosyal Boyut: İnsan ilişkilerinde huzursuzluk, güvenememe, yalnız kalma isteği, aşırı
yargılayıcı olma, ilgisizlik, kırılganlık… 

Bu tür belirtiler çoğu kişi için başta çok yoğun yaşanır ancak aradan zaman geçtikçe, genelde bir ay içinde, yavaş yavaş azalarak normal seviyeye döner. Bazı kişiler ise olaya maruz kalma derecesine ve olaydan önceki hayatlarında yaşadıkları örseleyici deneyimlere bağlı olarak daha uzun süreli travmatik stres belirtileri yaşamaya devam edebilirler. İlerleyen zamanda bu kişilerin profesyonel desteğe ihtiyacı olacaktır.

İkincil Travmaya Dikkat!

Depremden sonra bir haftayı geride bıraktığımız şu dönemde bütün ülke hala bu gündemle yoğun şekilde meşgul olmaya devam ediyor. Bunun böyle olmasında anormal bir durum yoktur. Ancak sürekli deprem haberlerine, dehşet verici felaket ve ölüm görüntülerine maruz kalmak insanlar üzerinde “ikincil travma tepkileri” dediğimiz bir etki yaratıyor. Bu etki, travmatik stres tepkilerinin
tıpkı maruz kalanlar gibi hissedilmesi anlamına geliyor. Şu dönemde birçok kişide depremle birlikte ortaya çıkan isteksizlik, iştahsızlık, uyku problemleri, üzüntü, karamsarlık, iş yapmakta zorlanma, kendi yaşam şartlarını mağdurlarınkiyle kıyaslayarak utanç ve suçluluk duyma, yetersizlik, çaresizlik, öfke gibi yakınmalar hissediliyor.

Travmatik Stres Belirtilerini Azaltmak, Normalleşmeyi Hızlandırmak

Travmatik bir olayın etkileriyle baş etmenin en kötü yolu, yaşananları unutmaya çalışarak konuşmaktan kaçınmaktır! Zira böylesine güçlü deneyimlerin unutulması mümkün değildir; acı verici olmaktan çıkarılması ve hatta bunlardan güçlenerek çıkılması mümkündür. Ancak travmanın insanı güçlendirici bir deneyime dönüşmesi, ilk zamanlarda mağdur tarafından algılanamaz ve anlamlı bulunamaz. Bunun mümkün olabilmesi için daha uzun bir zamana ve baş etmeye yardımcı olabilecek “doğru” bakış açısı geliştirmeye ihtiyaç var. Bir felaketin yaşattığı travmatik tepkileri azaltmak ve normale dönüş süresini kısaltmak için ilk etapta atılacak adımları kısaca sıralayacak olursak; 

Kendinizi mümkün olduğu kadar güvende hissedebileceğiniz bir noktada gerekirse yakınınızdaki kişilerden destek alarak sakinleşmeye çalışın.

Eviniz hasar gördüğü için yıkılmış veya hasar almış olabilir. Siz dışarıda, derme – çatma bir yapının içinde veya çadırda olsanız bile hayatın devam ettiğini ve bu durumun sonsuza kadar böyle devam etmeyeceğini hatırlayın.

 Mümkün olduğu ölçüde etrafınızdaki insanlarla yardımlaşarak günlük hayatınızı ve
özbakımınızı sağlayabileceğiniz bir düzen oluşturabilirseniz “kontrol” duygunuz güçlenir.

 Şu an her şey daha zor görünse de umudunuzu asla kaybetmeyin. Daha önce başkalarının da
böylesi olaylara maruz kaldığını ve hayatını yeniden kurduğunu hatırlayın.

Yalnız değilsiniz. Şimdi bütün ülkenin tek yürek olmuş vaziyette sizin yanınızda olduğunu fark
etmeye ve bundan güç almaya çalışın.

Yaşadığınız duygu ve düşünceleri paylaşın. Sahaya gelen uzmanların yardımına ve
tavsiyelerine açık olun.

Önceden size iyi gelen; en yakındaki bir doğal ortama gidip kısa gezinti yapmak, varsa bahçeyle, çiçekle ilgilenmek, mümkünse bir oyun oynamak (top, tavla vb.) gibi bazı basit faaliyetler yapın. Bundan asla suçluluk duymayın. Kendinizi ayakta tutmaya çalışmanızın kimseye zararı olmaz. Bu, kayıplarınıza yaptığınız bir saygısızlık da değildir.

Hayatın bir gerçeği acı verici olaylara maruz kalmak olsa da acı, aynı zamanda bize kendi gücümüzü fark ettirir. Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gibi bizler “acıyı bal eyleyenlerin” ülkesiyiz. Henüz hiç kimseler yokken birbirimizin yardımına koşuşumuz tüm azamatiyle ortaya koydu ki; bizler birbirimizi iyileştirecek ve hayatı hep beraber, el ele, omuz omuza tüm güzelliğiyle kucaklayacak.

Bu yazı, yazarı tarafından gazetekapi.com’da 12.02.2023 tarihinde kendi köşesinde yayımlanmıştır.