İşte Bu Doktor İndir

Evrende ne kadar insan varsa o kadar hayatın anlamını aramaya, anlamaya ve anlam bulmaya çalışan insanlar vardır. Lakin her insan için hayatın anlamı farklıdır. Bu ister dünyanın batısında yaşayan, isterse doğusunda yaşayan insan olsun, ister en büyük şehirlerde, isterse de köyde, kasabada yaşayan bir insan olsun kimliklerinden, cinsiyetlerinden, dinlerinden, ırklarından bağımsız olarak her biri için hayatın anlamı farklıdır. Hatta aynı hanede yaşayanlar için bile hayatın anlamı farlılık gösterir. Çünkü insanların her birinin farklı hayat öyküleri, farklı hikayeleri, farklı hayat deneyimleri vardır.

Hayatın anlamını anlamlı kılan ya da anlamsızlaştıran bir takım faktörler vardır. Bu faktörlerin en önde gelenlerinden bir tanesi doğduğumuz ailedir. Öncelikle doğmadan önceki evreye değinmek istiyorum. Daha anne karnına düşmeden önce bile istenen bir evlat mıyız, yoksa istenmeyen evlat mıyız bu bile hayata nasıl başlayacağımızı etkileyen sebeplerdendir. Birey için yaşam anne karnındayken başlamış oluyor. Bu aşamada annenin anne rahmindeki bebeği ile iletişim kurup kurmaması, ilişki kurduysa bunu nasıl sağladığı, onu sevgi ile okşayıp okşamadığı aynı zamanda diğer kişilerin de ilişki kurup kurmadığı bile doğduktan sonraki evrede bebeğin duyguları için önem arz ediyor. Çünkü sevgi ile beklenen bebekler daha anne karnındayken bile bunu hissedebiliyorlar. Anne çoğunlukla mutsuz, kaygılı, stresliyse bebek de bunu hissederek anne ile beraber bu duyguları yaşayabiliyor. Tam tersi durumda ise yani anne çoğunlukla mutlu, huzurlu, kaygısızsa bebek de o huzuru hissetmiş olabiliyor. Doğduktan sonra bebek ilk önce annesi (ya da bakım veren kişi) ile iletişim kuruyor. Sesini tanıyor, onun kokusunu duyuyor ve kurulan iletişim sevgi dolu olduğunda anne ya da bakım veren kişi ile bebek arasında güzel bir bağ oluşmuş oluyor. Bebeklik döneminde kurulan sevgi bağı sonraki dönemlerde birçok güzelliği beraberinde getiriyor. Bu yüzden insan hayatını, hayata karşı bakışını etkileyen en başlıca faktörlerden bir tanesi öncelikle ailesiyle, anne babası ya da bebeğe bakım veren kişi ile kurduğu ilk iletişimlerdir. Bu yetişkinlik çağına geldiğinde hayatın anlamını oluşturmasında ona yol gösterici olacaktır. Çünkü hayatın anlamını bulmak, içerisinde sevgiyi de barındırır. İnsanın insana olan sevgisi, doğaya, hayvanlara olan sevgisi ve aklınıza gelecek birçok şeye duyulan sevgiyi ifade etmektedir.

Bir diğer faktörlerden bir tanesi de çevredir. Çünkü insanın çevresindeki kişiler, olaylar, doğduğu ülke, şehir, doğduğu ülkenin kültürü ve benzeri insanın hayata karşı bakış açısını etkiler ve bu da hayatta anlam bulmak, olumlu ya da olumsuz düşünceler uyandırmak gibi şeylere yol açar.

İnsan olarak kendimize eminim ki ‘neden bu hayatta varım, ben kimim, neden doğuldum’ gibi varoluşsal sorular sorduğumuzu söyleyebilirim. Eğer ki bu sorulara cevabınız varsa o zaman büyük olasılıkla sizin için hayatın anlamı da odur. İnsan kendisini sorgulayan bir varlık olmalı, çünkü kendimizi sorguladığımız zaman içimize, özümüze dönüyoruz diye düşünüyorum.

İnsanı yaşam boyunca etkileyen faktörlerden bir tanesi de kişilik özellikleri, mizacı, fıtratıdır. Her birimiz farklı birey olarak doğarız ve fıtratımız, mizacımız, kişiliğimiz bir birimizden farklılık gösterir, aynı zamanda bizi oluşturan sebeplerden biri haline dönüşür.

Bunların hepsini ele aldığımızda insandan insana ne kadar farklılık gösterdiğimizi, ne kadar farklı düşüncelere, davranışlara, duygulara sahip olduğumuzu sezinleye biliriz. Bu yüzden hayat bazılarına göre zorken, bazılarına göre tam tersidir. Lakin şunu söyleye bilirim ki hayatta ne yaşarsak yaşayalım, hangi zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım insanın yaşamı için, geleceği için hedefleri, amacı olmalıdır. Eğer ki amacı varsa o zaman tüm zorluklara karşı göğüs gerer ve hayatı tüm yorgunluklarına, zorluklarına rağmen kabul ederiz. Zorluklar karşısında yıldığımızda, pes ettiğimizde hayatı kendimize anlamsızlaştırır ve dar bir dünya haline getirmiş bulunuruz. Lakin zorluklar karşısında yılmadan, muhakkak ki bir şeylere tutunarak, onu kendimize tutacak dal yaparak devam edilebilir. Zihnimizi olumsuz bir şeye odaklayıp hayatı kendimize zindan etmeden, aynı şeyleri düşünüp sürekli bir döngü halinde orada kalmadan tam aksine etrafımızdaki birçok güzellikleri görüp şükür duyarak, içimizi ferahlatan, ruhumuza iyi gelecek eylemlerde bulunarak hayatı kendimize anlamlı kılabiliriz.

İnsan sürekli olarak hayattan bir şey ister, hayatın ona mutluluk, huzur, sevgi ve benzeri şeyler vermesini ister. Lakin kendimize hiç soruyor muyuz ‘biz hayata ne veriyoruz?’ diye. Bizim de ne sunduğumuz önemli değil midir? Peki biz hayata, insanlara, sevdiklerimize ne sunuyoruz? İyilik, hoşgörü, sevgi, şefkat, empati, sağduyu, saygı ve benzeri sunuyor muyuz? İnsan nezaketle hayatın sunduğu nimetleri karşıladığında ve nezaketle kabul ettiğinde yukarıda saydığım hoşgörüyü, sevgiyi, şefkati, empatiyi, sağduyuyu, saygıyı sunmuş olmuyor mu? Aslında bunları sağlamış olduğunda hayatın anlamı da kişi için anlam kazanmış olmuyor mu? Böyle olduğu vakit insan hayatın getirmiş olduğu birçok zorluk karşısında yılmadan, tükenmeden, sabırla ve şükürle yoluna devam edebilir diye düşünüyorum. Bu saydıklarıma niyet edip ve kabul ettiğimizde elbet ki insan karşılığını alıyor. Aynı Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi ‘Sadece niyet edin ve yolunuza devam edin. Kader niyete aşıktır. Çektiğin zahmet bir gün rahmet olur’.

Ben bu satırları yazarken 9 yaşındaki kızıma ‘Sana göre hayatın anlamı nedir?’ diye sordum. Verdiği cevap ‘İnsanın kendi ayakları üzerinde durması ve insanları asla üzmemesi’ diye ifadeleriydi. Siz de önce kendinize sonra da çevrenizdeki kişilere size göre hayatın anlamı nedir diye sorabilirsiniz.

Sizin için hayatın anlamını bulmanız temennilerimle…

                                                                                                       Psikolojik Danışman Günel Kudretli