HAYATI İZLEMEK Mİ YAŞAMAK MI
"Hayat, nefes aldığımız her an değil, anılarıyla dolu olduğumuz anlardır."
Margaret Wander Bonnano
Teknolojinin dur durak bilmeyen hızıyla birlikte sosyal medya hayatımızın tam merkezine oturmaya başladı. Artık başka insanların hayatına çok kolay erişebiliyor, yaşamlarıyla alakalı birçok bilgiyi oradan öğrenebiliyoruz. Ancak ekranda başkalarının yaşamlarını o kadar izleyip takip ediyoruz ki bu da kendi hayatımızı yaşamamıza engel teşkil etmeye başlıyor. Yani bu durumda gerçeklik ile sanal alem arasında bir uçuruma sebebiyet verebiliyor. İşte tam da bu noktada sosyal medyanın etkisiyle “hayatı izlemek” ve “hayatı yaşamak” arasındaki farkı vurgulamak önemli bir hale geliyor.
Sosyal medyada birilerin hayatını izlemek, bir bakıma sanal dünyaya yolculuk yapmak gibidir. Göz alıcı fotoğraflar, mükemmel anılar ve dikkat çekici hikayelerle karşılaşabiliyoruz. Ancak, bu süreçte zamanımızı başkalarının hayatlarını kıskanarak ve hayranlıkla izleyerek harcayabiliyoruz. Böyle olunca, kendi gerçekliklerimizi göz ardı etmeye başlar, kendi hayatlarımızın değerini azaltabiliriz. Bir başka deyişle gerçeklikle bağımızı kopartabilir ve kendimizi bize ait olan hikâyeden çok uzakta hissetmiş olabiliriz.
Kendi hayatımızı es geçerken, başkalarının hayatlarını idealize edebiliriz. Sosyal medyada sadece en iyi anlarını paylaşan insanları gördüğümüzde, kendi yaşantımızla karşılaştırma yapma eğiliminde olabiliriz. Bu da bizi yetersizlik hissi, kıskançlık ve mutsuzluk gibi olumsuz duygulara sürükleyebilir. Kendi başarılarımızı, mutlu anlarımızı ve güzellikleri görmek yerine, başkalarının hayatına takılıp kalabiliriz.
Zamanımızı başkalarının yaşantılarını takip etmekle geçirirken, gerçek deneyimlerimizi kaçırırız. Sosyal medyada kaybedilen zaman, gerçek bağlantıları, öğrenme fırsatlarını ve kişisel gelişimimizi olumsuz etkiler. Ancak hayatı gerçekten yaşamak, sosyal medyadan çıkıp gerçek dünyaya yelken açmakla gerçekleşir. Kendi hikayemizi yazmak, gerçek ilişkiler kurmak, gerçek deneyimler yaşamak ve gerçek duyguları hissetmek çok değerlidir. Hayatın karmaşıklığını, güzelliklerini ve zorluklarını deneyimleyerek büyümek ve gelişmek için aktif adımlar atmak çok kıymetlidir. Sosyal medyadan kaçmak yerine, dengeyi bulmak ve zamanımızı daha bilinçli bir şekilde kullanmak önemlidir.
Sosyal medyayı sadece bir araç olarak kullanarak, bilinçli bir şekilde zamanımızı yönetmeliyiz. Kendi hayatımızı şekillendirmek, tutkularımızı takip etmek, sevdiklerimizle anlamlı bağlantılar kurmak için zaman ve enerji ayırmalıyız. Gerçek deneyimler, unutulmaz anılar ve kişisel büyüme, sosyal medyanın ötesinde gerçekleşir. Bunu asla unutmamalıyız.
Kendimize hatırlatmalıyız ki, sosyal medyada insanların hayatını izlemekle kendi hayatımızı yaşamaya zaman kalmaması arasındaki dengeyi bulmalıyız. Kendi hayatımızı önemseyerek, sosyal medyanın bize sunabileceği olumlu yönleri kullanırken, gerçek dünyaya aktif katılım sağlamak hayatımızı daha anlamlı kılacaktır.
Kendi hikayemizi yazarken, başkalarının hayatlarından etkilenmek yerine kendi potansiyelimizi keşfedebiliriz. Taklitten uzak, özgün bir şekilde yaşamalıyız. Birilerine benzemeye çalışmak yerine kendimize has olmalıyız. Hepimiz biriciğiz ve hepimiz çok güzel cevherlerle doluyuz.
Kendimizi göstererek yaşamak da başkalarını izleyerek yaşamak da iç dengemizi bozar. Unutmayalım ki hayatın değeri sosyal medya takipçi sayısından veya beğeni sayısından daha fazladır. Kendi hayatımızı gerçekten yaşamak için sosyal medya ekranlarını kapatarak, etrafımızdaki güzellikleri keşfetmeli ve anılar biriktirmeliyiz. Kendi hayatımızın yönetmeni ve başrol oyuncusu olmalıyız, içsel mutluluğu ve huzuru yakalamak için yolculuğumuzu tüm benliğimizle hissederek yapmalıyız, çünkü hayatı “gerçek manada yaşamak” bizim elimizdedir.