İnsan sürekli sorun çözmektedir. İnsan hayatını sorun çözerek sürdürür. Sorunlar, daha önce sahip olduğumuz formüllere göre çözülür.Bir sorun, uygun denklemin seçilmesi ve gerekli işlemin doğru biçimde yapılması ile çözüme kavuşturulur. Burada, önemli olan, sorunun doğru tanımlanması, doğru formülle çözülmesi ve işlemin doğru yapılmasıdır.İnsan, inanç ve tahminlerine göre karar alır; aldığı karara göre hareket eder ve istediği sonuca ulaşmayı ümit eder. Sorunların tanımı, çözümü ve sonuçları hakkında sahip olduğu “inanç ve tahminler”, insanın yaşadıklarını belirlemektedir.Kendi inanç ve tahminlerini, “kesin doğru” olarak gören insanlar, bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalmaktadır.
İnsan içinde doğup büyüdüğü, başta aile, okul ve yakın çevre olmak üzere toplumun kendisine verdiği inanç ve tahminlere uygun hareket ederek hayatını sürdürür. İnsan, hayatta sürekli ve her an karar vererek yoluna devam eder.Bu karar vermelerin çoğunluğu farkında olmadan otomatik şekilde verilir. Eğer karar alırken dayandığımız inançlar ve tahminler yanlış ise, otomatik olarak yanlış sonuçlarla karşılaşacağımız önceden söylenebilir. Bizi istemediğimiz sonuçlara otomatik olarak götüren, bu karar alma ve hareket etme tarzı, insanların hayatlarında sık görülen yanlışlardandır.İnsan, istediği bir sonuca ulaşmak veya istemediği bir sonuçla karşılaşmamak için, yaptıklarının “ne kadar doğru olduğunu” gözden geçirmesi gerekir.
İnsan, içinde yaşadığı sosyal ortamda, karşılaştığı sorunları tanımayı, uygun formül seçmeyi ve doğru işlem yapmayı öğrenir. Farklı insanlar, benzer durumda, değişik inanç ve hareketlerden yola çıkarak, aynı isteğe ulaşmak için faklı kararlar verirler.Değişim hızlı, karmaşık, şiddetli olduğunda, eski formüller yetersiz ve eksik kalmaktadır. Bu durum, insanları huzursuz ve mutsuz etmektedir.
Alfred Adler, der ki: “Biz, gerçeği her zaman ona verdiğimiz anlamla kavrarız, yani salt gerçek olarak değil, daha önce tarafımızdan yorumlanmış bir gerçek olarak. Dolayısı ile her, bu anlamın her zaman az çok kusurlu ve eksik nitelik taşıyacağını, hatta hiçbir zaman kesin bir doğruluk içermeyeceğini varsaymak, akla yakın bir davranıştır. Anlamlı ilişkilerden oluşan dünyamız, hata ve yanılgılarla dolup taşan bir dünyadır.”Hata ve yanılgılarla dolu olan dünyamızda, doğruya yaklaşmanın tek bir yolu vardır; yanılgılarımız! Karl Raimund Popper, “Yalnızca hatalarımızdan bir şeyler öğrenebiliriz; bunun koşulu da, başkalarının hatalarını, doğruya götüren adımlar olarak takdir etmeye hazır olmak ve kurtulmak için kendi hatalarımızı aramaktır.” demektedir.
Bunun için uyanık ve dikkatli olmak, fark ederek yaşamak, iradeli ve şuurlu çaba göstermek gerekir. Kendi hayatımıza dışarıdan bakabilmek, kavradığımız gerçeğin başka türlü yorumlanacağını görebilmek, daha az kusurlu ve daha az eksik hale getirmeye çalışmak en önemli aşamadır.Uyanık ve dikkatli olmak, hayatımızda ihmal ve inkâr ettiğimiz gerçeklerin yakalanmasını; yanlışlarımızdan ve yanılgılarımızdan kurtulmayı sağlayabilir. Kendi şuurlu ve iradeli çabamızla bunu gerçekleştiremiyor isek, uzman kişilerden yardım ve destek almak işimizi kolaylaştırabilir; çabalarımızı daha verimli ve etkili kılabilir.Bir mistiğin dediği gibi, “”gerçeği değiştiremiyorsan, bakışını değiştir.””