Birden fazla kişi günün herhangi bir saatinde yakın temasa gerek kalmadan karşısındaki kişinin ağzında koku hissediyorsa,
Bu durum birkaç aydır devam ediyorsa o kişinin bir ağız kokusu- halitosis problemi var demektir.
Ağız kokusunun nedeni, anaerobik bakterilerin kendilerine uygun aminoasit üretmek için tükürük ve gıda proteinlerini yıkmaları, bunun sonucunda hidrojen sülfit ve metanetinol içeren uçucu sülfür bileşikleri (volatil asit) açığa çıkarmalarıdır.
Halitozise yol açan başlıca uçucu sülfür bileşikleri;
Hidrojen sülfit (H2S),
Metil merkaptan (CH3S4)
Dimetil sülfit’tir (C2H6S)
Bu bileşikler; sistein ve metionin gibi aminoasitlerin parçalanması sonucu ortama salınırlar.
Diaminler (indol ve skatole) veya poliaminler (kadaverin ve putresin) halitosiste ikinci derece öneme sahiptirler.
Hidrojen sülfür ve metil merkaptan mukozaya penetre olduğunda mukozayı bazı iyonlar ve moleküller için daha geçirgen hale getirir,
Hücre yapısı, kolajen bütünlüğü, hücre metabolizması ve DNA sentezine zarar verir.
Çalışmalar, H2S’e maruz kalmış dokularda %70 daha düşük kollajen olduğunu göstermiştir.
Yani halitosisi olan hastanın uzun vadede periodontal hastalığı ya da ciltte bozulma görülebilir.
Fizyolojik Ağız Kokusu
Fizyolojik ağız kokusu sabahları uyanır uyanmaz görülür ve yemek yendiğinde geçer.
Patolojik değildir ve tedavi gerektirmez.
Açlık nefesi 10 ppm’den daha az hidrojen ve metan içerir.
20 ppm’den yüksek seviyeler aşırı bakteri üremesini gösterir.
Kötü koku oral kavitedeki putrefaksiyon sonucu oluşur.
Uyku sırasında tükürük akışı azalır,
Gece boyunca tükürükle daha az yıkanan dilin ve ağzın kuruması sonucunda dil sırtında ve ağızdaki bakterilerin ısıyla üremesiyle birlikte ağızdaki bakterilerin proliferasyonu artar.
Gece boyunca oluşan bağırsak bakterilerinin faaliyetleri ile oluşan gazlar da ağızda birikir.
Sabahları serumda Ca+ ve Mg+ yüksek olması ağız kokusuna neden olur.
Menstrüasyon siklusunda luteizan hormonun salınmasından 2-3 gün sonrasında nefeste ve idrarda aseton seviyesinin artmasına bağlı olarak nefes kokusunda artma olabilir.
Oral kavite kaynaklı ağız kokusu
Dil üzerindeki birikintilerden kaynaklanır.
Kriptaların derin çukurlarına yerleşen bakteriler, tükürük ve besinlerden gelen proteinleri uçucu kükürtlü bileşiklere parçalar.
Bu gazlara volatil sülfür bileşikleri denir.
Ağızdaki infektif odaklar, nekrotik kanallar, ülserli dişetleri, köprü altı birikintileri dil sırtına bakteri temin eder.
Buralardaki bakterilerin kendileri kokmazlar,
Dolayısıyla ağız kokusunun tedavisi sadece periodontal veya endodontik tedavi değildir.
Ağız kuruluğu ağız kokusu nedenidir.
VSB (volatil sülfür bileşikleri) ’nin bir kısmı suda çözünebildiği için tükürüğün içinde muhafaza edilir, çok az bir kısmı ağız havasına katılır.
Oysa kuru bir ağızda VSB‘in büyük çoğunluğu ağız havasına katılır ve ağız kokusuna neden olur.
Dil sırtı kaynaklı ağız kokusu
Büyük ölçüde dil sırtından gelir fakat bakteri kaynağı ağzın içinde değildir.
Bu tipte VSB gazları kaynağını sindirim kanalından alır.
Sindirim enzim veya organları besinleri gereği şekilde sindiremediği zaman besinler bakterilerin çürütmesine terk edilmiş demektir.
Mide ve bağırsaklardaki enzimler tarafından sindirilemeyen besinlerin bakteriler tarafından kokuşmaya neden olması yüzündendir.
Burada ağıza gelen bakterinin kendisi değil sadece kokudur.
Sindirim kanalında açığa çıkan gazlar geğirme olmadan bireyin isteği ve bilgisi dışında ağza yükselir.
Yağlar lipaz enzimi, proteinler proteaz enzimi tarafından parçalanarak polipeptit ve peptitlere dönüştürülürler.
Eğer sağlıklı bir flora yoksa enzimlerin etkinliği bozulur ve metabolik bozukluk birlikte sindirilemeyen besin artıkları kalır.
Bakteriler proteinleri aneorobik ortamda dekarboksilasyona sokar.
Bu bozunma işlemine putrifikasyon denir.
Açığa çıkanlar VSB ve kötü kokulu yağ asitleridir.
Bu kişilerde meteorismus denilen gaz şikayetleri ya da reflü görülür.
Mide ve bağırsak gazları gün içinde devamlı olarak ağza sızarak ağız kokusuna neden olur.
Nefes kokusu
Akciğerden gelir, ağız kokusu değildir.
İki şekilde meydana gelir:
1-Akciğer parankiminde veya alt solunum yolunda bir infeksiyon (Sinuzit, kronik nazal havayolu tıkanmaları, kronik tonsillitis, boğaz infeksiyonları, üst solunum yolu ile ilgili tümörler, solunum yolu tümörleri, bronşektazi) bulunuyor ise buradan açığa çıkan çirkin kokulu gazlar doğrudan ekspirasyon havasına karışır.
2-Kimyası değişen kan gazlarının ekspirasyon havasında aromatik bileşiklere dönüşmesidir.
Şeker hastalarındaki keton kokusu, kan gazları profili ve konsantrasyonundaki değişikler, alt solunum yolu patolojilerinin neden olduğu kokular.
Nefes kokusunu ağız kokusundan ayırt edebilmek için iyi bir anamnez almak şarttır.
Nefesle yayılan bataklık kokusu vücutta prostoglandin sentezinde büyük bir sorun ve ciddi bir inflamasyon olduğunu gösterir.
Psikolojik Ağız Kokusu
Ağzının koktuğunu zannederler.
Aslında ağızda ölçülebilir hiçbir patolojik koku bulunmaz.
BESLENMENIN HALITOSIS ÜZERINE ETKISI
Tükürük pH’ı, halitozisin oluşumunu etkileyen en önemli faktördür.
Asidik pH halitozis oluşumunu azaltırken, nötral veya alkali ortam arttırır.
Fermente olabilen karbonhidratlar ortamın asidik değişime uğramasını sağlar.
Nişasta, tükürük glikoproteinleri ve musinlerle ilişkili şeker ortamı asidik hale getirirler.
Asitli gıdalar ağız kokusunu azaltır. Bazik gıdalar ise kokuyu artırır
pH’ı etkileyen ikinci büyük faktör azotlu bileşenlerdir.
Azotlu bileşenler ortamın alkali olmasına yol açar.
Protein ve peptidlerden kaynaklanan aminoasitler, serbest halde bulunan aminoasitler ve üre en önemli azotlu bileşenlerdendir.
İçerisinde kükürtlü amino asit, alkoller ve kısa zincirli proteinler bulunan bütün besinler diğerlerinden daha kolay ağzı kokusu yaparlar.
Örn: Haşlanmış bir yumurta bol kükürtlü amino asit kaynağıdır.
Aynı zamanda protein ve aminoasit hapları da ağız kokusu yapar.
Carnitene, Carnipure, AminoBurst3000, L-Karnitin gibi ilaçların prospektüsünde nefesin balık gibi kokabileceği yazılmıştır.
Ağız kokusunun oluşmaması için ideal pH 6,5 olması gerekirken bu pH’da da koku oluşabilmektedir.
Tükürükte serbest olan glikoz ve karbonhidratlar glikoproteinlerle ilişki halinde bulunarak, bu protein komponentlerinin artışını sağlar ve ideal pH ortamında koku artısına neden olur.
Yani tükürüğü asidik yapan glikoz ve karbonhidrat teorikte koku oluşmasına engel olması gerekirken, pratikte protein ve peptitlerden kaynaklanan alkalozu ve ağız kokusunu arttırır.
Çok fazla et yiyen bir kişi bir vejeteryana göre daha fazla halitozise sahiptir.
Et genellikle yağ içerir ve gastrointestinal sistemde oluşan uçucu yağ asitleri kana absorbe edilip nefesle salgılanır(kadaverin)
Karbonhidrat malabsorbsiyonu tatlımsı, protein malabsorbsiyonu ise çürük yumurta kokar.
Hiç karbonhidrat almayanlarda ketosis nedeniyle meyve kokusu, çok fazla et tüketenlerde amonyak kokusu görülür.
A ve B12 vitamin yetersizliği ve Zn eksikliği de halitosise neden olabilir.
Halitozise Neden Olan Diğer Faktörler
Candidiasis: Candida enfeksiyonlarında, bozuk tatlı ve çürük meyve kokusu benzeri kokulara sebep olurlar.
Parazitler: Bazı parazit ve larvaları akciğerlerden geçerler ve enfeksiyona yol açarlar. Parazitozlar bağırsaktaki gaz miktarını artırırlar. A.B.D.’de yapılan bir çalışmada halitozisli çocuklarda paraziter enfestasyon oranı %19 olarak bulunmuştur.
Malinite: Vücudun herhangi bir yerindeki tümöral lezyonlarda ise nekrotik proçese bağlı olarak oluşan uçucu gazların soluk havası ile atılması sonucu, kötü ağız kokusu ortaya çıkar.
Konstipasyon: En sık rastlanan ağız kokusu sebeplerinden birisidir.
Sakız ve gargaralardaki tatlandırıcılar: Aspartam bakteriler tarafından parçalandığında kötü kokulu bir gaz olan metanole dönüşür. Metanol de formik asit üzerinden gene kötü kokulu olan formik asite dönüşür.
Sindirim bozukluğu: Protein sindiriminde sıkıntı varsa çıkan toksinlerden birisi kadaverindir. Bu da clostridia popülasyonunun arttığını gösterir.