İşte Bu Doktor İndir
YALAN SÖYLEYEN İNSAN Kişilik Yapılanması Yaptığım araştırmalardan derlediğim, kişilik yapılarının, gelişim aşamalarının yalan motivasyonu üzerindeki etkisi hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Çocuk Yetiştirme Ebeveynlerin çocukları yetiştirirken nasıl tavır takındıkları çocuğun yalan söylemesi bakımından önemlidir. Örneğin; küçük çocuk yalan söylediğinde aile nasıl tavır takındı? Çok abartılı cezalar mı verdiler, zekice mi buldular? Yoksa tamamen görmezden mi geldiler? Aile çocuğun fantezi ve gerçeklik arasındaki ayrımı anlamasına yardım etti mi? Çocuklara karşı yalanlar söylenip söylenmediği de önemlidir. Çocuğa verilen sözler tutuldu mu? Çocuk hastaneye götürülürken, sanki parka götürülüyormuş gibi mi kandırıldı?  Travmatik Yaşantılar Çok travmatik yaşantılar nedeniyle gerçekle tek mücadele yolunun ilkel savunma mekanizmaları olması gibi durumlarla karşılaşılabilir. Yalan söylemek de bu ilkel baş etme yöntemlerinden biri haline gelebilir. Pseudologia fantastica tablosu olan kişilerde ciddi çocukluk travma ve kaoslarına rastlandığı sıkça bildirilmiştir. Yalan Söyleme Motivasyonu  Yalan söylemenin en açık nedeni çevre üzerinde etkili olabilmek, çıkar sağlayabilmek için diğerlerini kandırmasıdır. Bir suçlunun cezadan kaçabilmek için suçunu inkar etmesi ya da bir satıcının malını satabilmek için abartılı özellikler uydurması gibi. Buna karşın, patolojik yalanın, tekrarlı şekilde, belirgin şekilde işe yarar bir tarafı olmadan söyleniyor olması gerektiğini unutmamak gerekir.  Güç ya da agresyon İnsan ilişkileri ve medeniyet bilginin paylaşılmasına dayanır. Daha çok bilgiye sahip kişi çevre ve diğer insanları kontrol etme konusunda daha başarılı olabilir. Güç sahibi olabilmek için söylenen yalanlar inanıldığı sürece işe yarardır. Fark edildiğinde ise yalan söyleyen kişi güç kaybeder. Munchausen sendromu örneğin, pseudologia fantastica kavramına uyan bir psikiyatrik tablodur. Burada kişilerin farkında olmadığı bir güç sahibi olma motivasyonu vardır. Gerçeği hekimden saklayarak onun üzerinde bir güç sahibi olur. Tersine durum ortaya çıktığındaysa güç kaybı yaşar. Yalan söylemek bir kişiyi değersizleştirmek ya da kendi sahtekarlığını başkasına yansıtarak gizlemek için de gerçekleştirilebilir. Bu da bir çeşit agresyon ve sadizm olarak ele alınabilir.  İstek doyurma ya da özsaygıyı düzenlemek  Burada kişinin söylediği yalanlar kendisiyle ilişkili yetersiz gördüğü alanlarla başa çıkabilmede kısa süreli de olsa rahatlama ve hoşnutluk hissi yaratabilir.  Yalan söylemek tek bir tip kişiliğin özelliği değildir. Antisosyal, histrionik, narsisistik, borderline ve kompulsif kişilik bozukluklarına sıklıkla eşlik eder.  Antisosyal kişilik bozukluğu  Yalan söylemek DSM'ye göre bu bozukluğun bir özelliğidir. Bu kişiler tekrarlayıcı şekilde başkalarının haklarını gasp ederler. Bu bozuklukta inkar ve represyon başlıca savunma mekanizmalarıdır.  Histrionik kişilik bozukluğu Guze ve ark.(1971) ise histrionik ve antisosyal kişilik bozukluklarının temelde aynı mekanizmaya sahip olduğunu, farkın cinsiyetlerden ibaret olduğunu söylemiştir. Histrionik ve antisosyal kişilikler arasındaki ilişki tartışmalı olsa da, histrionik kişilik organizasyonu olan bireylerde yalan söyleme sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Amaçlara ulaşmak için teatral tarzda söylenen yalanlar, eğer iyi oynanarak söylenirse daha inandırıcı olur. Bu da yalan söylemeyi iyice pekiştirir. Narsisistik kişilik bozukluk  Kişiler, dış dünyanın gerçeklerini kendi içsel ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlerler, daha doğrusu çarpıtırlar. Çevrenin onayını daima alabilmek için kendilerini olduğundan farklı, olmak istedikleri gibi göstermek zorundadırlar ve yeteneklerini abartırlar. Kendilerini hak sahibi gördüklerinden, diğerlerinin uydukları kurallara uymaları gerekmediğini düşünürler. Burada sözü edilen durum antisosyal özellikleri de akla getirebilir. Bursten (1972), ise manipülasyon ve narsisismin yakından ilişkili olduğunu öne sürmüştür. Buradaki manipülasyonda narsisistik kişinin kendi değersiz taraflarını diğer bir kişiye yansıtarak, çevreyi aldatması ön plandadır. Böylelikle kurban kişi manipülatörün kırılgan narsisistik self imajını ayakta tutar.  Borderline kişilik bozukluğu Yalan söylemek özsaygıyı yükseltme, suçluluğu yansıtma ve başkalarından üstün hissetme amaçlı olarak kullanılabilir. Yanısıra zayıf dünü kontrolü ve düşük engellenme eşiğinin de etkili olabileceği unutulmamalıdır.  Konputsif kişilik bozukluğu  Kişiler yüzeysel bakılırsa hiç de kronik yalancılar gibi durmazlar. Daha çok kendilerinin ne denli, dürüst ve kurallara bağlı olduklarından söz ederler. Esasında bu kişilerin yalanları, diğer kişilik bozukluklarında olduğu gibi etrafa karşı pek yıkıcı değildir, daha çok kendilerini korumaya yöneliktir. Örneğin, diğerlerinden özel bilgileri saklamak, sadece kendinde bulundurmaya çalışmak gibi.  Yalanın Psikolojik Etkileri Aldatılan kişi açısından yanlış bilgi edinmeye neden olduğundan kişilerin hayatlarını etkileyecek biçimde doğru olmayan kararlar verilmesine sebep olabilir. Bu da yıkıcı olaylarla sonuçlanabilir. Yanısıra aldatmanın bizzat yalan söyleyen kişiye de kötü etkileri vardır. Moustakas (1962), kişilerin yalan söyleyerek kendi otantik gelişimlerini bozduğunu ileri sürmüştür. Kendi gerçeklerini değiştirerek, gerçek kendiliklerini yok ederler demektedir.  Bundan başka, altta yatan kişilik organizasyonuna bağlı olarak daha spesifik etkileri de olabilir. Örneğin; histrionik kişi bir başkasından umutsuzca sevgi bekler. Altta yatan bağımlılık ihtiyaçları nedeniyle yakınlık ve samimiyet aramaktadırlar. Buna karşın, yalan söylemeleri bu amaca hizmet etmez ve sevgi ve yakınlık bekledikleri kişiler kızgın ve reddedici hale gelirler. Narsisistik kişi ise kendini olduğundan üstün göstermekle güç kazanmaya çalışır. Buna karşın yalanları ortaya çıktığında tam tersine güç kaybederek narsisistik yaralanmayla sonuçlanabilir.  Kompulsif kişinin yalanları ise daha ustacadır. Temelde ise diğer kişilerden ayrılmayı ve uzaklaşmayı do 'gurur. Bu kişiler için samimiyet kurmak zordur; çünkü samimiyet için bilgi paylaşımına ihtiyaç vardır. Oysa kompulsif kişiler için intrüzyon ve otonomiyi kaybetme korkusu samimiyet ihtiyacının önüne geçmiştir.