İşte Bu Doktor İndir

C.G. Jung , hayatın bir bütünleşme yolculuğu olduğunu, karşılaştığımız her insanın, her olayın yaşadığımız her krizin aslında bizim yansımamız olduğunu savunur. Ve kriz olarak nitelendirdiğimiz yaşantıların, bize kişiliğimiz ile ilgili gerçek bilgilere ulaşabileceğimiz, güzel fırsatlar barındırdığını ekler.

Joseph Campbell Kahramanın sonsuz yolculuğu adlı kitabında Jung’un bahsettiği bütünlenme yolculuğunun her insanda ortak unsurlar taşıdığını tespit ettiğini anlatır. Orada belirttiği bu ortak aşamalar sayesinde, dönüşüm yaşayacağımız yerlerde ipuçlarını nasıl yakalayabileceğimizi açık bir bir şekilde dile getirir. Bu ipuçlarını yakalar, Yaşadığımız olayları okuyup , anlamlandırabilirsek kişiliğimizi yeniden yapılandırabiliriz. O zaman sanılanın aksine bizler, bize biçilmiş bir hayatı kader gibi yaşamak yerine, kendi kaderimizin belirleyicisi olabiliriz.

Evrene dağılmış parçalarımızı toplayıp bu bütünlenme yolculuğuna çıkmaya niyet edersek evren içinde bulunduğumuz hale göre bize yaşantılar sunmaya başlar.

O zaman işte bir karar vermemiz gerekir , kendi hayatımla ilgili sorumluklar alıp bazı yönlerimizi değiştirmeyi mi seçeceğiz yoksa yaşadığımız her olayda kendimizi ve birilerini suçlamaya devam mı edeceğiz?

Eğer sorumluluk alıp devam eden bu döngüyü değiştirmek istersek, alıştığımız davranış, düşünce kalıplarının ve yaşam biçiminin de dışına çıkmamız gerekir. Alıştığımız yaşamı değiştirmek, içimizde büyük bir korku yaratır. Ölüm korkusunu andırır bu korku. Değişirsek öleceğimizi bile düşündürebilir çoğu zaman. Çünkü bilinçdışımız bu yaşımıza kadar bizi korumak, dağılmamızı engellemek için elinden geleni yapmış bir çok savunma yaratarak bizim hayatta kalmamızı sağlamıştır. Sahte de olsa bize bir alışkanlıklar cenneti yaratmıştır. Ama bütün bu alışkanlıklarımızın, düşünce kalıplarımızın ne kadarı gerçekten bize ait.

Bilinç dışımızda zaman, mekan, doğru, yanlış diye bir kavram olmadığı gibi, bizim özümüze uygun olan olmayan diye seçimleri de yoktur. O sadece bizi hayatta tutmak ister. O yüzden yaşadığımız bazı olayları bastırır, bazı duyguları yok sayar ve hatta bazen bizi rahatlatmak için yaşadığımız gerçekliği bile bilinçdışı savunmalarla farklı bir halde bize yansıtır. İlizyon ile gerçek arasında sıkışır kalırız. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeden kendi seçimimiz olmadan ezbere yaşadığımız bir döngünün içinde döner dururuz.

Bilinçdışımızda bunlar olurken, gerçek kendiliğimiz, özümüz , egomuz kapasitesini arttırıp, bilinçdışımıza birikmiş olan bu bilgileri gün ışığına çıkarmak, bizi bilinçdışı savunmalardan arındırıp hayatın gerçekleri ile buluşturmak ister.

Yukarda da belirttiğim gibi, hayat bir bütünlenme yolculuğu … Yaşadığımız her deneyim bütünlenmemize hizmet ediyor. Bizi özümüze en uygun en doğru düşünce kalıpları ve davranış biçimleri ile buluşturmak istiyor.

Bilinç dışımızdaki bu bilgileri ki burada onları gölge olarak tanımlayacağım, biz onları gün ışığına çıkarmadıkça , onlar hayatımızda çeşitli krizler yaratarak bizim dikkatimizi çekmeye çalışırlar. Kimi zaman hastalık olur, kimi zaman iş başarısızlığı, kimi zaman ilişki başarısızlığı…Bilinç dışımızdaki bu bilgiler bu bastırılmış duygular, bu engellenmeler biz onları fark edinceye kadar bize hükmetmeye, yaşantılarımızın ardında bir gölge gibi durmaya devam ederler. Biz onları fark etmedikçe de büyürler, büyürler hayatımızın kontrolünü ellerine geçirirler…

Eğer, bilinçdışımızın bize yarattığı sahte konfor alanının dışına çıkmaya karar verirsek, hayatımızın kontrolünü elimize almak, bilinçdışımızdaki bu yanılsamayı, ilizyonu çözmek istersek… Yaşayacağımız bu sahte ölüm korkusunun ötesine geçme cesareti göstermemiz gerekir. … Gölgelerimiz ile yüzleşip, onlara takılmış kalmış duyguları yeniden yaşayıp, duyguların içinden geçme cesareti gösterirsek, özgürleşir, kurban rolünü reddeder, kendi hayatımızın kahramanı oluruz. Yani artık bir şeyleri yapamadığımızdan, engellendiğimizden, işlerimizin ters gitmesinden şikayet etmez, işlerimizin neden ters gittiğinin temel sebebinin farkında olduğumuz için, o alana bilinç koyar, artmış olan ego kapasitemiz ile akışı değiştirmek için gayret içinde oluruz.

Sembolik olarak ölür ve yeniden doğarız. Biz artık eski biz değilizdir.

Gölgelerimiz ile buluşarak , alışkanlıklarımızın, düşünce ve davranış kalıplarımızın kaynağını fark ederiz. Bu farkındalık ile davranışlarımıza bilinç koymaya başlarız. Yaşadığı olaylara anlayabilen, gerginlikleri ve telaşı azalmış daha sabırlı daha sakin insanlara dönüşmeye başlarız.

Bütün bunları yaşarken Vibrasyonel olarak, halimiz de değişmeye başlar. Matriks, enerji alanımız da diyebiliriz. Fark etmez ne düşünüyor neye inanıyorsak.. Yine yukarıda evrenin, içinde bulunduğumuz hale göre bize yaşantılar sunduğundan bahsetmiştim. Halimiz değiştikçe karşılaştığımız olaylar da insanlar da değişmeye başlar. Kendi özümüzle buluştukça, özümüze en uygun yaşamları, insanları çekmeye başlarız hayatımıza.

Dönüşüm kendi gayretimizle devam eden bir süreçtir. .

Nihayetinde Karşılaştığımız krizler, bizi korkutan geri çekilmemize sebep olan deneyimler değil aksine belki de “ kendim ile ilgili güzel bir özelliğin açığa çıkmasına tanık olacağım bir deneyim yaşıyorum,” diyerek sessizce karşılayacağımız yaşantılar haline gelirler …ve bizim yaratıcılığımız artar … Yaşama sorumluluklarının bilincinde, tüm gizil kalmış yeteneklerimizi açığa çıkararak katkı sunmaya başlarız.

İşte burada, insandan aşkın olanın idraki başlıyor sanırım. Artık inanmaktan bahsetmiyor insan ..Biliyor… Bir ve bütün oluyor.

Neşe, sevgi ve farkındalıkla yaşamak için.

Teona…Bilgi, Sevgi, Işık Atölyeleri