Glokom herkeste ve her yaşta görülebilir. Kırk yaşın üzerinde olanlar, siyahi ırka mensup olanlar, ailesinde glokom bulunan kişiler, şeker hastalığı olanlar, migreni olanlar, yüksek miyopisi olanlar, uzun süreli kortizon kullanan kişiler glokomun daha sık görüldüğü grupta yer alırlar. Glokomda erken teşhis çok önemlidir. Çünkü özellikle son döneme kadar herhangi bir belirti vermeyebilir ve oluşan görme kaybı geri döndürülemez. Hastalık ne kadar erken tespit edilirse, görme kaybı da o derece az olacaktır. Glokom tanısında görme keskinliğinin belirlenmesinin yanı sıra göz içi basıncının ölçümü, göz içi sıvısının dışa boşaldığı kanalların yer aldığı bölgenin kontrolü ve görme sinirinin durumunun değerlendirilmesi yapılır. Gerektiği takdirde bilgisayarlı görme alanı ve görme siniri analiz yöntemleri tanıda önemli rol oynar. Göz içi basıncı 21 mmhg'ya kadar normal kabul edilir ve bunun üzerindeki değerler yüksek göz içi basıncı olarak değerlendirilir. Buna karşın göz içi basıncı tek kriter değildir. Bazen göz içi basıncı normal sınırlarda olan fakat görme siniri hassas olan kişilerde de glokom görülebilir. Göz içi basıncının normalden yüksek olduğu veya normal olduğu halde göz sinirinin hasar gördüğünden şüphelenilen olgularda bilgisayarlı görme alanı ve görme siniri analiz tetkikleri görme sinirinin hasarının varlığının ve derecesinin belirlenmesinde, zaman içindeki değişimin saptanmasında önemlidir. Glokom hastalığının tanısı konulduktan sonra tedavide amaç göz tansiyonunu düşürerek göz sinirinin hasarını durdurmak ve görme kaybının ilerlemesini engellemektir. Bu amaçla uygulanabilecek yöntemler ilaç tedavisi, lazer tedavisi ve cerrahi tedavi olarak üçe ayrılabilir. Glokomda ilaç tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmış, etkili yeni ilaçlar tedavinin başarısını büyük ölçüde artırmıştır. İlaç tedavisinde önemli olan hastanın ilaçları sürekli olarak düzenli kullanmasıdır. İlaçlarını düzenli kullanmayan veya ilaç tedavisine yanıt vermeyen olgularda uygulanan cerrahi yöntemler de yüksek oranda başarılı olup sürekli ilaç kullanım zorunluluğunu da ortadan kaldırabilmektedir.