Bir iletişim aracı olan dil becerilerindeki güçlükler bireyi pek çok açıdan olumsuz etkileyebilir. Dilin işlemlenmesinde farklı kaynaklardan elde edilen sözel ve sözel olmayan bilgilerin zihinsel organizasyonun sağlanması önemli bir role sahiptir (Loeb ve ark., 1996). Bu zihinsel organizasyonda çalışma belleği başta olmak üzere tüm bellek becerileri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca dil ve bellek birbirleri ile oldukça ilişkili bilişsel becerilerdir ve birlikte dil edinimi; bilginin bellekte kodlanması ve geri çağrılması süreçleri ile gerçekleşmektedir. Nitekim dil sözel bilginin kodlanması ve depolanması için bir araç ve kod sistemidir. Bir çocuk yeni bir sözcük veya deyim öğrendiği zaman bu bilgi bellekte kodlanır, depolanır ve ifade edilmek istendiğinde bağlama uygunluğu değerlendirilerek üretimi gerçekleştirilir. Dil ve bellek arasındaki ilişkide hangi becerinin diğerinden etkilendiği konusu henüz aydınlatılmış değildir. Ancak literatür incelendiğinde Van Balkom ve Verhoeven’ın
(2003) normal düzey bilişsel becerilerin varlığında ve otizm, öğrenme güçlüğü, yarık damak, serebral palsi, kafa travması gibi fiziksel veya nörolojik hasar olmaksızın bireyin dil becerilerinde yaşına uygun dil becerilerini gösterememesi ile tanımlanan bir bozukluk olan Gelişimsel Dil Bozukluğu (GDB) olan çocukların çeşitli bellek süreçlerinde güçlük yaşayabileceği düşünülmektedir. GDB olan çocuklarda düşünce devamlılığı (Türkoğlu ve ark., 2019), dilin gramatik yönünü anlama ve artikülasyon güçlüğü (Lust, 2006), alıcı dil ve ifade edici dili öğrenme /
performans zorlukları (Montgomery, 2002) adlandırma becerileri, kelimeleri öğrenme, dili anlamada ve dili sosyal bağlamda kullanmada (Van Wingerden ve ark., 2014), sentaktik dizim becerilerinde (McCauley, 2001) güçlük yaşadıkları bilinmektedir. Bu güçlükler göz önüne
alındığında zayıf sözcük dağarcığı ve adlandırma güçlüklerinin dilin semantik bileşeni ile ilişkili olduğu (Prelock & Hutchins, 2018), günlük hayatlarında karşılaştıkları bazı nesneleri adlandırmada yaşadıkları güçlüğün ise çalışma belleği becerileri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir (Lust, 2006). Belleğin önemli bir rolü de öğrenme üzerinedir. Baddeley ve arkadaşları (1998), GDB olan çocuklarda kısa süreli bellek güçlüklerinin sözcük öğrenme üzerinde olumsuz bir etkisinin olabileceğini bildirmişlerdir. Conti-Ramsden ve arkadaşları (2015) da benzer şekilde gelişimsel dil bozukluğuna sahip çocukların yeni bir bilginin öğrenilmesi ve yeni bilginin bellekte kodlanması aşamasında yaşıtlarına göre daha düşük performans göstermesinin bellek süreçlerinde yaşadığı güçlükten kaynaklanabileceği öne sürmüştür. Bunun yanı sıra çalışma belleği de öğrenme ile ilişkili görünmektedir. Archibald ve Gathercole (2006)’a ait GDB olan 20 çocuğun kısa süreli bellek ve çalışma belleği becerilerinin değerlendirdiği çalışmada GDB olan çocukların her iki bellek becerisinde güçlük yaşadığı bildirilmiştir. Yeni bilginin
öğrenilmesinde yaşanan güçlük nedeni ile GDB olan çocukların okuma (Bishop & Snowling, 2004) ve yazma (Mackie & Dockrell, 2004; Graham ve ark., 2020) gibi temel akademik becerileri öğrenmede zorluk yaşadığını öne süren çalışmalar mevcuttur. Literatür incelendiğinde bulgulara göre bellek süreçleri; edinme, pekiştirme ve depolama olmak üzere üç temel adımdan oluşmaktadır (Cocchini ve ark., 2002). Edinme, duyu organları aracılığıyla bilginin alınması anlamına gelmekteyken, pekiştirme ise yeni kazanılmış ve kalıcı olmayan bellek izlerinin güçlendirilmesi, stabilizasyonu ve uzun süreli bellek ile entegrasyonunu kapsayan bir dizi işlemi ifade etmektedir. Son olarak depolama ise
ihtiyaç duyulduğunda geri çağırılmak üzere bilginin uzun vadeli bir kaydını oluşturma sürecini ifade etmektedir. Depolama, uzun süreli bellekle ilgili bir bileşen iken, edinme ve pekiştirme hem kısa hem de uzun süreli belleğin bileşenleridir. Çalışma belleği ise çevremizden gelen uyaranların kodlanması, kısa süre için depolanması ve amacına yönelik olarak kullanılması için uygun davranışların seçilmesini sağlamaktadır (Oberauer ve ark., 2003). Bu nedenle gelişimsel dil bozukluğuna sahip çocukların tüm bellek becerilerinin değerlendirilmesi ve yaşadıkları güçlüklerin bellek becerileri ile ilişkilendirilerek açıklanması önem arz etmektedir. Bu çalışmada sözel bilginin edinme, pekiştirme ve depolama aşamalarında rol alan kısa süreli bellek, uzun süreli bellek ve çalışma belleği becerilerinin gelişimsel dil bozukluğu olan çocuklarda tipik gelişim gösteren akranlarıyla karşılaştırılmalı olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. Daha sonra elde edilen bilgiler ışığında gelişimsel dil bozukluğu olan çocuklarda değerlendirme, tanılama ve terapi planlanmasında bellek becerilerinin yeri ve önemi tartışılacaktır.
Yöntem
Araştırma Modeli
Bu araştırmada nicel araştırma yöntemlerinin genel tarama modellerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmaktadır.
Katılımcılar
Tüm katılımcılardan ilk olarak genel bilgi formunu doldurmaları istenmiştir. Genel bilgi formu içerisinde yer alan sorulara verilen yanıtlara göre ana dili Türkçe olan, herhangi bir işitme kaybı, kognitif ve nörogelişimsel bozukluğu bulunmayan bireyler çalışmaya dahil edilmiştir. Gelişimsel dil bozukluğu ve tipik gelişim gösteren bireyler arasında sözel olmayan zekâ puanları açısından anlamlı fark bulunmaması gerekmemektedir. Bu nedenle tüm katılımcıların sözel olmayan zekâ puanları Raven Renkli Progresif Matrisleri Testi (Raven ve ark., 1998) ile karşılaştırılmış olup puanlar arasında istatistiksel olarak farklılık gözlenmemiştir. Daha sonra katılımcıların dil becerileri Türkçe Okulçağı Dil Gelişim Testi
(TODİL-Topbaş & Güven, 1917) ile değerlendirilerek dil becerileri yaşına uygun bulunan bireyler tipik gelişim gösteren (TGG), yaşına uygun dil becerilerini karşılayamayan bireyler gelişimsel dil bozukluğu grubu olarak sınıflandırılmıştır. Çalışmanın örneklemini 5-9 yaş arası 16 gelişimsel dil bozukluğu bulunan ve 20 tipik gelişim gösteren olmak üzere toplam 36 çocuk oluşturmaktadır. Grupların bellek süreçleri Sözel Bellek Süreçleri Testi (SBST) ve Çalışma Belleği Ölçeği’nin İlk Sözcüğü Hatırlama alt testi ile değerlendirilmiştir. Katılımcılara uygulanan testler dikkat dağıtıcı unsurlardan izole; sadece katılımcının ve araştırmayı yapan uygulayıcının bulunduğu bir sınıf ortamında gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanması için yaklaşık 60 dakikadan oluşan tek oturum düzenlenmiştir.
Tartışma
Çalışma bulguları incelendiğinde TGG ve GDB olan grubunda bulunan çocukların tüm bellek testlerinde TGG grubun, GDB olan gruptan daha yüksek puanlar aldığı gözlenmiştir. Anlık bellek puanu, bireyin kısa süreli belleğine ilişkin bilgi vermektedir (Özyürek, 2009). Usta (2016) 5-9 yaş aralığındaki 101 TGG çocukta SBST’ne ilişkin normatif verileri toplamak amacıyla yaptığı çalışmada katılımcıların anlık bellek puanı
ortalamalarını 5,614 olduğunu ve yaşla birlikte anlık bellek puanlarının arttığını bulgulamıştır. Bu bulgunun çalışmada TGG çocuklardan yüksek olması çalışmadaki katılımcılarının yaş ortalamasının görece daha düşük olması ile açıklanabilir. Ayrıca bu çalışmadaki bulgularımız
incelendiğinde sözel çalışma belleği puanlarında da TGG grubunun puan ortalamalarının GDB olan gruptan daha yüksek olduğu ancak ortalamalar arasındaki farkın anlık bellek puanlarından daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum GDB olan çocuklarda sözel
çalışma belleği eksikliklerinin kısa süreli bellek eksikliklerinden daha fazla olduğunu düşündürmektedir. Kısa süreli bellek becerileri ile sözel çalışma belleği becerilerinin ilişkili olduğunu öne süren çalışmalar mevcuttur (Engle ve ark., 1999; Conway ve ark., 2002; Miyake ve ark., 2001). Ancak her iki bellek becerisinin de bilgi geçici olarak depolanıyor olsa da sözel çalışma belleğinin kısa süreli belleğe göre bilişsel işlevlerle daha yakından ilişkili olduğu ve birbiri ile ilişkili bu iki yapının her birinin kendine ait bir yapısının olduğunu ifade edilmiştir (Akoğlu, 2011). Sözel çalışma belleği karmaşık bilgiyi sadece depolamakla kalmayıp işlemesi ve yapılandırması ile kısa süreli bellekten ayrılmaktadır (Cangöz, 2005). Nitekim Oberauer ve arkadaşları (2003), sözel çalışma belleği becerilerinin kodlanan bilginin kısa süreli depolanmasının ardından amacına yönelik olarak kullanılması için uygun davranışların seçilmesinden sorumlu olduğunu ve sadece kısa süreli depolamadan ibaret olmadığını ifade etmiştir. GDB olan çocuklarla yapılan çalışmalarda sözel çalışma belleğinin genellikle anlamsız sözcük tekrar listesi ile değerlendirildiği görülmektedir (Roy & Chiat, 2004; Edwards & Lahey, 1998; Conti-Ramsden, 2003; Montgomery, 2004; van der Lely & Howard, 1993). Sözcük tekrarı görevlerinin kısa süreli bellek eksikliklerinden kaynaklı olarak depolama kapasitesindeki sınırlılığın, tekrarlama doğruluğunun azalmasına neden olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada katılımcıların sözel çalışma belleği performansları ilk sözcük
hatırlama görevi ile değerlendirilmiştir. İlk sözcük hatırlama görevinde çocuklar kendilerine söylenilen cümlenin anlam olarak doğru olup olmadığını doğru veya yanlış yanıtlarını verecek şekilde cevaplandırmaları istenir. Ardından duydukları cümlelerin ilk kelimelerini hatırlayarak sırasına uygun olacak biçimde ifade etmeleri beklenmektedir. İlk görevde 2 cümle varken giderek zorlaşarak son görevde 5 cümlenin doğru veya yanlış şekilde değerlendirilmesi ve ilk kelimelerin hatırlanması gerekmektedir. Bu çalışmada sözel çalışma belleğinin nispeten daha zor bir görev ile değerlendirilmiş olmasının ölçüm güvenilirliğini arttıracağı ve mevcut performansın da daha net görülebileceği düşünülmektedir.
Mayringer ve Wimmer’in (2000) çalışmasında 9 yaşındaki Almanca konuşan disleksik çocuklarda çeşitli görsel ve sözel öğrenme görevlerinde bir sözel çalışma belleği işlevi olan fonolojik deponun kullanımını gerektiren görevlerde önemli güçlükler gösterdikleri vurgulanmıştır. Ayrıca çocukların daha önce duymadıkları fonolojik formları öğrenmede güçlük yaşadıklarını ve bu güçlüğün kelime tekrarlama ve hızlı adlandırma güçlükleri ile ilişki olduğunu gözlenmiştir. Bundan dolayı bu çalışmada GDB olan çocukların TGG grubuna göre çocuğun 10 öğrenme denemesinde öğrendiği toplam kelime sayısını ifade eden toplam öğrenme ve en yüksek öğrenme ortalamalarının daha düşük olmasının hem anlık bellekte hem de sözel çalışma belleği görevlerinde yaşadıkları güçlükten kaynaklanabileceği düşünülmektedir.