İşte Bu Doktor İndir

Fonksiyonel Tıp bildiğimiz tıbbın kendisinden başka bir şey değil. Tıbbın ilk yıllarında öğrenip, sonradan unuttuğumuz biyokimya, fizyoloji, genetik, biyoloji, mikrobiyoloji ve toksikoloji gibi temel bilimlere dönüp yeniden ve dikkatle bakıp, buradan öğrendiğimiz bilimsel verileri kullanarak tıbbi sorunlara farklı bir paradigma ile yaklaşmaktır.

Fonksiyonel Tıp öncelikle tanı koymayı değil, hastalıkların altta yatan nedenlerini bulmayı hedefler. Tanı koymak çoğu zaman hem hasta için, hem hekim için rahatlatıcıdır. Bir isim olması, ilgili hastalık için ilaç ismine de kolay ulaşabilmeyi sağlar. Ancak her hastalığa bir ilaç vermek çoğu kez yeterli değildir. İlaçların etki mekanizmaları yoluyla çoğu kez bozabildikleri fizyolojik mekanizmalar, başka ilaçları da gerekli kılmanın yanında işleyişi de zorlaştırabilirler, daha önemlisi hastalığın kök nedenleri yerine semptomları gidermeye dönüktürler.

Fonksiyonel tıp ise bu hastalık neden “x” kişide değil, “y” kişide ortaya çıktı sorusunu sorar. Hastalığın ortaya çıktığı kişide hangi biyokimyasal yolakta problem olduğunu, nasıl bir disfonksiyon bulunduğunu, vücuttaki dengenin hangi mekanizmada bozulduğunu bir dedektif titizliği ile araştırır.

İnsan bedenindeki tüm hücrelerin birbiriyle her an etkileşim halinde olduğu gerçeğinden hareketle sadece tek bir organı değil, tüm vücudu bir bütün olarak ele alır. İnsanı biyo-psiko-sosyal bir varlık olarak değerlendirerek o kişinin sadece hücresel, biyolojik disfonksiyonu ile değil aynı zamanda psikolojisi ve sosyal çevresi ile de ilgilenir.

Uyku bozukluğunun, stres düzeyinin, egzersiz yokluğunun, sosyal çevre ilişkilerinin eksikliğinin hatta anlam kaybının, yaşamdaki travmatik olayların sağlığımız üzerindeki etkileri biliniyor.

Ülkemizde ve tüm dünyada DM 90’lı yıllarda %7.2 iken, bugün bu oran %14’e ulaşmış durumda. Bunun hiç şüphesiz giderek değişen beslenme alışkanlıkları ile yakın ilgisi var. Paketli gıdalara eklenen raf ömrünü uzatıcı maddeler, neredeyse her paketli gıdadaki rafine karbonhidratlar, şekerli katkılar giderek artan obeziteden, DM ve kalp hastalıkları tanısındaki artıştan sorumludur.

Sağlık, bir hastalığın belirmemiş olması değil, biyolojik sistem dengesinin yani homeostazın dengede olmasıdır. Vücut hastalık belirene kadar uzun süre bir varolan disfonksiyonu kompanse eder. Bu esnada bedende birçok parametre fonksiyonel sınırların dışındadır. Fonksiyonel Tıp bakış açısı bedende bu dönemde nelerin yolunda gitmediğini ortaya çıkartıp hastalığın ortaya çıkmasını önleme yaklaşımıdır. Bunu yaparken

Bu insanda yolunda gitmeyen nedir?

Bu kişide eksik olan nedir? (mikro besinler, hormonlar, uyku, gevşeme )

Bu kişide değiştirmek gereken nedir? (stres, besin duyarlılıkları, toksinler, enflamasyon )

Sorularını sorar. Homeostaz dengesinin kurulmasını amaçlar. Sağlıklı yaşam biçimi değişiklikleri, beslenme, uyku, egzersiz ve stres yönetimi anlamında bağırsaklardan beyne kadar sağlıklı olmak ve sürdürmek açısından yaşamsaldır.

Vücut birbirinden bağımsız çalışan organlar topluluğundan ibaret değildir. Tam aksine her hücresi birbiriyle sürekli iletişimde olan, büyük bir ahenkle çalışan bir mekanizmadır. Fonksiyonel tıp tanıya değil, fonksiyonel bozukluğa odaklanır. Hastalık odaklı değil, sağlık odaklıdır. Sağlığın hangi noktada ve neden bozuluyor olduğu ile ilgilidir.

Hormonal dengesizlikler

Mitokondrial disfonksiyon

Detoksifikasyon problemleri

İmmün / İnflamatuar problemler

Mikrobiyata disfonksiyonları

FT hekimi ; hastanın yiyecek seçimleri, beslenme alışkanlıkları, geçirdiği enfeksiyonlar, toksik maruziyeti, detoksifikasyon kapasitesi, mikrobiyata disfonksiyonları, hormonal dengesi, HPA aksı bozuklukları, uykusu, sosyal ilişkileri ve egzersiz alışkanlıklarını değerlendirmek üzere oldukça ayrıntılı bir anamnez alır ve ilgili tetkikleri ister.

Günümüzde artan kronik hastalık sayısı ve yüzdelerinin uzayan ömürle ilişkili olduğunu söylemek doğru olmadığı gibi, toprağın, havanın giderek kirlendiğini, pestisitlerle kirlenmiş besinleri, katkı maddeleriyle dolu yiyecekleri, son 10 yılda hayatımıza dahil olan binlerce toksini görmezden gelmek demektir. Bütün bu olumsuzluklar vücudumuz ve sağlığımız üzerinde de olumsuz etkilere neden olurlar. Uzun yıllar taşıdığımız genler kader olarak kabul edilirdi. Oysa bugün biliyoruz ki,yiyecekler sadece kalori veya yapı taşlarından ibaret değildir. Yiyecekler hücrelere verilen mesajlar, datalardır. Başta yiyecekler olmak üzere tüm yaşamsal ve çevresel değişiklikler hücrenin kumanda merkezindeki genler tarafından dikkate alınır, yazılımlarda değişiklikler olur. Bazıları sessizleşir, bazıları aktifleşir.

Genetik şifremiz doğumsal olarak belirlense de, bunlardan hangilerinin aktifleşeceği, hangilerinin sessiz kalacağı, vücudumuza giren besinlerle, toksinlerle, stres faktörleriyle çok ilgilidir. Buna epigenetik diyoruz. Epigenetik vücudumuzda yazılı genlerin hayata geçip geçmeyeceğini belirler.

Fonksiyonel Tıp da beslenme yaklaşımının amacı;

Proinflamatuar değil, anti- inflamatuar beslenmek

Stres yanıtını sakinleştirmek

İnsülin direncini düşürmek

Mitokondri fonksiyonunu desteklemek

Detoksifikasyonu desteklemek olmalıdır.

Fonksiyonel Tıp paradigmasının önemli ayaklarından biri; mikrobiyatanın keşfiyle son yıllarda giderek artan önemi ve bağırsakların vücuttaki immün sistemin merkezi olduğu gerçeğidir. Bağırsaklar yüzeylerinde barındırdıkları tek katlı epitel yoluyla vücudun iç ve dış yüzeyleri arasında köprü görevi görür. Barsak geçirgenliğinin artması ise bir çok otoimmün hastalığın tetikleyicisidir. Bağırsaklardaki enterik sinir sistemi, otonom sinir sistemi ve beyinle ilişki halindedir. İnsan gen sayısı 30.000 iken, mikrobiyatamızdaki gen sayısı 3.3 milyondur. Bu muazzam gen havuzu ile alış veriş yaptığımız gerçeği, bağırsakların neden önemli olduğunun bir diğer kanıtıdır.

Bozulan mikrobiyata dengesi ile Alzeimer, depresyon, ve romatizmal hastalıklar, MS, fibromiyalji, obezite, allerjiler, otoimmün bozukluklar ve akne rosasea ya kadar onlarca kronik hastalığın kapısı aralanır. Sağlığı geri kazanmanın yolunun bağırsakların rehabilitasyonundan ve disbiyosisin düzeltilmesinden geçtiğini söyleyebiliriz. Bu amaçla başvurulan tedavi edici diyetlerle Fonksiyonel Tıp, bu alanda çalışan diyetisyenlerle bir ekip olarak yürütülür. Bu süreçte hasta işbirliği ve hastanın tedavi için niyetli ve kararlı olması sonuç almak için temel kriterdir. Çünkü burada tedavi hastanın aktif işbirliği olmaksızın mümkün değildir.

Özetle; Fonksiyonel Tıp yaklaşımı kronik hastalıkları kök nedenlerine bakarak geri döndürme yani tedavi yöntemi olduğu kadar sağlıklı yaşam değişikliklerini uygulayarak,aynı zamanda da mikrobesin ve standardize fitoteropotik ilaçlar kullanılarak yapılan bir koruyucu hekimliktir.