Çoğumuz fedakarlığın; sevmenin ve sevilmenin tek ve kaçınılmaz yolu olduğunu kanıksayarak büyürüz. Bu anlayışı içinde yaşadığımız aile ve toplum da besler durur. Kendimizin dışındaki kişileri kendimizin önüne koyarak 'iyi' olduğumuzu, sevilmeye layık olduğumuzu kanıtlamaya çalışarak yaşamımızı sürdürürüz. Neden ve neye bu kadar kırgın olduğumuzu merak eder, cevap bulamaz ve kendimizi suçlar, pişman oluruz. Oradaki suçluluk ve pişmanlık duyguları, esasında; kendimizi terk etmeye verdiğimiz doğal bir tepkiden başkası değildir. O aşamada, pişmanlık hissinin bizi durdurmasına izin vermek, onu varoluş çabalarımız için bir pranga haline getirir; yolumuzdan alıkoyar. Devam etmenin yolu ise, pişman olmak yerine; kendine sahip çıkmaktadır.