Eşler Arasındaki Olumsuz Çatışma
Kişilerarası çatışmalar kişisel faktörlerden, kültürel faktörlerden, rol farklılıklarından, sosyal ve fiziksel çevrelerden veya iletişim sürecinde verilen mesajın niteliğinden kaynaklanabilmektedir. Evlilikte yaşanan çatışmanın nedenlerine ilişkin öne sürülen görüşler arasında ise kişilik özellikleri, eşler arasındaki ilişkinin özellikleri ve çevresel özellikleri saymak mümkündür.Bununla birlikte evlilik ilişkileri, eşlerin iyi oluş haline katkı sağladığı gibi kimi zaman ciddi bir çatışma alanı haline de gelebilmektedir. Eşlerin birbirlerinden veya evlilikten farklı beklentilere sahip olmaları, iletişim sorunları, sevgi eksikliği, kültürel farklılıklar, cinsel sorunlar, parasal konular, rol çatışmaları, güç mücadeleleri, alkol ve kumar gibi çeşitli alışkanlıklar, aldatma gibi konularda eşler sıklıkla çatışma yaşamaktadırlar.Görüldüğü gibi çatışmanın birçok nedeni bulunmakta ve her birinin çözümünün birbirinden farklı olması gerektiği görülmektedir. Önemli olan çiftlerin evlilik uyumu içinde çatışmaları nasıl çözdükleri ve süreç içinde tekrarlayan sebeplerde nasıl tepki verdikleridir.
Eşler Arasındaki Çatışma Nedenleri:
Kılıçarslan (2006), çiftler arasında çatışmaya neden olan faktörleri dört ana başlık altında toplamaktadır:
1. Kadın-erkek birlikteliğinden kaynaklanan psiko-sosyal sorunlar
2. Birlikte yaşamı sürdürmeye yönelik sosyo-ekonomik sorunlar
3. Anne-baba ve çocuklarla, anne-babanın yakınlarıyla ilgili sorunlar
4. Karı-kocanın cinsel sorunları
Eşler arası psiko-sosyal sorunlar; örf, adet, gelenek, inançlar, ahlaki yaptırımlar, toplumsal değerler gibi çok boyutlu etkileşimler sonucu ortaya çıkan sorunlar olarak açıklanabilir. Eşlerin aynı kültürü paylaşmaları, yemek, kutlama, yas, giyim ve yaşam şartlarındaki farklılıklar zaman zaman sorun oluşturmaktadır.
Sosyo-ekonomik sorunlar; alt sosyo-ekonomik kesimdeki ailelerde çatışma ve uyumsuzluk daha çok maddi ihtiyaçların sağlanamaması; orta ve üst sosyo-ekonomik kesimde ise duygusal etkileşim ve psikolojik faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ailede erkeğin tek çalışan kişi olması, kumar, içki ya da tembellik gibi alışkanlıklar, ekonomik yetersizlik ve maddi ihtiyaçların çoğu zaman bastırılmış ve gizli kalmış duygusal sorunları gün yüzüne çıkarmaktadır.
Ana-baba ve çocuklarla, ana-babanın yakınlarıyla ilgili sorunlar; Daha çok kuşaklar arası hayatı anlamlandırma, ihtiyaç belirleme ve duygusal farklılıklar ile kayınvalide gelin/damat ilişkilerinde meydana gelen girift ilişkiler bu tür sorunları doğurmaktadır. Aile içinde çocuklarla olan ilişkilerde özellikle aynı dili konuşmayan ve aynı temel kültürden beslenmeyen bireyler yaşamaktadır. Çocukların sosyal hayattan, eğitim sürecinden, sanal alemden, küresel kültürden ve modern hayattan elde ettikleri kazanımlar üst kuşakların hayat felsefesi ile örtüşmemekte ve ebeveyn çocuk çatışması yaşanmaktadır. Çocuklarla oluşabilecek sorunların önlenmesine yönelik en önemli koruyucu yöntemlerden birisi etkili iletişimdir
Aile içi iletişimde eşlerin çocuklarına karşı yaklaşımlarındaki bilinç düzeyleri, eğitim alt yapıları, eğilimleri, kurguları, ilgi basamakları ve gelişim süreçlerine uygun davranmaları konusundaki yeterlilikleri tartışma konusudur
Eşler arası cinsel sorunlar ise; belki de eşler arasında çatışma konularının en mahrem tarafını oluşturmaktadır. Eşlerin cinsel doyum sağlayabilmeleri için cinsel duygularını paylaşabilmeleri gerekir. Cinsel ihtiyaçların giderilememesi, eşlerin cinsel duygularını birbirleri ile paylaşamaması, cinsel doyumun tek taraflı seyretmesi, cinsel dürtülerin yeterince uyarılamaması gibi sebepler açıkça ifade edilemediğinde buna bağlı olarak diğer sorunlar büyütülür ve dolaylı olarak basit gerekçelerle eşler arası çatışmalar çoğalır. Aile danışmanlığı olan kişilerin tecrübeleri; cinsellikle ilgili sorun olarak şuur altına yerleşen, konuşulamayan, çözülemeyen ve bireyi rahatsız eden durumların aile içinde çatışma sebebi olarak gösterilen pek çok farklı sebebin tetikleyicisi olduğunu göstermiştir.
Bunların yanında diğer çatışma sebeplerine bakıldığında, eşlerin uyuşmayan kişilik özellikleri, çocuklar, akrabalar, arkadaşlar, maddi imkânlar veya imkânsızlıklar, meslek farklılıkları, zaman ve zamansızlık, ikamet edilecek yer, serbest zamanın nasıl geçirileceği, sosyal etkinlikler, ev işlerini kimin yapacağı, kimin kararının doğru olduğu, dinsel-mezhepsel farklılıklar, siyaset, hangi filme gidileceği, hangi evin veya arabanın alınacağı gibi konularda çatışmaların yaşandığı görülmektedir.
Weiten (1986) evlilikte çatışmaların; “eşlerin evliliğe yönelik gerçekçi olmayan mutluluk beklentileri, eşlerin birbirlerinden farklı rol beklentilerine sahip olmaları, evliliğe ilişkin ekonomik sorunlar, iletişim yetersizliği, akrabalara ilişkin sorunlar, eşler arası cinsel sorunlar, eşler arasında çocukların büyütülmesi ve disiplini ile ilgili fikir ayrılıkları, görüş farklılıkları, eşlerden birinin yeni ilgi alanları geliştirmesi, yeni bir ortam veya arkadaşlıklar kurması ve diğer eşin buna uyum sağlayamaması, eşlerin birbirlerinden farklı yönlerde kendilerini geliştirmeleri, kıskançlık, sadakatsizlik, eleştiri, aşkın bitmesi” gibi sorunlardan oluştuğunu söylemektedir.Görüldüğü gibi evlilik ilişkisi içinde çatışma yaratacak fazlasıyla konu bulunmaktadır. Ancak tüm bu çatışma sebeplerini altında bireysellik, benmerkezcilik, özgürlükçülük, başatlık ve alttan almama olaylarının yattığı da yadsınamaz bir gerçektir.
Endüstrileşme, şehirleşme, teknolojik devrim ve küreselleşme süreci, dijital kültürün modern yaşamı kuşatması gibi sosyo-ekonomik ve yapısal etkenler, günümüzde aileyi derinden etkilemektedir .Toplumlarda gerçekleşen modernleşmeyle beraber iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması, aile kültür, değer ve yapısındaki değişimler, eğitim seviyesi, yaşanılan ortamın değişmesi gibi pek çok sebeple günümüzde ailelerin bir dönüşüm sürecine girdiği görülebilmektedir. Ailenin yapısında, tipinde, boyutlarında ve işlevlerinde önemli değişimler olmaktadır. Geniş aile küçülmüş çekirdek aileye dönüşmekte eğitim, yönlendirme, meslek edindirme gibi bazı alanlardaki işlevleri de başka sosyal kurumlara devredilmektedir Böylece sanayileşme ve kentleşmenin de etkisiyle ailenin yapısı ve fonksiyonları değişmekte, aile kavramı yerini yalnızlaşan ve bireyselleşen ailelere bırakmaktadır
Eşler arasında meydana gelen bu çatışmalar her evlilik ilişkisinin doğasında yer almakta ve sürekli olarak tekrarlanabilmektedir. Asıl sorun mevcut şekilde eşler arasında yaşanan tartışma ve çatışmanın çözülememesi olarak görülmektedir.
Aile içinde yaşanan bu çatışmaların çözülememesi aile içinde ve ailenin fonksiyonlarında bozulmalara yol açmaktadır. Çözülemeyen çatışmaların yaşandığı bu ailelerde sağlık sorunları, psikolojik sorunlar, davranış bozuklukları gibi birçok problem yaşanmaktadır.
Eşler Arasındaki Olumsuz Çatışmanın Bireysel ve Toplumsal Açıdan Sorunları:
Evlilik farklı karakterdeki iki insanın bir araya gelmesiyle oluşması nedeniyle bireyler için ne kadar sevgi ve mutluluk kaynağı olsa da aynı zamanda problem ve çatışma kaynağı da olabilmektedir. Evlilikte çıkan çatışmaların sıklıkla yaşanması ve çözülememesi halinde eşler arasında ilişkinin kalitesi düşmektedir. Çatışma, farklı çiftlerde farklı derecelerde ortaya çıkar. İlişkileri sıkıntılı olmayan çiftler için yaklaşık haftada bir çatışmadan, sıkıntılı çiftler için günde bir ya da daha fazla çatışmaya kadar değişir Evlilik yaşamında sıklıkla bu çatışmaların yoğun bir biçimde ortaya çıkması ve etkili çözümlerin üretilememesi durumunda ilişki bozulmakta, doyum azalmakta ve boşanma durumu yaşanabilmektedir.Son yıllarda artan boşanma vakalarında geçen ‘şiddetli geçimsizlik’ ibaresinin altında çiftlerin yaşadığı aktif veya pasif çatışma olgusu bulunmaktadır. Son 25-30 yılın toplumsal katmanların hafızasında yer alan şiddet ve çatışmalı ortam; iktisadi ve feodal örüntünün izlerini benimsemiş olan toplumsal yapıyı ayrıştırdığı gibi, kentleşme ile ortaya çıkan yeni yaşam sarmalında savrulmalara bir meşruiyet kazandırmıştır. Evlilikte uyum çatışmanın zıddıdır. Evlilikte uyum; aileyi oluşturan ve aile içi barışı yürütmekle mükellef olan eşlerin, birbirleriyle uyumlu olarak, yuvalarını kurmakla beraber bunu, sağlıklı ve huzurlu bir şekilde devam ettirebilme becerileridir. Genelde kendileriyle aynı fikirleri ve değerleri paylaşan, aynı dinde, sosyal kesimde ve benzer eğitim düzeyinde olanlar, aile içinde daha başarılı bir şekilde uyum sağlayabilmektedir.Eşler duygu ve düşünce farklılıklarından kaynaklanan problemlerini diyalogla ve karşılıklı saygı ve sevgi ölçütleriyle aşabilirler. Yargılamak yerine diyalog kurmak ve kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmeye fırsat sağlamak sorunu başlamadan önce gidermeye katkı sağlayacaktır. Çatışma, uyumu engelleyen ve uyumsuzluğu doğuran unsurlardan oluşur.
Evlilik ilişkileri ve çatışma ile ilgili literatür incelendiğinde, yakın ilişkilere ilişkin olarak pek çok araştırmanın yapılmış olduğu ve çatışma kavramının farklı biçimlerde tanımlandığı görülmektedir. Bradbury çatışmayı bir kişinin davranışları diğerininkileri engelleyici olduğunda gözlenen kişilerarası bir süreç olarak tanımlamıştır. Bradbury’e göre çatışma, evlilik ile ilgili olarak eşlerden birinin, kendi isteklerini karşı tarafın engellediği ya da engellemek üzere olduğu algısı ile başlayan ve iki tarafın; algılarını, duygularını ve davranışlarını içeren bir süreçtir. Bradbury, Fincham ve Beach’e göre çatışma, bir bireyin davranışlarının diğer bireyin davranışlarını engelleyici şekilde olduğu gözlemlenen bir süreç olarak bilinmektedir. Evlilikte iki kişi arasındaki karşılıklı bağımlılık arttıkça, etkileşimler de artmakta ve anlaşmazlıklar için daha çok neden ortaya çıkmaktadır. Çünkü karşılıklı bağımlılık, kişinin potansiyelinin ortaya çıkarmasında, kişiler arası ilişkilere uyum sağlamasında ve kendini gerçekleştirmesinde engel oluşturmakta ve ruhsal bozukluklara zemin hazırlamaktadır
Özellikle sıkıntılı süreçler, ekstrem olaylar ve geçiş dönemleri bireylerin çatışma olasılığını arttırmaktadır. Örneğin evlilik süreçleri içinde yaşanan işsizlik, hastalık, hamilelik, bebek ölümü gibi zor süreçlerde çatışma sıklığı daha baskın hissedilmektedir. Evlilik ilişkilerinde sürekli çatışma yaşayan ve çatışmaları mantıklı çözümlemelerle değil de genellikle hayal kırıklıkları, üzüntü ve küskünlükle sonuçlanan eşler gittikçe evliliklerinden aldıkları haz ve doyumu da kaybetmekte, eşlerin birbirlerine olan sevgilerinde, bağlılıklarında ve güvenlerinde de belli bir azalmaya sebep olmaktadır. Böylece ailenin stres seviyesi yükselmekte, aile ve evlilik fonksiyonlarında aksamalar ve bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Eşlerin bitmeyen çatışmaları bireylerde fiziksel ve psikolojik hastalıklarla baş gösterirken, çatışma ortasında kalan çocuklarda da psikolojik hastalıklar ve davranış bozukluklarının ortaya çıktığı bilinmektedir.
Eşler Arasındaki Olumsuz Çatışmanın Toplumlar Açısından İncelenmesi:
Geçmişten günümüze her dönemde varlığını devam ettiren ve insanların bireysel ve sosyal hayatta vazgeçilemez ve olmazsa olmaz kurumu olan aile kurumu, toplumları, kültürleri ve devletleri oluşturan büyük bir çınarın yaprakları hükmündedir. Aileye yapılacak yatırım da o toplumun var olması için gereken en önemli vazifedir.Hiçbir şüphe yoktur ki,her zaman sağlıklı bireyler yetiştirmek istemişlerdir. Bunun içinde aile kavramına çok önem verilmiştir. Aile toplumun direğidir,bu direğin zarar görmesi yada yıkılması demek toplumun yıkılması anlamına gelir. Toplumlar bu yapının önemini bildiklerinden aile üzerine bakanlık kurmuşlardır. Aile içinde olumsuz çatışmanın olması aile içindeki bireylerin psikolojileri üzerinde büyük olumsuz etkiler bırakacak ve bu da insanın yaşadığı mutlak zorunlu alan olan topluma yansıdığında topluma gereğinden fazla zarar verecektir. Günümüz modern ülkelerinde her bir bireyin psikolojik sağlığına, en az fizyolojik sağlığı kadar değer vermektedirler. Bunun sebebi ise bir kişinin bile yaşayacağı psikolojik sorunun en azından o kişinin yaşadığı yere sirayet edecek olmasındandır. Bir kişi,adeta ülkede kelebek etkisi yaratabilir,mahallesinden,iline,ilinden tüm ülkeye kadar olumsuz zararlar verebilir. Bir bireyin doğduğu andan itibaren sürekli yanında olan yegane varlığı ailesidir. Ailesi bireyi birey yapan temel yapı taşıdır. Bu yapının sağlıklı işlemesi demek,topluma sağlıklı bireyler olarak dönmesi demektir. Aile yapısının bozulduğu toplumlar ne kadar kültürel birikime,zenginliğe sahip olursa olsunlar bir süre sonra dünyadaki önemli yerlerini,hatta ülkelerini bile kaybedebilirler.
Eşler Arasındaki Olumsuz Çatışmayı Önleyecek Öneriler:
Hızlı sosyal ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle değişen ailelerde eşler, bu değişimin olumsuz etkilerine maruz kalmıştır. Öncelikli olarak eşler arası ilişkilerin yapısında meydana gelen değişimlere bağlı olarak çatışmanın yapısı, sebep ve sonuçlarını analiz edecek yeni stratejiler geliştirilmelidir.
Aile kurumunu etkileyen olumsuz durumlara karşı sosyal devlet tarafından profesyonel çalışmalar yapılarak durumun iyileşmesi için uygulanabilir politikalar üretilmelidir.
Evlilik ilişkisi içinde çatışma yaşayan eşlerin çözüm yolu bulamayarak tartışma ve çatışmaların büyüyerek devam ettiği göz önünde bulundurularak, eşlerin sorunlarının çözümü için kolay ulaşılabilir aile danışma merkezleri yaygınlaştırılmalı ve işlevleri arttırılmalıdır.
Eşler arasındaki çatışmalar boşanma aşamasına gelmeden önce bir uzmandan yardım alınarak problem çözme konusunda eşler arasında farkındalık oluşturulmalıdır.
Eşlerin yaşadığı birçok çatışmanın altında bilinçsizlik yatmaktadır. Evlilik ve eş hakkında yeterli bilgisi bulunmayan ailelere; evlilik aşamasında evlilik öncesi eğitimleri ve evli iken evlilik eğitimleri verilerek eşler arasında bilinç oluşturulmalıdır.
Ailelere verilecek olan bu eğitim programının uzun vadede bir etkisi olup olmadığını belirlemek amacıyla izleme çalışmaları yapılmalı ve aksaklıklar kısa sürede düzeltilmelidir.
Ailelere yönelik bu eğitimler ücretsiz olmalı ve eğitimlerde iletişim becerileri uygulamalı olarak aktarılmalı, çatışma çözüm stillerini geliştirilmeye yönelik danışmanlık hizmetleri verilmelidir.
Aile birlikteliğinin devamı ve mutluluğu için koruyucu, eğitici ve önleyici hizmetlere ağırlık verilmeli, boşanma oranlarının daha yüksek olduğu düşük ve orta sosyo-ekonomik seviyedeki ailelere öncelik verilmelidir.
Eşler çatışma esnasında; eşinin zihnini okumaya çalışmamalı, fikirleri önyargısız can kulağıyla dinlemeli, her daim olumlu tavrını korumalı, suçlama ve eleştiriden uzak durmalı, eşiyle aynı fikirde olmasa bile neden böyle düşündüğünü anlamaya çalışmalı ve onun fikirlerine saygı göstermelidir.
Sonuç:
Evlilik çatışmaları olumsuz evliliği, çatışmasız evlilik de her zaman iyi bir evliliği simgelediği söylenemez. Ancak çiftler arasında yaşanan çatışmalar eşlerin olumsuz davranışlarını arttırmakta, olumsuz davranışların artmasıyla çiftler daha fazla çatışmaya girmekte ve bu kısır döngü evlilikte doyum düzeyini düşürmektedir.
Çatışma eşler arasındaki problemlerin çözümlenmesine yardımcı olmamaktadır. Aksine bireylerde kırgınlık, ümitsizlik, çaresizlik, hüzün, anlaşılamama hissi, öfke, kin, gibi olumsuz duyguların doğmasına sebep olmaktadır. Üstelik devam eden bu çatışmalar zaman içinde çiftlerin birbirlerine tepki vermeye başlamasına sebep olmakta ve bu tepkiler sözelde kalmayarak davranışsal olarak negatif tavırlara yol açmaktadır. Böylece çiftler arasında büyüyerek çoğalan bu çatışmalar boşanmaya kadar varmaktadır.
Aile içi iletişim, aile üyeleri arasındaki bilgi alışverişidir. Aile üyelerinin her zaman aralarında etkili ve sürekli bir iletişim olmasının, acı ve tatlı yaşantılarını birbirlerine anlatıp paylaşmalarının ailede dengeli ve sağlıklı bir yaşam sağlamak için olumlu bir ortam yarattığı ileri sürülmektedir. Etkili bir iletişimin, ailede kişilerin birbirlerini daha iyi tanımalarına, kaynakların kullanımında beraberliğin sağlanmasına, davranışlarda koordinasyona,amaçların belirlenmesine, kişilerin kendilerine saygı duymalarına olanak sağladığı belirtilmektedir Aile içi iletişimin sağlıklılığı, aile üyeleri arasındaki sözlü iletişimin açık ve doğrudan olmasıdır. Sağlıksız iletişim ise, aile üyeleri arasındaki sözlü iletişimin kapalılığı, kişilerin söylemek istediklerini dolaylı yollardan ifade etmeleridir Evlilik bir iletişim ve etkileşim sistemidir. Eşlerin birbirlerine ruhsal, toplumsal ve cinsel beklentilerini ve mesajlarını ortaya koymaları ve dile getirebilmeler için karşılıklı etkileşim içinde olmaları gerekir. Uyumlu bir evliliğin ön koşullarından birisi de sağlıklı bir iletişimdir. İletişim, eşlerin birbirlerine açılması, birlikte olması ve düşünce alışverişini içerdiğinden evlilik yaşamının kalitesini belirler.Eşler arasındaki iletişim yetersizliğinin ise evliliğe zarar verdiği düşünüldüğünden, iletişim sorunlarını çözmeden uyumlu bir evlilik sürdürmek zordur.
KAYNAKÇA
Ersanlı, K. Ve Kalkan, M. (2008). Evlilik İlişkilerini Geliştirme
Genç, Y. (2016a) “Eşler Arası Sorunların Oluşumunda İletişimin Rolü”
Genç, Y. (2016b) “Ebeveyn Bakış Açısıyla Çocuklarla Aile İçi Sorunların Oluşumunda İletişimin Etkisi
Kılıçarslan, F. (2006). Çocuk Ve Aile Sorunlarının Terapi İle Tedavisi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Özgüven, İ. E. (2000). Evlilik Ve Aile Terapisi.
Sayıl, I. (1994), Ruh Sağlığı Sorunu Olarak Şiddet, Kriz Dergisi
Şendil, G.,Kızıldağ, Ö., (2005). “Evlilik Çatışması Ve Çocuk”
Terzioğlu, R.G.,Şener, A., (2002). “Ailede Eşler Arası Uyuma Etki Eden Faktörlerin Araştırılması”. Ankara: Aile Araştırma Kurumu.
Terzioğlu, R.G.,Şener, A., (2002). “Ailede Eşler Arası Uyuma Etki Eden Faktörlerin Araştırılması”.
Yağmur Soylu, Dilek Yelda Kağnıcı (2015) Evlilik Uyumunun Empatik Eğilim, İletişim ve Çatışma Çözme Stillerine Göre Yordanması