İşte Bu Doktor İndir
Anksiyete bozuklukları, dünya çapında, çocukluk ve ergenlik döneminde en sık görülen psikiyatrik bozukluklar olup yaygınlık oranları %10-20 arasında olduğu ve depresyon ve davranış bozukluklarının üzerinde olduğu belirtilmiştir (Sánchez ve ark, 2020). Literatürde diğer bir kaynakta ise anksiyete bozukluklarının çocukluk ve ergenlik döneminde en sık görülen bozukluklar arasında olduğu ve prevalansının %7 ile %12 arasında olduğunun tahmin edildiği belirtilmektedir (Canals ve ark., 2019; Ghandour ve ark., 2019). Yetişkin anksiyete bozukluklarının %75'inin ise çocuklukta başladığı ve ortalama başlangıç yaşının 8 ile 12 arasında olduğu tahmin edilmektedir (Kessler ve ark., 2005). Anksiyete bozukluklarının kişisel ve sosyal alanlardaki olumsuz etkisi yüksektir ve ergenlik döneminde özellikle kız çocuklarında ilk on ölüm nedeni arasında yer aldığı Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirtilmiştir (World Health Organization, 2014). Anksiyete bozukluklarının olumsuz yansımaları arasında, kişilerarası ilişkilerin yoksunluğu, düşük akademik performans ve kişisel zorluklar yer almaktadır. Anksiyetenin, kaygı, stres veya tehlike durumlarında, kişinin kendisini potansiyel olarak zararlı bir ajandan korumasını sağladığı için, normal ve hatta gerekli olabileceği belirtilmiştir. Tepki aşırı ise, patolojik kaygı olarak kabul edilir. Anksiyete bozukluklarının genellikle bu aşamalarda başladığı ve ilerleyici, kalıcı ve kronik veya tekrarlayan bir seyir sunduğu belirtilmiştir (Sánchez ve ark ,2020). Erken müdahalenin yetişkinlikte diğer psikiyatrik bozukluklar ve işlevsel bozulma riskini önleyebilir veya azaltabilir olacağından dolayı ergen anksiyete bozukluklarının uygun taranması, teşhisi ve tedavisi önemli olduğu belirtilmiştir. Anksiyete bozukluğu olan veya anksiyete bozukluğu geliştirme riski taşıyan ergenleri belirlemek için ruh sağlığı ve birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcıları tarafından rutin olarak tarama yapılmalıdır. Erken tanı ve tedavinin, çocuğun ve ergenin akademik, sosyal ve aile hayatının tüm alanlarındaki etkisini azaltabildiği ve anksiyete bozukluğunun yetişkin yaşamında kalıcı olmasını önleyebildiği belirtilmiştir.( Guerrero ve Ark, 2019, Riordan ve Ark, 2018).  Anksiyetenin, kaygının, korkuya eşdeğer olabildiği, korkular ve endişelerin çocuklukta normal olduğu, evrimsel bir karaktere sahip oldukları ve çocuğu tehlike içerebilecek durumlarla yüzleşmenin yanı sıra değişikliklerle yüzleşmeye hazırladığı ifade edilmiştir. Bu korkuların yaşa göre değiştiği, erken yaşta yalnız kalmaktan veya yüksek seslerden korkarken büyüdükçe, ebeveynlerinden ayrılma, karanlık ve yabancılardan korkma korkusu ortaya çıktığı belirtilmiştir. Okul çağında, doğal fenomenler, canavarlar veya hastalıklarla ilgili korkular ortaya çıkarken ve ergenlik döneminde akranlarının önünde alay edilme ve alay konusu olma korkusu, akademik başarısızlık, okul rekabeti ve sağlık sorunlarının baskın olduğu belirtilmiştir.  Anksiyetenin, gerçek veya hayali bir tehlike anında ortaya çıkabileceği, doğada uyarlanabilir ve hayatta kalmak için gerekli olduğu belirtilmiştir. Anksiyetenin yoğunluğu, süresi aşırı olduğunda (genel olarak 6 aydan fazla sürerse) veya orantısız rahatsızlığa veya acıya neden olduğunda, patolojik hale geldiği belirtilmiştir. Tetikleyici, nesnel olarak nötr veya zararsız bir uyaran olduğunda da patolojik olarak kabul edilir. Kaygı, dış veya iç faktörler (anılar, görüntüler, düşünceler, gelecek ile ilgili istekler) tarafından tetiklenebilir. Bedensel, otonomik semptomlar (psikomotor huzursuzluk, taşikardi, piloereksiyon, terleme…), bilişsel (korku, endişe) ve davranışsal semptomlarla kendini gösterir. Ergenlik döneminin, fiziksel değişikliklerin, akademik seçimlerin, stresli olaylar olarak üniversiteye giriş sınavlarının, çalışma hayatının başlamasının, akran grubuna kabul ve bütünleşme ihtiyacının, duygusal çift ilişkilerinin başlamasının, vb. evrimsel değişimlerin ve zorlukların olduğu dönem olduğu belirtilmiştir. Anksiyete bozukluklarında ketleme en tipik tepki olduğu ifade edilmiştir. (Sánchez, 2020).  Bazen, bu önemli yaşam değişiklikleri, savunmasız ergenlerde kaygıyı hızlandırır ve muhtemel patolojiyi tetikler. Ruhsal bozuklukların tanısal ve istatistiksel el kitabının beşinci baskısında (American Psychiatric Association, DSM-5) sınıflandırılmasının ardından, çocuklukta en yaygın anksiyete bozuklukları sınıflandırılması: ayrılık anksiyetesi bozukluğu (SAD), yaygın anksiyete bozukluğu (GAD), sosyal fobi ve özel fobiler olarak belirtilmiştir. Anksiyete bozukluklarında, özellikle başka bir anksiyete bozukluğu ve depresyonda komorbidite sıktır. Pediatride, somatoform bozukluklar, karın ağrısı, baş ağrıları ve tanımlanabilen fiziksel patolojisi olmayan kronik ağrıların %20'ye varan oranlarda bir anksiyete bozukluğu ile ilişkili olduğu gerçeği önemlidir.  Korku ve kaygı, psikofizyolojik (avuç içi terlemesi, taşikardi, hiperventilasyon, kas gerginliği vb.), bilişsel (endişe, zarar beklentisi, kişisel başa çıkma becerilerinin olumsuz değerlendirilmesi, algısal çarpıklık vb.) ve motor (titreme, kekemelik, kaçış, kaçınma vb.) potansiyel olarak tehlikeli durumlara verilen tepkilerin bir modelini paylaşır. Korkularda, dış uyaranlar, mevcut durum ve motor tepkiler baskınken, kaygılarda iç uyaranlar, durumun öngörülmesi ve bilişsel tepkiler baskındır. Bu nedenle, korkularda çocuk, örneğin köpek veya fırtına gibi tehdidi kolayca tanımlar ve durumdan kaçarak tepki verir ve kaygıda çocuk, onu kışkırtan kaynağı, örneğin çalışma yeterliliğini tanımayabilir ve endişeyle cevap verir. Belki de korkuda motor tepkilere ve kaygıda bilişsel tepkilere daha fazla ağırlık düştüğü için, spesifik fobi yaygın anksiyete bozukluğundan daha erken yaşlarda ortaya çıkar. Çocuklarda ve gençlerde anksiyete bozuklukları için en sık değerlendirilen psikolojik tedavi Bilişsel Davranış Terapisidir (CBT) ve son yıllarda bu yaklaşımın etkinliğini inceleyen çok sayıda sistematik inceleme ve meta-analiz yapılmıştır (örn. Roberts, Chitsabesan, Fothergill & Harrington, 2004; Compton ve diğerleri, 2004; Davis, May & Whiting, 2011; In-Albon & Schneider, 2007; Ishikawa, Okajima, Matsuoka & Sakano, 2007; James, Soler & Weatherall, 2005 ; James, James, Cowdrey, Soler & Choke, 2013; Silverman, Pina & Viswesvaran, 2008).