Ego. Herkesin zaman zaman üzerine konuştuğu, farklı sıfatlar yerine kullandığı geniş esnek bir mekanizma. Toplumumuzda daha ziyade ''kibirli olmak, böbürlenmek, üstün görmek'' anlamlarında kullanıldığı görülmektedir. Gerçekten işlevi hakkında hiç düşünmüş müydünüz. Üç harften oluşan, hayatımızda en az bir kere mutlaka karşılaştığımız bu kavramın aslında her birimizin yaşamında nasıl bir faaliyette bulunduğunu biliyor muydunuz?
E-G-O.
Tarih boyunca kişiliği tanımlamaya ve insan denen varlığı anlamlandırmaya çok çaba harcanmıştır. Psikoloji biliminin doğuşuyla tarih sahnesinde 'psikanalizin babası' olarak gördüğümüz Sigmund Freud da kişiliği anlamlandırmak için bazı teoriler üzerine çalıştı. Bunlardan birisi de 'Yapısal Kişilik Kuramı' oldu.
Yapısal Kişilik Kuramı temelinde üç kavrama gebedir. Bunlar: İd, Ego ve Süperego. İd bizim dürtüsel benliğimizdir. İnsanoğlunun aklına ilk geldiği an 'yap yap' diye adeta tezahürat edercesine bağırır. Çok acıktığınızda 'ne bulursan anında ye' çok sevdiğinizde 'hadi git hemen öp' diye benliği hissettiği ihtiyacı hemen gidermeye yönlendirir. Süperegoyu çok süper en harika kısım olarak düşünebilirsiniz ama acele etmeyin. Çünkü süperego 'elalem ne der' 'sınıf içinde yemek yenilmez' 'ah ne ayıp' gibi sözlerle sizi ahlaki kurallara uydurmada oldukça sert mizaçlıdır. Ego ya baktığımızda ise İd ve Süperego arasında bir denge, bir köprü görevi gördüğünü fark ederiz. Toplum yaşantısında bireyin hem kendi ihtiyaçlarının farkında olması hem de kurallara uyması için egosunun gelişmiş olmasına ihtiyacı vardır. Derste karnınız sinyal verdiğinde 'evet acıktım ama teneffüsü beklemeliyim' , birisini çok beğendinizde 'tamam çok güzel kız ama önce arkadaşlık teklif etmeliyim' gibi değerlendirmeler egonuz tarafından verilir.
Tüm bunlar düşünüldüğünde aslında egolusun kelimesinin toplumda yanlış kullanıldığını söyleyebiliriz. Egonuzun bol bol geliştiği, kendi ihtiyaçlarınızın ve toplumun yararının farkında olduğunuz nice sağlıklı günlere...