Ebeveyn olmak bizleri elimizde hiçbir pusula olmadan ıssız bir yola çıkmış gibi hissettirebilmektedir. Bakım verdiğimiz canlının gelişim sürecindeki ve yaşam dönemlerindeki farklılıklar bizi bazen ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilemez bir noktaya getirmektedir. Karşımızda hiçbir karşılık beklemeden sevmemiz ve belli bir yaşa kadar ihtiyaçlarını karşılamamız gereken bir canlı bulunmaktadır. Tartışmasız hepimiz çocuklarımız için en iyisini isteriz. Peki biraz kendimize yönelelim onun için en iyisini isterken acaba kendimizi hiç işin içine katmıyor muyuz? Biraz karmaşık bir soru oldu fakat biraz düşünelim, “ben okuyamadım o okusun”, “ben başaramadım o başarsın”, “ben elde edemedim o etsin” ya da “benim çocuğum doktor olacak”, “benim çocuğum okuyup büyük işler başaracak” gibi lafları çoğu zaman hem duymaktayız hem de söylemekteyiz. Peki bunları söylemenin ne tür sakıncaları vardır? Baktığımız zaman tüm bunların başında “ben” öznesi vardır, “ben” ile başlayan bir cümleye safi çıkarsız ve tamamen fedakâr bir anlam yüklemekteyiz. Durup bu cümleler üzerine düşündüğümüz zaman ise aslında çocuklarımıza bazen onların boyunu aşan misyonlar yüklemekteyiz. Çocuklarımız çoğu zaman bu misyonlar altında ezilmekte ve beklentilerimizi yerine getirememe konusunda kaygı duymaktadır.
Bu noktada devreye koşulsuz kabul ve saygı girmektedir. Koşulsuz kabul ve saygı, karşımızdaki bireyi her durum ve davranışta şartlar ne olursa olsun yargılamadan kabul etmemiz ve saygı göstermemiz anlamına gelmektedir. Sevgi, saygı, kabul ve sıcaklık her birimizin temel ihtiyacıdır ve bu temel ihtiyacı karşılayacak yegane kişiler ebeveynlerimiz ya da çocukluk çağımızda bize bakım sağlayan kişilerdir. Çocuğumuza az önce sözünü ettiğimiz cümleleri sarf ederken ve bu misyonları yüklerken onlara “ben başarılı olduğum sürece annem ve babam için değerliyim”. “ben onların belirlediği amaçları yerine getirmezsem onların sevgisini hak etmem” mesajı gitmektedir. Bu tip ebeveyn tutumları çocuğumuzun öz saygısını olumsuz etkilemektedir.