İşte Bu Doktor İndir

Ebeveyn Danışmanlığı, çocuğun gelişim dönemleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak ebeveynlere yönelik gerçekleştirilen bir danışmanlık türüdür. Çocuğun hangi gelişim döneminde olduğu ve o gelişim döneminin hangi istek ve ihtiyaçları doğurabileceği gibi faktörler ebeveynin dikkat etmesi gereken noktalar arasındadır

 

İyi bir ebeveyn olmak; destek olan, empati kuran, teşvik eden, sorumluluklarının bilincinde, iyi alışkanlıklara yönlendiren ve sağlıklı ilişkiler kurabilen bir kişilik oturtarak pozitif bir rol modeli olmaktır. Ebeveynlik konuları üzerindeki anlaşmazlıklarınızı çocukların önünde yaşamayın.

Ebeveyn olmanın temel görevleri nelerdir?

 

Ebeveynlerin en temel sorumlulukları nelerdir?

  1. Mutlu ve güvenli bir ev ortamı oluşturmak. ...
  2. Karşılıksız sevmek. ...
  3. 3. Korumayı ve kendine bakmayı öğretmek. ...
  4. Sağlık durumlarını takip etmek. ...
  5. Özgüvenlerinin gelişimine yardımcı olmak. ...
  6. 6. Sınır koymak ve cezalar konusunda tutarlı olmak. ...
  7. 7. Örnek alınacak davranışlar sergilemek.

Ebeveyn tutum ve davranışları nelerdir?

  • Demokratik Anne Baba Tutumu. ...
  • Aşırı Koruyucu Anne Baba Tutumu. ...
  • Aşırı Baskıcı Anne Baba Tutumu. ...
  • Çocuk Merkezli Tutum. ...
  • İlgisiz ve Kayıtsız Tutum. ...
  • Dengesiz ve Kararsız Tutum. ...
  • Güven Verici, Destekleyici, Hoşgörülü Tutum.

 

 

 

Aile baskısı nelere yol açar?

Kültürel ve gelenekçi duygulardan ortaya çıkan baskılar gençlerin evlerinden soğumaları ve ebeveynleri ile arasında uzaklaşma ve kopmalara neden olmaktadır. Baskılar gençlerin gündelik hayattan uzaklaşmaları ve toplumda bulunan kötü insanlar tarafından kandırılarak kullanılmalarına neden olmaktadır.

 

EBEVEYNLİK

Ebeveyn kavramı, temel anlamda çocuğa bakım vermekle sorumlu olan biyolojik ya da evlat edinen anne ve/veya babayı kapsamaktadır.

Ebeveyn kavramı

Uzun yıllar aile kavramı geleneksel bakış açısıyla, evli heteroseksüel bir çift ve onların biyolojik çocuklarını ifade etmek için kullanılmıştır fakat toplumsal ve kültürel düzeyde yaşanan değişiklikler hem aile yapısını değiştirmiş hem de ebeveynlik tanımlarını farklılaştırmıştır. Evli, hiç evlenmemiş veya boşanmış biyolojik ya da evlat edinen anneler ve babalar temel bakım verenler olarak nitelendirilmektedir ancak kardeşler, büyükanneler, büyükbabalar ya da aile içinden olmayan diğer bakım verenler çocuğun bakımını sorumluluk edindiklerinde onların da ebeveynlikleri çok önemli hale gelmektedir.

Ebeveyn tutumları

Ebeveyn tutumları ile ilgili de birçok çalışma yapılmış ve bu çalışmalar ebeveynlik davranışlarının etkilerini anlamlandırmada oldukça etkili olmuştur. Ebeveyn tutum çalışmalarının öncü isimlerinden biri olan Baumrind (1971), ebeveynlik stilleri modelini üç ebeveyn tutumuyla tanımlamıştır: Otoriter, izin verici ve demokratik tutum.

Maccoby ve Martin 1983 yılında Baumrind’in çalışmalarından yola çıkarak yaptıkları sınıflamada bu üç tutuma ek olarak izin verici ebeveynliğin bir alt tipi olan ihmalkâr tutumu ortaya koymuşlardır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre demokratik tutum çocuğun gelişiminde olumlu bilişsel, duygusal ve sosyal sonuçlar doğurmaktadır. Ebeveynin çocuğuna karşı sıcak ve destekleyici davranışlarının, çocuğun saldırgan davranışlarını kontrol etmesini sağladığı saptanmıştır. Sosyal yaşamda ve okulda uyum ile pozitif ilişkili olduğu görülmüştür. Otoriter ebeveynlik, düşük girişkenlik düzeyi ve saldırgan davranış ile pozitif; akran kabulü, sosyallik yeteneği ve okulda akademik başarı ile negatif ilişkili bulunmuştur. Otoriter tutumunun çocukta yüksek kaygı düzeyi ve davranış problemleriyle sonuçlandığı görülmüştür.

Tanımlanan dört ebeveynlik tutumu ise şu şekilde sınıflandırılmaktadır:

Demokratik ebeveynlik

Baumrind tarafından tanımlanan ikinci bir ana-baba tutumu, demokratik tutumdur. Otoriter ebeveynler gibi, demokratik ebeveynlik tarzına sahip ebeveynler, çocuklarının izlemesi beklenen kurallar ve yönergeler oluşturur. Ancak, bu ebeveynlik tarzı çok daha demokratiktir. Demokratik tutum yol göstermekle birlikte bireyselliği destekler. Aileler sorun odaklı ve mantıklı bir şekilde çocuğun etkinliklerine rehberlik etmektedirler. Demokratik ebeveynler çocuklarına duyarlıdır ve soruları dinlemeye isteklidir. Bu ebeveynler de çocuklarından çok şey beklerler ancak çocuklar beklentileri karşılamada başarısız olurlarsa, ebeveynler ceza vermek yerine daha ilgili ve bağışlayıcı olmaktadır. Bu ebeveynler sıcaklık, geri bildirim ve yeterli destek sağlayarak çocuklarının bağımsızlık, öz kontrol ve öz düzenleme gibi beceriler geliştirmez, çocuğa hiç kontrol uygulanmadığı gibi sevgi ve ilgi de gösterilmez.

Bu gruba giren ebeveynler genellikle hoşgörü ile boş vermeyi birbirine karıştırır, çocuklarına hiç karışmaz, onlardan hiçbir şey istemez, onların istek ve gereklerine ise çok az yanıt verirler. Bu ebeveynler çocuklarını hiçbir şekilde denetlemez, davranışlarına sınırlama getirmezler

İhmalkâr ebeveynlik

Baumrind tarafından tanıtılan üç ana stile ek olarak, psikolog Eleanor Maccoby ve John Martin, ihmalkâr ebeveynlik olarak bilinen dördüncü bir tarz önermiştir. İhmalkar tutumda ini hissettirmek ve çocuğa karşı düşmanca tutumlar beslemek olarak tarif edilebilir. Bu tip ailelerde yetişen çocuklarda kendisinden daha zayıf olanı ezme, tüm çevresine karşı nefret besleme, kimseye güvenememe, çevresindekilere düşmanca tutum sergileme düşüncelerine sahip olabilmektedirler.

Müsamahakâr (hoşgörülü) ebeveynlik

Baumrind tarafından tanımlanan son tarz, müsamahakar ebeveynlik tarzı olarak bilinen ebeveynlik tutumudur. Bu ebeveyn tutumunda çocuk sıcak bir ilgi ve kabul görmesine rağmen, çocuğa sınırlama getirme veya çocuğun kontrolü konularında bir eksiklik söz konusudur ve bu durum çocuğa sınırsız özgürlük verilmesine olanak tanımaktadır. Bazen hoşgörülü ebeveynler olarak adlandırılan müsamahakar ebeveynler, çocuklarından çok az talepte bulunurlar. Müsamahakar ebeveynler genellikle çocuklarıyla daha çok anne ya da baba rolünde değil kendilerini arkadaş olarak tanımlarlar. Bu gevşek veya tutarsız bir disiplin yaklaşımıyla çocuğun genelde istenmeyen davranışları görmezden gelinmektedir. Cezadan kesinlikle kaçınmakta ve zaman zaman da hoşgörü adı altında çocukları ihmal edilmektedirler. İhmal edilen bu çocuklar eleştiriye açık olmadıkları için kendilerini geliştirememekte ve sosyal iletişimde gecikmeler yaşayabilmektedirler.

Otoriter ebeveynlik

Baumrind tarafından tanımlanan üç ana-baba tutumundan biri, otoriter tutumdur. Bu ebeveynlik tutumunda, çocukların ebeveynler tarafından belirlenen katı kurallara uyması beklenir. Bu tür kurallara uymamak, genellikle ceza ile sonuçlanır. Otoriter ebeveynler bu kuralların arkasındaki mantığı açıklamamaktadır.

Ebeveyn-çocuk ilişkisi zayıftır ve sadece disiplin üzerinedir. Çocuklarının olağanüstü davranmasını ve hata yapmamasını beklerler, hatalar genellikle oldukça sert bir şekilde cezalandırılır ve çocukların genellikle neyi yanlış yaptıklarını açıklamazlar.

Baumrind bu ebeveynleri “itaat ve statü odaklı; emirlerinin açıklama yapılmadan uyulmasını bekliyorlar” şeklinde tanımlamaktadır. Otoriter tutum, ülkemizde birçok ailede gözlenebilen bir tutumdur. Çocuklar uymak zorunda oldukları bu kuralların baskısı sebebiyle içe dönük bir kişilik sergilemektedirler.

 

Helikopter Ebeveynlik

Y kuşağı jenarasyonunun üniversite ve iş yaşamında görülmeye başlanmasıyla helikopter ebeveynlik kavramına yönelik ilgi bilim insanları çevrelerinde oluşmaya başlamıştır.

İlk olarak psikolog Foster Cline ve eğitimci Jim Fay tarafından tanımlanan helikopter ebeveynlik kavramı, çocuklarıyla durmaksızın iletişim kuran, onlar adına kararlar alan, çocukların karşılaştıkları her türlü problemin çözümünde destek olmaktan çok problemi çözen ebeveyn özelliklerine ve önceki kuşaklara göre ebeveynlerinin rehberliğine ve desteğine çok daha fazla bağımlı olan çocukların özelliklerine işaret etmektedir.

Özellikle gelişmiş, refah düzeyi yüksek, sanayileşmiş Batı toplumlarında değişen toplumsal yaşam gereklilikleri doğrultusunda, çocukların mükemmel yetişkinler olarak yetişmesini amaçlayan ebeveynlik hedeflerinin Türkiye bağlamında da sanayileşme, kırdan kente göç, eğitim düzeylerinin artması gibi toplumsal değişimler ile görülmeye başlandığı ifade edilmektedir.

Kağıtçıbaşı ve Ataca, söz konusu değişim ile birlikte ebeveynler için çocuğun ifade ettiği değerin değişim gösterdiğini savunmaktadır. Sosyoekonomik gelişme ile birlikte çocuğun, ailenin geçimine katkı sağlaması ya da yaşlılık dönemleri için ebeveynlere bir güvence sağlaması gibi maddi değerlerinin düştüğü; çocukların ana babalarına hissettirdiği gurur, başarı duygusu, neşe gibi psikolojik değerlerinin ise yükseldiği ortaya koyulmuştur. Kırdan kente göç ve çocuğun psikolojik değerinin yükselmesi ile birlikte çocuğun değişen toplumsal yapının gerekliliklerine uygun bireyler olarak yetiştirilmesini gerektirecek ana-babalık hedefleri şekillenmiştir.

Sosyalleşen, içine doğduğu kültürü edinen çocuğun bu süreci yaşamasında ona en büyük desteği ve rehberliği sağlayan kişiler anne-babasıdır. Çocuğun sosyalleştirilme sürecinde etkin bir katılım sağlayan ebeveynler çocuğun gelişimi için birçok olumlu sonucun ortaya çıkmasını sağlayabilmektedir. Ancak ebeveyn katılımı ile görülen birçok olumlu sonucun karşısında, katılım ve denetim ile çocuğun özerkliği arasında bir dengenin kurulamaması çocuk için olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere, çocukların içinde yaşanılan toplumun gerekliliklerine sahip olarak yetişmeleri için şekillenen hedefler, anne-babanın müdahaleci katılımı sebebiyle olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir.

Ebeveynlerin, çocuklarının yaşamlarına aşırı müdahalesine işaret eden helikopter ebeveynlik hedefleri, çocukları potansiyel olumsuz sonuçlardan korumak ve başarıyı garantilemek için tasarlanmaktadır. Bu doğrultuda hareket eden helikopter ebeveynlerin en fazla öne çıkan nitelikleri, çocuklarına dair başarı beklentilerinin çok yüksek olması ve abartılı olarak çocuklarını hayatlarının tek ilgi odağı yapmaları, çocuklarının genç yetişkinlik dönemlerinde dahi bireysel yaşantılarına müdahil olmaları, sıklıkla çocuklarından söz etmeleri, çocuklarının her ânını etkinliklerle doldurmaya çalışmaları, çocuğun yapabileceği işleri ve sorumlulukları onun yerine yapmaları, karşılaşılan problemleri çocuğunun yerine çözmeye çalışmaları, çocuğun okul hayatı ve problemleri ile öğretmene rahatsızlık verecek ölçüde ilgilenmeleri olarak ifade edilmektedir. Helikopter ebeveynlerin yukarıda sıralanan özellikleri itibariyle çocuklarında, özellikle üniversite ve iş yaşamı boyunca bir takım olumsuz sonuçların görüldüğü belirtilmektedir.

Terri LeMoyne ve Tom Buchanan tarafından üniversite öğrencileri ile yürütülen bir çalışmada, helikopter ebeveynliğe maruz kalma ile öznel iyi oluş arasında olumsuz yönde; helikopter ebeveynliğe maruz kalma ile eğlence amaçlı ağrı kesici tüketimi arasında ise olumlu yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür. Helikopter ebeveynlerin çocuklarının problemlerine kendi problemleri gibi yaklaşarak çözme çabası, hayatlarına sıklıkla müdahale etmesi, üniversite öğrencilerinin iyi oluşlarını olumsuz yönde etkilemekte ve depresyon, kaygı gibi psikopatolojilere daha kolay yakalanmalarına neden olmaktadır.

Benzer şekilde Schiffrin ve ark. tarafından üniversite öğrencileri ile yürütülen bir çalışmada, ebeveynlerinin yüksek katılımını ve müdahalesini bildiren öğrencilerin daha yüksek düzeyde depresif belirtiler ve daha düşük düzeyde yaşam doyumu bildirdikleri görülmüştür.

Bununla birlikte öğrencilerin öznel iyi oluşları ile algılanan helikopter ebeveynlik arasında olumsuz bir ilişki olduğu ortaya konulmuş ve öznel iyi oluşun olumsuz etkilenmesinin nedeni, öğrencilerin özerklik ve yeterlilik hislerinin helikopter ebeveynler tarafından zedelenmesi olarak belirtilmiştir.

Odenweller, Booth-Butterfield ve Weber, helikopter ebeveynliğin sonuçlarını incelediği çalışmasında, çalışmanın örneklemini yalnızca üniversite öğrencileri ile sınırlı tutmamış, Y kuşağı olarak nitelendirilen 1982 yılı ve sonra doğumlu bireyleri katılımcı olarak belirlemiştir. Yapılan çalışmadan elde edilen sonuçlar, helikopter ebeveynlik ile otoriter ebevenylik stili, katılımcılarda uyma eğilimi ve diğerlerine bağımlılık arasında olumlu bir ilişki olduğunu göstermiştir. Otoriter ebeveynlik, katılımcılarda uyma eğilimi ve diğerlerine bağımlılığın, algılanan helikopter ebeveynlik ile birlikte yükselmesi, helikopter ebeveynlerin çocukların ihtiyaç duyduğu özerkliğe imkan tanımayacak şekilde sosyalleştirildiğine işaret etmektedir.

Türkiye Bağlamında Helikopter Ebeveynlik

Yukarıda belirtilen tüm çalışmalar Türkiye dışında gerçekleştirilmiş olup, Türkiye bağlamında yapılan bilimsel çalışmaların yeterli düzeyde olmadığı belirtilmiştir. Türkiye bağlamında yapılan bilimsel çalışmaların yeterli olmadığı vurgulanmış olsa da helikopter ebeveynlik kavramını Türk kültüründe inceleyen çalışmaların olduğu bilinmektedir.

Hasan Yılmaz ve Ayşe Büyükcebeci tarafından Türk üniversite öğrencileri ile yürütülen bir çalışmada, Batı literatürü ile tutarlı olacak şekilde, algılanan helikopter ebeveynlik ile öznel iyi oluşun temel yaşam becerileri boyutu arasında olumsuz bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu bulgu, katılımcıların algıladıkları helikopter ebeveynlik düzeyinin arttıkça temel yaşam becerilerinde bir düşüş gözlendiği şeklinde yorumlanmaktadır. Yaşin ve Demir tarafından yürütülen bir diğer çalışmada ise derinlemesine görüşme tekniği kullanılarak katılımcılardan ayrıntılı bilgiler elde etmek amaçlanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, helikopter ebeveynlere sahip olduklarını düşünen Y kuşağı katılımcıların, kendilerini başarısız hissettiklerini, aidiyet sorunları deneyimlediklerini, kendilerini gerçekleştiremediklerini düşündüklerini ve bir konuda hedef koyup o hedefe odaklanamadıklarını göstermiştir.

Türkiye bağlamında ve yurt dışında gerçekleştirilen çalışmalar birbirleriyle tutarlı bir şekilde, helikopter ebeveynliğe maruz kalmanın, özellikle genç yetişkinliğe adım atılan üniversite ve iş yaşamı dönemlerinde genç yetişkin evlatlarda, özerklik problemleri, uyum, aidiyet, olumlu kendilik algısı ve temel yaşam becerileri sorunlarına neden olduğunu göstermektedir. Erken çocukluk ve ergenlik dönemlerinde ebeveyn katılımının birçok olumlu sonuçlara yol açabileceği bilinse de ebeveyn katılımı ile çocuğun özerkliği arasında denge halinin kurulmamış olması olarak nitelendirilebilecek olan helikopter ebeveynliğin, çocukların yaşamlarını zorlaştıracağı bilimsel kanıtlarla gösterilmektedir.

ÇOCUKLUK

Çocukluk, bebeklik ve ergenlik çağları arasındaki dönemdir. Genellikle  konuşma ve yürüme kabiliyetleri kazanıldıktan sonra çocukluğun başladığı; cinsel gelişimin başladığı ergenlik dönemi ile birlikte çocukluk döneminin bittiği kabul edilir. Ama bu tanımlamalar görecelidir ve kesin sınırları yoktur. Birleşmiş Milletlerin raporlarında 0-18 yaş arasındaki insanlar çocuk kabul edilirler. Bunun haricinde çocuk kelimesi sıklıkla evlat anlamında da kullanılır.

Çocukluğun önemsiz bir geçiş dönemi olarak görüldüğü ve söz konusu dönemde takılıp kalınması için bir neden bulunmadığının düşünüldüğü 17. yüzyılda yeni bir adet ortaya çıktı. Modern dönemde her aile, evlerinde çocuklarının portresini bulunduruyordu. Daha sonraları da devam edecek ve fotoğrafın çıkışıyla birlikte halka mal olacak bu alışkanlık, başlamakta olan ve puero-centrisme (çocuk merkezciliği) varan dönüşümün belirtisidir.

Bu dönüşünüm en önemli alanlarından biri de eğitimdi: Toplum, kendini geçmişe ve geleneklere olan saygıya göre değil, bir şeyler bekleyebileceği geleceğe göre belirlemeye başladıkça gelişim süreci daha çok önem kazandı ve sürüp gitme mantığına boyun eğmekle yetinmediklerinden dolayı, bu süreci nitel olarak farklı düşündüler. Sürüp gitme mantığı denetim altına alındıktan sonra, bireyin hayal edebileceği ama asıl kesin olarak tanıyamayacağı bir geleceğin, en iyi başarı şansıyla karşılayacak şekilde donatılması amaç halini aldı. Böylece çocuk yetişkinler toplumunun umutlarını, düşlerini, aynı zamanda yoksunluklarıyla kaygılarını beslemeye başladı. Oluşum halindeki yeni çocuğun imajı, kendi oluşum amaçlarının ve araçlarının sorunsallaşmasıyla gelişti: eğitim modern toplumların -sonsuz- görevi olarak ortaya çıktı. Modern çocuk tasarımının oluşumu, birey kategorisinin doğuşundan ayrılamaz. Eğitim pratiği içinde bu, kolektif güçlüklerin yaşandığı yer olan öğrenim kurumu ile hedeflenen bireysel özerklik arasında bir gerilim yaratacaktı. Modern pedagojik düşüncenin özelliği olan bu gerilim; ihtiyaçları, yetenekleri, çocuk bireylerin -oluşum halindeki tekil öznelerin- kendilerini ifade etme ve açılmalarını eğitim sürecinin merkezine yerleştiren ‘Kopernikçi yön değişimi’ içinde açıklanır. Bu yön değişimi, her öğretim oluşumunda bulunması gereken kolektif güçlükleri kapsama eğilimindedir.

Çağdaş çocuk tasarımı anlam belirsizliği içerir ve güçlük çıkarır. Bir yandan çocuk olmak, eksiksiz bir birey olmamaya eşdeğerdir; bu çocuğun dışa açılması ve eğitim alması gerekliliğinin temelini oluşturur. Öte yandan bu yeni anlaşılmadık imaj açısından ele alındığında, eğitimin temsil etmek zorunda olduğu öz şu sorunsala dayanmaktadır: yüzünü geleceğe çevirmiş bir dünya içinde kendinin öğrenim alma açısından yeterli olmayacağına göre çocuk yetişkinliğe geçmeyi en kısa zamanda öğrenmek ve uygulamaya başlamak zorundadır. Düzenlerini insan ilişkilerinin bir sonucu olarak gören çağdaş toplumlarda çocuk ve çocuk eğitimi, sorumluluğunu kamunun üstlendiği sivil kazanımlar haline almıştır ve toplumun geleceği bu sivil kazanımların gerektiği gibi yerine getirilmesine bağlıdır. Şunu da eklemek gerekir ki kendini yeniliğe adamış toplum tipinde, eğitim için, bütünüyle biçimsel olmayan herhangi bir amaç saptamak neredeyse olanaksız bir hale gelmiştir. Hem insanın kendisi hem de her türlü eğitim girişiminin üstlenmesi gereken amacı tanımlayan (değişik ve önceden kestirilemeyen olaylar) bireyin yapıcı yetisi üzerinde kendini gösteren, geçmişteki örnekleriyle belirsiz bir gelecekte olabileceğinden çok daha serbest ve bağıntısız olan özerklik kavramı ne ifade etmektedir? her yaş döneminin kendine özgü fizyolojik, bilişsel ve psikolojik gelişim alanları mevcuttur