DUYGULARIMIZI FARK EDİP İFADE EDEBİLİYOR MUYUZ?
TDK(2018) sözlüğünde duygu kelimesi duyularla algılama, his; belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim; kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik olarak tanımlanmaktadır. Goleman ise duyguyu ‘bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi’ olarak kullanmıştır.
Duygu, birtakım bedensel ve zihinsel değişimleri ifade eder. Bu değişimler fizyolojik uyarılmanın, bilişsel değerlendirmelerin ve uyarıcıya tepki olarak gösterilen davranışların bir bütünü olarak karşımıza çıkar.
Duygular sadece bireyin kendisi ile ilgili değildir, aynı zamanda dış dünya ile bağlantı kurmayı beraberinde getirir; amaçların davranışlar üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Doğuştan olan duygular sayesinde birey etrafındaki duyguları anlayarak hayata bağlanır, sınırlarını belirler ve başlarının sınırlarını ihlal etmeyerek tehlikelerden korunur. Duygular evrenseldir ve özellikle tüm kültürlerde tanınan ortak duygulara temel duygular denilmektedir. Korku, öfke, üzüntü ve haz duygularının en ilkel kültürlerde dahi tanınması bunların temel duygular olarak kabul edilmesini sağlamıştır.
Peki duygularımızın ne kadar farkındayız ve ne kadar ifade edebiliyoruz?
Duyguları fark etme, duyguları tanımlama ve söze dökme, duyguları tanıma ve ayırtma etme olarak ele alınmaktadır. Bireyin kendi duygularını fark edip tanımlaması ile başkalarının duygularını fark edip tanımlaması aynı şey değildir. Bireyin kendi duygularını fark etmesi öncelikli olarak o duygunun ortaya çıkardığı fizyolojik reaksiyonu yorumlama şekliyle ilgilidir. Her duygu şiddetiyle doğru orantılı olmasa da mutlaka fizyolojik bir reaksiyon başlatır. Örneğin; korkan birinin kalbi hızlı hızlı çarpar, bazen çok mutlu olan veya aşk hisseden birinin de kalbi hızlı hızlı çarpar. Duyguyu isimlendirirken bu fizyolojik tepkilerin yorumlanması gerekir. Aşktan dolayı hızlı hızlı çarpan kalple korkudan dolayı hızlı hızlı çarpan kalbi birbirinden ayırt edilebilir. Duyguların fark edilmesi bilişsel ipuçlarının değerlendirilmesi ile ilişkilidir. Değerlendirilen bilişsel ipuçlarının etkisiyle bazı duygular uzun süre daha yoğun yaşanırken bazı duygular daha zayıftır. Bu durum bir olay karşısında birden çok duygunun yaşanmasına da iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bir olay karşında hem kızgınlık hem de sevgi hissedebiliriz. Örneğin; sınava çalışmadığı için çocuğuna kızan bir anne aslında aynı zamanda çocuğunu seviyordur. Bir çocuk kardeşini kıskanırken aynı zamanda kıskandığı için utanıyor da olabilir. Görüldüğü gibi bir anda birden fazla duyguyu yaşamak mümkün ve duygular hızlı değişir. Duyguların geçici olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Duyguların fark edilmesi sosyal ipuçlarının değerlendirilmesiyle de ilişkilidir ve duygunun oluştuğu bağlamı anlama, duyguyu fark etme açısından önemlidir. Birinin bir başkasının duygusunu anlaması her zaman çok da kolay değildir. Birini tanıyor olmak onun duygusunu kestirebilmek için önemlidir fakat her zaman yeterli olmayabilir. Çünkü ilişkiler karmaşıktır ve bağlama özgü nitelikler karşımızdaki kişinin duygularının anlaşılmasını zorlaştırabilir. Bu sebepten duyguların oluştuğu bağlamı ve sosyal ipuçlarını doğru şekilde değerlendiğimizde kişiyi anlamak ve duyguları düzenlemek açısından daha kolay olacaktır.
Başkalarının duygularını anlayıp tanımlayabilen ve onlarla empati kurabilen bireyler diğerleri ile ilişkilerinde sosyal olarak daha yetenekli görülmektedir; bu kişiler yardımlaşma ve paylaşma gibi sosyal davranışlara daha yatkın olmakla birlikte diğerleri tarafından daha fazla sevilmekte, okulda ve işlerinde daha yüksek başarı göstermektedir.
Görüldüğü gibi duyguları tanıma/anlama, tanınan duygulara tepki verme ve duyguları ifade etme becerileri bireylerin hayatlarına yön veren becerilerdir. Bireyin yaşamdaki mutluluğu ve başarısında etkili olan duygularını ifade etme beceresi bebeklikten itibaren gelişir. Yüksek ifade etme becerisine sahip olmak ruh sağlığını koruyan önemli faktörlerdendir ve bu beceriler geliştirebilir yeteneklerdir. Bu konuda öncelikle birincil bakım verene sonra aile ve okula büyük iş düşmektedir.
KAYNAKÇA
Gökkaya,F. (2018). Duyguları fark etme ve ifade etme , Duygu Psikolojisi,27-37.