Lohusalık döneminde, her 5 kadından birinde doğum sonrası depresyon görülebilir. Durumun farkında olmak ve destek almak önemlidir.
Kadınlar, doğum sonrasındaki ilk bir yıl içinde psikiyatrik hastalıklar (anksiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluklar, depresyon, psikoz) açısından anlamlı bir risk altındadır. Bu hastalıklar içinde görülme sıklığı diğerlerinden daha baskın olduğundan, doğum sonrası psikiyatrik hastalıklar denildiğinde genellikle doğum sonrası (postpartum) depresyon anlaşılır. Halk arasında lohusa depresyonu olarak da bilinen bu rahatsızlığın görülme sıklığı %5-20 arasındadır.
Hamilelik dönemi, bir kadının yaşadığı en özel süreçtir. Bu dönemde bir çok duygu iç içe geçmiş şekilde yaşanır. Heyecan, mutluluk, sabırsızlık, merak, umut, bazen umutsuzluk… Bebeğin doğumu ile birlikte ise yepyeni bir süreç başlar. Lohusalık…
Lohusalık; tıbben doğumdan itibaren ilk altı haftalık dönemi ifade eden, gebelikte meydana gelen değişikliklerin yavaşça ortadan kaybolduğu zaman dilimidir. Ancak tam olarak eski hale dönme kadın için emzirmeyi bıraktığı güne kadar sürer. Bu dönemde kadında bedensel ve ruhsal bazı değişiklikler olur. Lohusaların yarısından çoğunda lohusalık melankolisi, annelik hüznü ya da üzüntüsü (baby blues) adı verilen, doğumdan sonraki birkaç günde başlayıp, birkaç haftada kendiliğinden kaybolan endişeli dönem yaşarlar. Her sağlıklı gebe doğum sonrasında bu endişeli dönemi geçirebilir. Lohusalık üzüntüsünün görülme sıklığı %50-70 arasındadır.
Lohusalık üzüntüsünde; endişeli ruh hali, panik, her şeye yetişememe duygusu ön plandadır. Ancak anne her halükarda bebeğin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır ve bebeğe ilgisinde azalma söz konusu değildir. Lohusalık üzüntüsü kendiliğinden düzelir.
Ancak üzüntü ve kaygı dönemi eğer bir aydan uzun sürer ve anne bebeğin ihtiyaçlarını yerine getirmekte dahi zorlanırsa doğum sonrası depresyondan bahsedilebilir.
Bu noktada bir uzmandan destek almak gerekir. Doğum sonrası depresyonun bulguları, doğum yapmayan kadınlardaki depresyondan farklı değildir ve doğum sonrasındaki ilk günlerde görülen annelik hüznünden ayırt edilmesi güç olabilir.
Doğum sonrası depresyonunda; ailesine karşı sevgisizlik ve bebeğine karşı zıt duygular daha ön plandadır. Diğer bulgular; duygudurumun deprese olması, aktivitelere ilginin azlığı, iştah değişikliği, yorgunluk, uyku bozuklukları, çocuğun bakımında güçlükler, suçluluk hissi, kendine güven azlığı, konsantrasyon güçlüğü, psikomotor retardasyon ya da ajitasyon ve intihar düşünceleridir. Genellikle doğumdan sonraki 2-8. haftalar içinde başlar ve en az 2 hafta en çok 1 yıl kadar sürer. Mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
Bazı risk etmenlerini taşıyan kadınlarda doğum sonrası depresyonun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu risk etmenleri kadının ya da eşinin işsizliği, sosyal desteğin yetersiz olması, evlilikle ilgili sorunlar, beklenmedik yaşamsal olaylar (ölüm, ayrılık vb.), planlanmamış gebelikler, daha önceki gebeliklerde depresyon geçirilmesi, anne sütü ile beslememe, kayıpla sonlanan gebelik ve doğum deneyimleri, erken anne-bebek ayrılığı ve bebeğin bakımı ile ilgili duyulan kaygılardır. Bir ya da daha fazla risk etkeni olan kadınların doğum sonrasında 1 ya da 2. ayda doğum sonrası depresyon açısından değerlendirilmesi önerilmektedir.
Her gebenin, düzenli gebelik takiplerine gittiği doktoru tarafından doğum sonrası depresyon risk faktörleri açısından değerlendirilmesi erken tanı ile tedaviye başlanmasında yardımcı olabilir. Tedavi konusunda, uzman klinik psikologlar yetkin kişilerdir. Değerlendirme görüşmesi ve gerekli tarama testleri ile durumu saptayıp, tedaviyi planlarlar. Doğum sonrası depresyonun tedavisi psikoterapi ile yüzde yüze yakın oranda düzelir. Nadiren ilaç tedavisi gerektirir.
Lohusalık üzüntüsü ve doğum sonrası depresyon, bebeğin doğumuyla başlayan ve birden bire ortaya çıkan, daha ağır bulgularla seyreden lohusalık psikozuyla karıştırılmamalıdır. Lohusalık psikozunun görülme sıklığı binde 1’den azdır. Bu önemli bir rahatsızlıktır.
Lohusalık psikozunda reel yaşamdan kopma vardır. Aşırı duygusal cevaplar, uçlar arasında kaymalar, düşüncelerde uçuşmalar, halüsinasyonlar, kendisine ve çevresine zarar vermeye neden olacak davranışlar gözlenebilir. Kısa zamanda yakınları tarafından fark edilmez ve tıbbi destek başlatılmaz ise kişi öncelikle kendine ve yakın çevresine, çok nadiren de bebeğine zarar verebilir.
Lohusalıkta görülen ruhsal sendromlar bazen iç içe geçebilir. Hafif bir lohusalık depresyonunda ağır bebek reddi görülebilir. Çevresindeki kişilere, ibadet yerlerine bebeği terk etme, onu dövme, ısırma, boğmaya kalkma, yakma, aç ve susuz bırakma, hatta çok nadiren öldürmeye rastlanılabilir.
İç içe geçmiş psikotik durumlarda tedavi kolay değildir. Lohusayı hastaneye yatırmak, emzirmeyi kesmek gerekebilir. İlaç tedavilerinden başka daha hızlı etki eden elektroşok tedavileri de kullanılabilir.
Psikiyatrik sorunlar altta yatan tablonun ciddiyetiyle orantılı olarak ağırlaşabilirler. Nüks ihtimalleri de altta yatan hastalığa bağlıdır. Lohusalık sendromları her lohusalıkta tekrarlayabileceği gibi, ağırlıkları çok ya da az olabilir. Daha önce lohusalık sendromları görülmüş hastaların gebelik ve lohusalık dönemleri yakından takip edilmeli, sosyal çevresi uyarılmalıdır.
Doğum Sonrası Dönemde Neler Yapılabilir?
Doğum sonrası sendromlarının yarıya yakını tanı almamakta ve bu nedenle tedavi edilmemektedir. Annenin kötüleşen ruh halinin bebeğin doğumuyla başladığını düşünmesi nedeniyle bebeğiyle iletişim kurmasında güçlüğe, ileride bu çocuklarda davranışsal ve bilişsel gelişimde olumsuz etkilere yol açabilmektedir.
Lohusalık üzüntüsünde çevre desteği, özellikle eş desteği çok önemlidir. Annenin endişeden kurtulmasının en önemli yolu kendisinin emniyette olduğunun hissettirilmesidir. Yalnız olmadığını, her sıkıntısında eşinin ve sosyal çevresinin yanında olacağını bilmek anneyi çok rahatlatır. Eşin görevi bu dönemde sabırla her yardım isteğine koşmaktır.
Bu dönemde annenin bebek emzirme dışında bir işe bakmaması sağlanmalıdır. Bebeğin altının değiştirilmesi, banyosu, uyutulması gibi emzirme haricindeki bebeğe ait diğer işlerde ailenin bir büyük ablası yardımcı olmalıdır. Her ağlamada lohusa uyanmamalıdır. Ufak tefek mırıldanmalarda diğer aile bireyleri bebekle ilgilenirse annenin uyanma sıklığı azalır. Gerçek acıkmalarda bebek susmayacağı için o zaman anne emzirmeye başlamalı ve sadece bu işle meşgul olmalıdır. Bebekle ilgilenen güvenilir bir ablanın varlığı annenin ” bebeğim iyi mi” endişesiyle sık sık uyanmasını önler.
Bebeğin göbeği düştükten sonra bebekle yürüyüşlere çıkmak, evde ya da dışarıda arkadaşlarla buluşmak sıkıntıları azaltır. Deneyimli annelerle sohbet etmek, internetten anne-bebek bloglarındaki yazıları okumak, uzmanların verdiği bilgileri takip etmek yararlı olacaktır. Annenin, bebeği haricinde kendine de zaman ayırması sağlanmalıdır.
Bu tedbirlerle düzelmeyen, düzelip inatla tekrarlayan endişe hallerinde bir tıbbi yardım almak doğru olur.