Kâinatta meydana gelen her olay doğada gözlemlediğimiz ve gerçekleştiğine inandığımız her olgu varlığımızı nitelendirirken kullandığımız anlatı çerçevesinde barındırdığımız kutsal temele dini bilgi adını veriyoruz. Dolayısıyla dini bilgiler kaynağını kutsal olduğunu düşündüğü olgulardan almaktadır. Nitekim bu bilgilerin sorgulanmayacağına ilişkin bir inanç yer alırken ahlaki açıdan bakıldığında inanmak yeterli gibi gözükür. Fakat sorgulamıyor oluşumuz bilim ile din arasındaki en önemli farklardan biridir. Buna karşın bilim ise gözlem yoluyla elde ettiğimiz birtakım yasalar ile temellendirilen nesnel ve kesin olan olgulardır. Dolayısıyla bilim ve din arasında birçok farklılık bulunmaktadır. Buna rağmen felsefede din ile ilişkili olmuştur hatta felsefe bu iki alan arasında bir nevi köprü görevi görmektedir.
Tüm bunların ışığında İslam dininin temelinde yatan ve indirilen ilk ayetinde yer alan ‘Oku’ kelime ile Müslümanları ve inanlarını düşünmeye, sorgulamaya davet etmiştir. Geçmişte yaşamış büyük İslam düşünür ve bilim insanlarının temel motivasyonu merak ile
şekillenmiştir. Merak doğrultusunda başlayan serüven anlama arzusu, zamanla şekillenerek hayatımızdaki yerini korurken bilimin varlığı din için hiçbir zaman tehdit unsuru değildir. Hatta yaşamın içinde var olan her şeyin nasıl yaratıldığı, oluştuğu bilgisine bilim ışığında ulaşmanın mümkün olduğu bilinen bir gerçektir. Dinin bize öğrettiği her ahlakı gerçeğin karşımıza etik olarak çıkması mümkündür. Ahlaki standartların oluşmasında dinin bilimi sınırlandırıcı bir rolü yoktur. Aksine din kendi temeli ile bilimi destekleyici faktörlerden olmuştur. Bunlara ek olarak geçmişte gelişmişlik düzeyinin az olmasına rağmen bugün günümüzde kullandığımız teknolojik ve yaşamsal unsurların gelişimi büyük Müslüman bilim insanları sayesinde olmuştur. Peki ya günümüzden bugüne değişen din mi yoksa bilim mi olmuştur? Neden Müslümanlar eskisi gibi buluşlar yapamıyor? Tüm bunların cevabının temelinde aslında sorgulama arzusu insanın içinde gelirken din bu konuda insanları sınırlandırmaz. Aksine teşvik etmektedir. Dolayısıyla şu an da Müslümanların bilime katkısındaki azalma din veya inançla ilişkili değildir. Sadece din üzerinden insanların düşünce tarzlarını yanlış etkileme amacıyla yönlendirmesi sebebiyle olmuştur. Bir gencin yaşamın anlamını ararken sorgulaması üzerine Allah’a şirk koşma, Allah yaratır gibi klişe söylemlerin bir genci sorgulamadan, düşünmeden uzaklaştırması muhtemeldir. Dinin bir çocuğun veya
gencin bilime ilişkin görüşünü zedelemekten ziyade iyi insan olması ve bununda toplum yararına ve kendi isteği doğrultusunda yapacağı çalışmalar ile gerçekleştirebileceği bilgisi öğretilmelidir. Dini inanç bireyi yaşama bağlarken, bilimde topluma hizmet eder. Bu iki olgudaki benzer nokta bireyin toplumu oluşturması ve şekillendirmesi ile oluşmaktadır.
Aslında birey toplumun bir parçası değil kendisidir, dolayısıyla inancı ile kendine katkı sağlarsa topluma da katkı sağlamış olacaktır.
Bu doğrultuda geçmişten günümüze inancı kuvvetli Müslüman bilim insanlarının inancı dışlamadan toplum yararını göz ederek buluş, bilimsel bilgi için çalışmaları olmuştur. Örneğin El Cahız sosyal psikoloji ve hayvan psikolojisi alanında öncül çalışmalar yapan bir Müslüman alimdir. Hayvan iletişimi ile ilgilenen El Cahız evrim adına kuramların öncüsü de olmuştur. Bu denli çalışmalar yürütmesi topluma ve hatta şu an bile günümüze yarar sağlarken, din adına hiçbir aksi bilgi veya görüş desteklememiştir. Ayrıca gözlemler sonucu astronomi ile uğraşan ve çalışmalar düzenleyen Ali Kuşçu’da Aristo fiziğini yanlışlayan ve astronomi adına bulgular bulan önemli Müslüman bilim insanlarındandır. Bu iki geçmiş Müslüman bilim insanlarının ortak noktası din olduğu gibi aslında en önemlisi merak, sorgulama ve toplum için çabalama iç güdüsüdür. İslam her devirde aynı temeli barındırıyorken bireylerde motivasyon kaynakları değişim göstermiştir. Merak duygusunun yok oluş sebebi dini temelin yanlış algı ve tutumlar ile yanlış bir şekilde bireylere öğretilmesi sonucunda olmuştur. Değişimin kendisi bireyler üzerinde etkili olurken İslam dini üzerinde değişim söz konusu değildir, İslam her devirde doğruyu, sorgulamayı, düşünmeyi desteklerken, inananların temel unsurları iyi kavrayarak yaşamını şekillendirmesi bilim adına önemli etkileyicilerden olacaktır. İnanç bireyin kalbinde olan bir olgudur, kalbindeki bu inançla aklındakileri birleştirebilirse mucizeleri anlayabilir ve hayata geçirebilir. Bu çerçevede inanmak, sorgulamak ve katkı sağlamak yaşamın bir unsuru değil yaşamın ta kendisidir.