Tıp beden sağlığının ve bütünlüğünün sürdürülmesi veya bozulan sağlığın yeniden düzeltilmesi için uğraşan, pek çok alt bilim dalından oluşan bilimsel disiplinlerin şemsiye adıdır. Bütünsel tıp ise “hastalığı nasıl tedavi ederiz” değil, “sağlığı nasıl koruruz” üzerine çalışır.
Platon, “Bütün iyi olmadan, parçayı iyileştirmek mümkün değildir” demiştir. Bu durum sağlık için de geçerlidir. Vücut bir bütün olarak çalışır. Diş hekimliği de bu bütünün önemli bir parçasıdır. Bir semptom oluşması vücudumuzda bir şeylerin dengesiz olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini bize gösterme yoludur.
Oral kavite vücutta ters giden bir şeyler olduğunun ilk göstergelerinden birisidir. Hipokrat’ın söylediği gibi, ‘’Ağız sağlığın aynasıdır.”
Günlük hayatımızda pek çoğumuz, ağız ve dişlerimizin işlevini hatta onların varlığının bile farkına varmayız. Ancak bir şeyler ters gittiğinde veya ağrımız olduğunda aklımıza gelir. Ağzın en bilinen rolü, sindirim sisteminin girişi olması ve sindirim sürecini başlatmak için tasarlanmış olmasıdır. Dişler; besinleri ısırmak, koparmak, öğütmek, konuşurken seslerin doğru çıkmasını sağlamak, dil; besinleri ağzın içinde çevirmek ve tat almak, tükürük ise yutmaya yardım etmek ve yiyeceklerin sindirimini başlatmak içindir.
Peki dişlerin vücuttaki etkinliği gerçekten bu kadar mıdır? Dişlerde herhangi bir ağrı olmadığında hiçbir sorun yok mudur? Bir diş ağrıdığı zaman o diş tedavi edilince veya çekilince yani hastanın ağrısı kesilince bütün sorunlar da biter mi acaba? Bu kitapta diş hekimliğinde görülen hastalıkların ve semptomların kronik hastalıklarla ilişkisini sorgulamak ve dişlerdeki problemlerin önemine dikkat çekmek istiyorum.
Eski filmlerde köle tüccarları kölelerin dış görünüşlerinden sonra ağızlarına ve dişlerine bakarlardı. Bugün atların veya başka hayvanların alım satımı yapılırken sağlıklarını anlamak için ilk olarak gene ağızlarına bakılır.
Burada sadece dişler demediğime dikkatinizi çekmek isterim. Sağlıklı bir ağzınız varsa sağlıklı bir vücudunuz vardır. Ağız vücudun bir yansımasıdır. Dişlerin sağlığı, dilin boyu, rengi, dudak ve yanak içleri, diş etleri, nefesin kokusu, tükürüğün kıvamı hep vücut sağlığının ilk göstergeleridir.
Vücuttaki her semptom vücutta bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir uyarıdır. Örneğin, arabayla giderken benzin göstergesinin ışığının yandığını düşünün, bu size bir uyarıdır. Siz bu uyarıya cevap verip, gidip benzin alabilirsiniz ya da göstergeyi görmezden gelip yolda kalabilirsiniz. Vücudunuzun size verdiği sinyalleri görmezden gelmenizin çok daha ağır sonuçları olabilir.
Ağız, vücudun bir yansımasına sahip olduğu için vücuttaki olumsuz sinyaller ilk önce burada semptom verir. Bu nedenle bu kadar göz önünde bulunan ağzın verdiği sinyalleri kaçırmamak, hastalıkların erken teşhisi açısından önemlidir. Görülmesi kolay bir bölge olduğu halde, ne yazık ki tıp doktorları bu bölgeyi vücuttan ayrı değerlendirip dikkate almamaktadırlar. Oysa kronik hastalıkların yaklaşık %30’u ağız ve diş bölgesindeki problemlerden kaynaklanır. Pek çok hasta farklı doktorları gezmekte, fakat bir türlü iyileşememektedir. Bu hastalarda, doğru yapılan diş tedavilerinin arkasından dramatik iyileşmeler olabilmektedir. Örneğin, uzun yıllardır süregelen bir idrar yolu enfeksiyonu, kistli bir dişin çekilmesi ile veya ürtiker sorunu, ağızdaki bir kaplama ya da dolgunun değiştirilmesinden sonra iyileşmektedir.
Diş ve tıp hekimlerinin iş birliği sonucunda, pek çok hastalığın erken teşhisi ve hatta oluşmadan önlenmesi ya da vücuttaki pek çok semptomun sadece bütünsel bakış açısıyla çalışan bir diş hekiminin uyguladığı dental tedaviyle iyileşmesi mümkündür. Tedavi olmak üzere doktora başvurmuş kişilerde yapılan araştırmalara baktığımızda hem vücuttaki hastalıkların ağıza hem de ağızdaki hastalıkların vücuda yansıdığını görebiliriz. Bir de henüz doktora başvurmamış olanları ve başlangıç aşamasında olup teşhis almamış olanları da sayarsak, bu oranın ne kadar büyük olduğunu daha iyi anlarız.