“Bana istisnasız herkes kızıyor; kafalarındaki ‘ben’i bozduğum için. Ben onların hayallerinde tutarlıyım. Belki kendi hayalimde de tutarlıyım. Yaşarken bu iki tutarlılığın da dışındayım. Her şeyle sırasıyla alay ettiğim halde kendimi gülünç durumlarda buluyorum.” Oğuz Atay – Günlük
Atay tam da insan olma halinden bahsetmemiş mi? Gerçek ben ve ideal ben ne zaman örtüştü ki? Şimdi olduğumuz halimizle eski halimiz aynı değil; eskiden olmak istediğimiz kişi ile, şimdi olmak istediğimiz kişi de aynı değil. Tıpkı kendimiz gibi hayallerimiz de değişiyor. Dolayısıyla fikirlerimiz de değişiyor. Bazen bir gün önceki halimiz bile bize gülünç geliyor. Basit bir örnek verecek olursak; bundan birkaç sene önce, sosyal medyada yazdığı şeylerin şimdi baktığında saçma gelmediği birisi var mıdır acaba? Hayatı çekici kılan bu çelişkiler işte. Zaman zaman kendimizi tutarsız hissettiğimizde, neler deneyimledim, bende neler değişti de şimdi farklı hissediyor, farklı davranıyor ve farklı düşünüyorum, diye sorabiliriz kendimize. Tutarsızlıklarımız değişimin ve gelişimin belirtisidir. Her gün aynı olsaydık kendimizden bile sıkılırdık. Bir günümüz diğer günümüze nasıl benzemiyorsa, bugünkü ben de dünkü benden farklıyım.
Kierkegaard, “İnsan sadece başkaları için değil, kendi için de bir gizem olmalı. Kendimi inceliyorum; bundan sıkılınca vakit geçsin diye bir puro yakıp düşünüyorum: tanrının benimle ne kastettiğini…” diyor.
Bazen kendimizde olanı biteni anlamasak da, hoşlanmasak da, hepsi bize ait, hepsi eşsiz varlığımızın unsurları. Beğenmediklerimizi halı altına süpürmek yerine bir mikroskopla bakar gibi onları incelemek, onları sahiplenmek her zaman daha iyi bir yere götürür bizi. Değişim ve dönüşüm kaçınılmaz; belki de bize düşen onu daha iyi bir yere doğru götürme çabamızı hiç bırakmamak. Geçmişte yaptığımız hatalara veya başımıza gelen talihsizliklere karşı olan tutumumuzu kendimizi veya çevremizi suçlayıcı bir yerden veya kurban rolünde, kaderci bir yerden değil de; sahiplenici ve dönüştürücü bir yerden belirlemek.
O idealimizdeki ‘ben’e belki hiç ulaşamayacağız; ancak bizi ona en çok yaklaştıracak olan yöntem kendimize dair merakımızı hep canlı tutmaktır.