Eşiklerden geçerek büyürüz ve gelişiriz. Her büyüme dönemi böyle geçişleri içerir. Emeklemekten yürümeye geçişteki bebeğin ilk adımlarını atarken hissettiği heyecan, mutluluk ve buna eşlik eden kaygı gibi yetişkinlikte de yeni bir yöne atacağımız her adımda iç içedir. Ancak bazı durumlarda bu heyecan ve kaygının birlikteliği içinde bulunduğunuz duruma sizi kilitleyen, engelleyen bir biçim kazanabilir. Gestalt Terapi’ nin kördüğüm olarak adlandırdığı bu yerde yeni bir başlangıç, heyecan, yeni deneyim ve istekler dururken diğer yanda eski alışkanlıklar, sabitleşmiş eylemler, oluşturulmuş paternler bulunur.
Geçmiş bir zamanda bir ihtiyacın karşılanmasını sağlayan, temas yaşantısı oluşturan bir ilişki, paylaşım, eylem ya da durumu tekrar ettirme, orada kalma, bunu sabitleştirmeye karşı bir eğilim yaratabiliriz. Bu kalıcılığın içinde dinamikliği, dönüşümü ve dolayısıyla teması kesen bir durum oluşturur. Sabit geştaltlarımızın güvende ve korunaklı olmak, bütünselliğini korumak adına şimdi ve burada olan, yeni oluşan ihtiyaç ve durumlara uyum sağlayamamasına karşın onları devam ettirmeye çalışmaya yönlendirir. Bu ise sağlıksız temas etme biçimleriyle yeni ihtiyaçların karşılanamamasına neden olur. Direncin oluşması aşılması gereken değil yaşanması gereken bir süreçtir çünkü benliğimiz bu aşamayla birlikte büyüme ve gelişmeye, yeni bir bütün oluşturmaya çalışır. Yaşanmadan aşılması çiğnemeden yutmaya çalışmaya benzer. İçselleştirilememiş bir yapma haline dönüştürür. Oysa gelişmek ve dönüşmek bir olma halidir ve her olma halinde bir süreç ve bu sürecin aşamaları vardır.
Kördüğüm yani direnç noktaları büyüme ve gelişmeye en çok ihtiyaç duyduğunuz alanlarda ortaya çıkar. Hayatla ilgili değiştirmeyi çok istediğiniz ancak bir türlü adım atamadığınız noktalar; bitirmek isteyip bitiremediğiniz ilişkiler, değiştirmek isteyip değiştiremediğiniz yanlarınız, tam adım atacakken vazgeçtiğiniz deneyimler, hep hayalini kurduğunuz olacakken olamayan şeyler… Tüm bunlar benliğinizden yeni bir ben yaratırken yaşanacağını düşündüğünüz tehlikeler, güvensizlikler, korunaksız kalma gibi duyguları barındıran deneyimler olduğundan buna ihtiyaç duyan yanınız heyecanlı ve umutlu iken diğer yanınız kaygılı ve karamsardır. Ancak şimdi ve burada size kaygılı ve karamsar yanınızı aşın, onu dinlemeyin demeyeceğim. Aksine onu yaşayın. Sabitleşmiş geştaltların olduğu yeni deneyimlere karşı kaygılı olan yanınızın neyi ve nasıl yaşadığına odaklanın. Neden değişemiyorsunuz değil asıl soru, değişim süreçlerinde neyi ve nasıl yaşıyorsunuz? Bedeniniz bu kördüğümü yaşayacak bir pozisyonda olsaydı bu nasıl olurdu?
Kördüğüm noktalarında sıklıkla kendinizi eskiyi sürdürmek, var olanı devam ettirmek gibi bir eğilimde olmak mümkündür. Ancak bir ihtiyaç bir kez oluştuğunda karşılanmadan varlığımızdan silikleşmesi mümkün değildir. Bu nedenle kendinizi içinde tuttuğunuz deneyimler, ilişkiler, paternler ne olursa olsun kendisini yeniden ve yeniden belirtecek bir kanal bulmaya çalışmaya devam edecektir.
Kördüğüm yaşantılarının anlamının ne olduğu, ne amaçla ortaya çıktığı, kişiyi nelerden ve nasıl koruduğu, hangi ihtiyaçlara dayandığının keşfedilmesi ve deneyimlenmesini gerektirir. Bu gereklilik kişinin –mış gibi yapmadan, kısa bir süre değişim yaşayıp sonrasında eskiye dönmeden gerçek bir temas ile dönüşebilme kapasitesini hayata geçirebilmesini sağlar.
Dönüşüm zamanı geldiğinde ona direnmek insan hatta canlı olarak verdiğimiz bir tepkidir. Ancak bunu sağlıklı yaşayabilmek de mümkündür ve bu da dönüşümün bir parçasıdır.