T.C.
ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KLİNİK PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI
KLİNİK PSİKOLOJİ TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
Çocukluk Çağında Görülen Travmatik Yaşantılar ve Yeme Bozuklukları Arasındaki İlişki
TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ
SİNEM KASAPOĞLU Proje Danışmanı
Dr. Öğr. Üyesi ESRA IŞIK
İSTANBUL-2020
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU
Klinik Psikoloji Anabilim Dalı Klinik Psikoloji Tezsiz Yüksek Lisans Programı 19412379 no’lu öğrencisi Sinem KASAPOĞLU tarafından hazırlanan, “ÇOCUKLUK ÇAĞINDA GÖRÜLEN TRAVMATİK YAŞANTILAR VE YEME BOZUKLUKLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ” başlıklı Yüksek Lisans Bitirme Projesi tarafımca okunmuş, kapsamı ve niteliği açısından Yüksek Lisans Bitirme Projesi olarak kabul edilmiştir.
Dr. Öğr. Üyesi ESRA IŞIK
Danışman
(İmza)
Yukarıda adı geçen Proje Çalışması, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun, ................................. Tarih ve ................ Sayılı kararıyla onaylanmıştır.
(İmza)
.............................................
.............................................
ii
ÖNSÖZ
“Çocukluk Çağında Görülen Travmatik Yaşantılar ve Yeme Bozuklukları Arasındaki İlişki” adlı bu çalışmada danışmanlığımı üstlenerek projenin şekillenmesine ve bitirilmesine katkı sağlayan sayın hocam Dr. Öğr. Üyesi ESRA IŞIK ’a teşekkürlerimi sunarım.
iii
ÖZET
Bu çalışma çocukluk çağı travması ve yeme bozuklukları arasındaki ilişkiyi incelenmiştir. Çocukluk çağı travması, çocukluk döneminde ya da genç erişkinlik döneminde maruz kalınan duygusal ya da fiziksel ihmal, duygusal ya da cinsel istismar, şiddet olarak açıklanmaktadır. Yeme bozukluğu, yeme davranışının ciddi olarak bozulduğu bir tanı grubudur. Anoreksiya nervoza (AN) ve Bulimia nervoza (BN) en sık rastlanan ve ruhsal belirtilerin yanı sıra ciddi bedensel sorunlarında eşlik ettiği en önemli iki başlığı oluşturmaktadır. Yeme bozuklukları özellikle ergenlerde sık görülmesinin yanı sıra ölümcül olabilmesi ciddi yeti yitimi ile seyretmesi nedeniyle ayrı bir önem taşımaktadır (Herpetz-Dahlmann, 2009).
Yeme bozukluğunun erken dönemde yaşanan travmatik olaylarla ilişkinin olabildiğine,
ihmal ve istismara maruz kalan çocukların yeme bozukluklarına yatkınlığının olduğu görülmüştür. İnceleme sonucunda yeme bozukluğu ve travmanın ihmal ve istismar çeşitleriyle ilişkili olduğu, ebeveyn ya da bakım verenin çocukla ilgilenme düzeyinde ki anormalliklerin çocukta travma yaratabileceği ve yeme bozuklukları gibi birçok hastalıkla ilişkili olabileceği görülmüştür. Çocukluk çağı travması ve yeme bozuklukları arasında ilişki olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: travma, duygusal yeme, yeme bağımlılığı, yeme bozukluğu
iv
ABSTRACT
This study examined the relationship between childhood trauma and eating disorders. Childhood trauma is explained as emotional or physical neglect experienced in childhood or young adulthood, emotional or sexual abuse, and violence. Eating disorder is a diagnostic group in which eating behavior is seriously impaired. Anorexia nervosa (AN) and Bulimia nervosa (BN) are the two most common topics that are most common and accompany serious physical problems as well as mental symptoms. Eating disorders are particularly common in adolescents, as well as being fatal, and they are of particular importance due to severe disability (Herpetz-Dahlmann, 2009).
It has been observed that eating disorders can be related to early traumatic events and that
children who are exposed to neglect and abuse have a tendency to eating disorders. As a result of the examination, it was seen that eating disorder and trauma are related to types of neglect and abuse, abnormalities in the level of parental or caregiver caring for the child can cause trauma in the child and may be associated with many diseases such as eating disorders. It has been found that there is a relationship between childhood trauma and eating disorders.
Key Words: trauma, emotional eating, eating addiction, eating disorder
v
BİLDİRİM
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................... iii ÖZET ...................................................................................................................................iv ABSTRACT..........................................................................................................................v İÇİNDEKİLER....................................................................................................................vi KISALTMALAR.............................................................................................................. viii
1.BÖLÜM............................................................................................................2 GİRİŞ ................................................................................................................................................1
1.1 Yeme Davranışı.................................................................................................................2 1.2 Yeme Davranışını Etkileyen Faktörler ............................................................................2 1.3 Duygsal Yeme ...................................................................................................................3 1.4 Yeme Bozukluğu...............................................................................................................5 1.5 Yeme Bozukluklarında Karşılaşılan Tıbbi Hastalıklar..............................11
1.6 Yeme Bağımlılığı............................................................................12 1.7 Çocuk ve Ergenlerde Yeme Bozukluğu................................................14 1.8 Ergenlerde Yeme Bozukluğu............................................................18
2.BÖLÜM.........................................................................................................20 TRAVMA........................................................................................................................................20 2.1. Travmanın Tanımı ..................................................................................................................20 2.2. Travma Çeşitleri ......................................................................................................................21
2.3 Çocukluk Çağı Travması ..........................................................................................................21 3.BÖLÜM..........................................................................................................25 Çocukluk Çağında Görülen Travmatik Yaşantılar ve Yeme Bozuklukları Arasındaki İlişki....25
SONUÇ............................................................................................................................................25 KAYNAKÇA ....................................................................................................................................2
vi
TYB BN AN DSM NES AYB
KKYAB GYS
DSÖ
KISALTMALAR
: Tıkınırcasına Yeme Sendromu
: Bulimiya Nervoza
: Anoreksiya Nervoza
: Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel Sınıflandırma Elkitabı : Gece Yeme Sendromu (Night Eating Syndrome)
: Atipik Yeme Bozukluğu
: Kaçıngan/Kısıtlayıcı Besin Alım Yeme Bozukluğu
: Gece Yeme Sendromu : Dünya Sağlık Örgütü
vii
GİRİŞ
Yemek yeme insanların en temel biyolojik ihtiyaçlarından biridir bunun yanında psikolojik olarak da çok önemlidir. Kişiler kendilerini çaresiz hissettiklerinde ya da birine öfke duyduklarında yeme davranışında artış gösterebilirler. Bu olay biyolojik bir ihtiyaç değil daha çok psikolojik ihtiyaç olarak görülürmektedir. İnsanlar heyecanlandıklarında veya başka nedenlerden dolayı stresli olduklarında yemek yememeleri psikolojik nedenlerin yeme davranışı üzerindeki etkisidir. Sıkıntı, kızgınlık, sevinç, depresyon, üzüntü gibi psikolojik etkenlerin beslenme davranışları üzerindeki etkileşimini kanıtlayan birçok klinik araştırma mevcuttur. Çocukluk döneminde yaşanan olumsuz tutum, davranış ya da travmatik yaşantılar kişinin benlik kavramıyla ilgili olumsuz düşüncelere kapılmasına yol açabilir. Kişi yemek yiyerek kaygılarının azaldığını, mutlu olduğunu düşünebilir ya da yemek yerse çirkinleşeceği düşüncesine kapılabilir. Yemek yerken mutlu olan kişiler kendini durduramadığına inancında olabilir. Bu şekilde duygusal rahatlatma ile yemek yeme davranışını bütünleştirmiş kişiler bu davranışını alışkan haline getirebilir. Yemek yeme bozuklukları psikiyatrik hastalıklar içerisinde hayati tehlike taşımasından dolayı ciddi bir hastalık olarak kabul edilir. Hastaların tedavilerinin erken ve hızlı bir şekilde yapılması gerekmektedir.
DSM-5 tanı kriterlerinde yeme bozuklukları anoreksiya nervoza (AN), bulimiya nervoza (BN) ve atipik yeme bozuklukları (AYB) olarak sınıflandırılmaktadır. Tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB) atipik yeme sınıfına girmeyen fakat son yıllarda yaygın olarak görülen bir yeme bozukluğudur. Erken çocukluk döneminde görülen travmatik yaşantıların bu tür hastalıklarla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Çocukluk travması; 18 yaşının altındaki çocukların duygusal, davranışsal, entelektüel, fiziksel ve sosyal gelişiminin etkilenmesi anlamına gelmektedir. (Carr ve ark., 2013). Küçük yaşta görülen cinsel istismar, ihmal ve diğer istismar türlerinin yeme bozukluğuyla ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Madde bağımlılığının da yeme bozukluğuna ile ilişkisi olabilir. Çocukluk çağında görülen fiziksel ve duygusal ihmalde yeme bozukluğu görülebilmektedir. Yeme bozukluğu gösteren bireylerde sıkça çocukluk çağı travmaları görülmektedir.
1
BİRİNCİ BÖLÜM 1.1.1 Yeme Davranışı
Beslenme, anne karnında başlayan ve yaşamımız süresince hayatımızda olması gereken bir ihtiyaç olarak tanımlanır (Kutlu ve Çivi, 2009: 18).
Bebeklikten okul çağına kadar yaşam boyu beslenme davranışı hızla gelişir.
Bilim adamları uzun süredir bu gelişimsel süreçte beslenme davranışı ile duygu arasındaki ilişkiyi araştırdılar. İnsanlara zevk duygusu vermenin yanı sıra, yaşamaya devam etmek için gerekli olan yeme davranışları ve yeme işlevleri de yetersiz beslenme ve / veya yeme bozuklukları gibi bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. (Canetti & Bachar & Berry, 2002). Yemek yeme her yaşam döngüsünün önemli bir gereksinimidir. Sağlıklı bir yaşam içinse yeterli düzeyde ve dengeli bir şekilde beslenmemiz gerekmektedir. Yeme davranışı doğumdan okul çağına kadar hızla gelişir ve kültür, sosyal çevre, medya, aile tutumları, genetik ve kişisel faktörler gibi birçok değişkenden etkilenir. Yeme davranışı ergenlik döneminde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Ergenlik, kişisel alışkanlıkların çözüldüğü bir dönemdir. Yeme Davranışında görülen normal olarak kabul edilen değişimler sağlıklı gelişim gösterirken anormal değişimlerde sağlığı büyük ölçüde etkilemektedir. Anormal yeme fiziksel ya da psikopatolojik problemlere neden olabilmektedir.
1.2. Yeme Davranışını Etkileyen Faktörler
Gen faktörleri, çevre, hormonlar, duygu durumları, sosyo-demografik faktörler, geçmiş yaşantılar, kültürel ve dini inançlar, medya, beden algısı, obezite, iştah gibi birçok unsur yeme tutumu ve davranışı üzerinde etkilidir (Karakuş, Yıldırım ve Büyüköztürk, 2016). Beslenme davranışının bozulması fiziksel olarak tepki gösterdiğinde kanser, obesite, diyabet gibi birçok hastalığı tetikleyebilmektedir. Bunun yanında aşırı yeme, sınırlı yeme, az yeme ya da kusma gibi faktörlerde sağlığı ciddi anlamda bozabilir. Açlığın yeme davranışını ve semptomlarını nasıl etkileyeceğini fiziksel olarak tahmin etmek kolay olsa da duyguların yeme davranışını nasıl etkileyeceğini tahmin etmek nispeten zordur.
Yeme bozukluğu semptomları sorunlarla yüzleşmeyi reddetme ve hayatı kontrol altına almanın bir yoludur. Kişi yeme yemeyi ya da yemeden kaçınmayı bir savunma mekanizması haline getirmiştir. Bu şekilde kendine korku veren duygulardan uzaklaşmaktadır. Ancak bu şekilde uzun süre yemekle yaşanan problem fiziksel ve ruhsal çöküntüye neden olmaktadır.
1. Yeme Bozuklukları
2
1.3.Duygusal Yeme
1.3.1. Duygusal Yemenin Tanımı
Uzun yıllardır, insanlar genellikle olumlu ya da olumsuz duygusal uyarılmanın beslenme davranışında farklılıklara yol açacağını kabul etmişlerdir. Olumsuz duygular yemek yeme sonrasında hissedilen doymuşluk hissiyle benzerdir bu sebepte insanlarda iştah kapalılığına neden olabilir ya da aşırı yemek yemeye teşvik ederek kilo alımı veya
obeziteye neden olabilir. Duygusal yeme açlık hissinden kaynaklanan ya da yemek saati geldiği için değil tamamen duygulara cevap vermek yapılmış bir yeme davranışıdır (Serin & Şanlıer, 2018).
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte gıda teknolojisinin gelişmesi çok fazla işlenmiş ve rafine edilmiş gıdanın günlük hayatımıza hızla girmesine neden olmuştur. Ek olarak, gittikçe daha fazla sayıda fast food zinciri, yüksek enerjili yiyecekleri daha kolay erişilebilir hale getirdi. Duygusal yeme ile ilgili en önemli şey, bireylerin çok fazla düşük kaliteli, fazla kalorili ve beslesin değeri olmayan yiyecekler tüketmesidir. Çok tuzlu, yağ oranı fazla ve tatlı yiyecekleri tüketilerek kilo alımının artışına neden olabileceği belirtilmektedir. Böyle besleyici değeri olmayan besinleri vücuduna alan kişiler, duygu durumlarını etkilen olayları düşünmemektedir. Fakat bu durum kısa süren bir durumdur. Duygusal yeme davranışı gösteren bireyler bu davranış sonrası kilo kontrolü ve sağlıkları ile ilgili endişe yaşarlar ve bu endişe hali sonrasında duygusal yeme davranışı uyandırır ve bir süre sonra bu durum kısır bir döngü haline gelmektedir. Duygusal yeme birçok nedenden kaynaklanabilir. Can sıkıntısı, stres, depresyon, gerginlik, öfke, anksiyete, yetersizlik duygularına karşı duygusal yeme, yalnızlık hissine karşı boşluk doldurma ihtiyacı, duruma göre duygusal yeme (örn. Restorana girme, televizyon karşısında yeme, fırının önünden geçerken vb.) (Lazarus, 2017)
Duygusal yeme davranışı, genellikle yemenin normal seviyeleri aşmasına neden olan duygusal değişiklikler (yalnızlık, depresyon ve anksiyete gibi) nedeniyle bir tür zihinsel yeme olarak tanımlanır. (De Lauzon ve ark., 2006).
Yeme bozukluğu olan bireylerin, uyarlanabilir duygu düzenleme stratejilerini kullanmada daha az başarılı oldukları ve duyguları düzenlemeye çalışırken işlevsiz olma eğiliminde oldukları düşünülmektedir (Aldao & Nolen-Hoeksema,2010). Duygu kontrolünü sağlayamayan bireyler kendilerini anormal yapıda yemek yerken bulmaktadır. Duygusal bir ortamda karşılaşılan zorluklar ve bu zorlukların erken fark edilmemesi, yeme davranışı üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir ve bu da obezite ve diğer yeme bozukluğu türlerinin riskinde artışa yol açabilir.
4
1.3.2. Duygu Durumları ve Yeme Bozukluğu
Genellikle duyguların yemek seçimleri ve yeme davranışı üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğuna ve yeme davranışının ruh hali üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğuna inanılmaktadır. (Levitan & Davis, 2010). Olumlu duygusal uyarılmanın ve olumsuz duyguların yeme davranışında değişikliklere yol açabileceği sıklıkla görülmektedir. Duyguların yeme davranışına etkisi; besin tercihi, besin miktarı, besinlere karşı etkili yanıt, yeme isteği ve çiğneme şeklinde beş yanıt olarak ortaya konulmuştur (Macht, 1999).
Kaplan'ın (1957) obez insanlarla ilgili çalışmasına göre, obez insanlar sinirli ve stresli olduklarında kaygılarını azaltmak için çok fazla yemek yemek isterler. (Kaplan, 1957). Schacter’in (1968) içsel dışsal teorisine göre korku ve Anksiyetenin vücut semptomları normal beden ağırlığındaki kişilerde yemek tüketimini azaltmaya sebep olurken, obez kişilerde içsel uyaranlara bir duyarsızlık söz konusu olduğundan bu durum gerçekleşmemektedir (Schacter, 1968).
Duygusal yeme ile ilişkili risk oluşturanlar, çocuklar ve ergenler, obez insanlar, vb.'dir. Duygusal yeme, stres, depresyon, ebeveynlik modellemesi, öfke, can sıkıntısı ve mutluluğu etkileyebilir. (İnalkaç & Arslantaş, 2010).
1.4. Yeme Bozukluğu
Yeme bozukluğu, çok erken başlayan ve uzun süren bir hastalıktır, etyolojisi karmaşık ve tedavisinde güçlük yaratan bir hastalıktır (Oral ve Hisli-Şahin, 2008).
Beslenme bozukluğu, çeşitli belirtilerle birlikte ortaya çıkan, iyileşme olasılığı oldukça düşük
ve tekrarlama olasılığının oldukça yüksek olduğu bir hastalık grubu olarak bilinmektedir (Lindberg ve Hjern, 2003).
Yeme bozukluğu fiziksel ve psikososyal boyutu olan; bireyin beslenme, vücut ağırlığını ve dış görünüşü ile ilgili düşüncelerinde ve yeme davranışlarında bozulmalarla kendini gösteren durumlar tanımlanmaktadır (Becker ve ark., 1999).Yeme bozukluğu beden ağırlığıyla, fiziki görünümle aşırı uğraş ve beslenme şeklinde ki değişiklerle Anoreksiya Nervoza, Bulimiya Nervoza, Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu ve diğer yeme bozuklukları ve psikiyatrik hastalıklarında bulunduğu bir tanı grubudur. Anoreksiya nervozanın başlangıç yaşı 14 ila 18.
yıldır (Smin, Hoeken, Oldehinkel, 2014). Ergenlikte başladığı bildiriliyor. Anoreksiya
5
nervoza beden yapısında ağır bir bozukluk olmasıyla bilinir, hastalığa yakalananlarının ölesiye aç kalmaları, beden sağlığını bozan bir durum halinde iken; bulimia nervoza, kontrol
kaybı hissinin eşlik ettiği tekrarlanan yeme ve büyük ataklarla karakterizedir. Bulimia nervoza sıklığı, anoreksiya nervoza sıklığından daha yüksektir (Hergüner, 2016). Başlangıç yaşı genellikle anoreksiya nervoza, geç ergenlik veya erken yetişkinlik döneminden daha geçtir. Bulimianın başlangıç yaşı 14-22’dir (Hergüner, 2016). Ayrıca bulimia nervozalı bireylerin vücut ağırlığı çoğunlukla normal sınırlar içindedir. Bulimia nervozanın prognozu, anoreksiya nervozanınkinden daha iyidir.
Bunların yeme bozukluğu yanında besin değeri olmayan maddelerin tüketilmesi manasına gelen pika, yutulmuş olan besinin tekrardan ağza getirilerek yine çiğnenmesi gibi
davranışlarla kendini gösteren Ruminasyon bozukluğu, tüm dünya psikiyatrik hastalıklar sınıflandırılmasında yer alan yeme ile ilgili davranım sorunlarıdır. Beslenme bozukluğunun ortaya çıkış sebebi karışık, erken başlayan, uzun süre devam eden ve terapötik güçlüklerle tanımlanan ölümcül sonuçları olan bozukluklardır (Oral, 2006).
Çalışmalarda sıklıkla bulgular yeme tutumunda bozulmalara neden oluşturan risk faktörü olarak; olumsuz çocukluk çağı yaşantıları, fiziksel ve cinsel istismar, yakın birisinin ölümü ya da kaybı, anne babanın ayrılması gibi travmatik yaşantılar ve stres verici yaşam olayları sayılmaktadır. Çocukluk çağında hem fiziksel hem de cinsel istismar varlığı YB ile anlamlı ilişkiye sahip olduğu ve YB olan kadınların olamayanlara kıyasla daha fazla istismar deneyiminin olduğu ifade edilmiştir (Favaro, Ferrara ve Santanostaso, 2003; Vince ve Walker, 2007)
Yeme bozuklukları yaşayan hastaların geçmiş öyküsüne bakıldığında, yeme bozukluğuna sahip olan bireylerde çeşitli istismar türler (cinsel, fiziksel, psikolojik) saptanmıştır (Werne ve
Yalom, 1995).
1.4.1. Anoreksiya Nervoza
Anoreksiya nervoza, 1873 yılında ilk kez bilim insanları tarafından özellikle kadınlarda görülen kendini aç bırakma ve buna bağlı ruhsal değişimlerle ilişkilendirerek adı tanımlanmıştır (Silverman ve Gull, 1997)
Anoreksiya nervoza, kişinin normal ölçülerdeki vücut ağırlığına sahip olmayı kabul
etmemesi, kilo alma konusunda aşırı korku yaşaması bunu ek olarak vücut şekli veya
6
boyutunu algılamada belirgin bir bozukluk göstermesi şeklinde adlandırılmaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2001).
Anoreksiya nervozalı bireylerde gözle görünür bir kilo kaybı geçekleşmesine rağmen kişinin kilo kaybına devam etmekte ki kararlılığının ve kilo almayı reddedici tutumunun eşlik ettiği psikiyatrik bir bozukluktur (Arslantaş & Ertekin, 2010). Hastalık genellikle genç erişkinlik döneminde başlar ve nadiren yetişkinliğe ulaşır. Çok yaygın olduğu ve herkesin aşırı kilo kaybı yaşayabileceği söylenebilir. Genellikle genç kadınlarda görülen bu hastalık yemek yemeyerek, fazla uyuyarak ve fazla hareketli olarak semptom gösteren bir psikolojik rahatsızlıktır. Anoreksiyalı kişiler genellikle yemek yedikten sonra kendilerini tok hissetmelerine izin vermediklerini fark ederler. Bu, beslenmelerini kısıtladıkları anlamına gelir (Bruch, 2008). Anoreksiyalı insanlar çok zayıftır. Bazen kiloları, sağlıklarını tehlikeye
atacak kadar düşüktür. Anoreksiyalı kişiler sağlığını tehlikeye atacak kadar az yerler hatta çoğu zaman yemezler bile. Yedikleri sınırlıdır, şişmanlatıcı herhangi bir yiyecek yemezler. Diğer insanlar arasında yediklerini abartarak anlatabilirler. Bunun yanında aşırı hareketli olabildikleri sporlarda yaparlar. Ne kadar zayıf olurlarsa olsunlar kendilerini şişman hissederler ve zayıflamak için ellerinden geleni yaparlar. Anoreksiya nervozanın klinik görünümlerinde beden imajındaki bozulma öne çıkmakta, yaş ve boylarına göre beklenenden oldukça düşük kiloda olmalarına rağmen kendilerini ‘çok şişman’ hissettikleri için, şişmanlıktan ölümden korkar gibi korkmalarıdır (Garner, 2002). Dışarıdan zayıf olduklarının söylenmesi onlara kilo almış hissi uyandırabilir, zayıf olduklarını algılayamazlar. Bunların yanında kilo vermek için çeşitli ilaçlar kullanmaya, müshil haplarına veya kusmaya gereksinim duyabilirler. Anoreksiya nervoza psikiyatrik hastalıklar içerisinde ölüm oranı en yüksek olan hastalıktır (Fichter, 2003).
Munichin, Rosman ve Baker (1978) Anoreksiya tanısı almış hastaların ailelerinde;
karmaşıklık, aşırı koruyuculuk, sertlik-yumuşamazlık, tartışmadan kaçınma ve tartışma çözmede başarısızlık gibi bazı özellikler bildirmiştir (Haudek, Rorty ve Henker, 1999). Anoreksiyalı insanların genellikle aile yapılarında problem vardır. Hasta düşük özgüvenli ve mükemmel olması kanaatinde olabilir. Genellikle mutsuz aile ilişkileri vardır. Farklı duygular ve tutumlar hastalığa neden olabilir.
1.4.2. Bulimia Nervoza
Bulimia nervoza, 1980 yılı öncesinde kayıtlarda aşırı yeme ile ortaya çıkan bir semptom olarak belirtilirken, ilk olarak 1976 yılında Russel tarafından tanımlanmıştır (Russel, 1979).
7
Tanımın yapılmasının hemen ardından DSM-5 el kitabına anoreksiya nervoza dışında yeni bir yeme bozukluğu eklenmiştir (Wullf ve Fortuny, 1991).
Bulimia nervoza, kilonuz ve şekliniz hakkında çok düşünmenize neden olan bir durumdur. Normal olarak kabul edilen bir beslenme tarzına sahip olma becerinizi etkiler. Bulimia nervoza genellikle kontrol kaybına neden olur, aç olmamanıza rağmen yemek yemenizi durduramazsınız. Aşırı yeme vücut tepki verene kadar hızlı bir şekilde devam eder. Bu durum sıklıkla kendini gösteren bir durumdur. Bulimik hastalar çok yediklerinde şişmanlatıcı etkiyi azaltmak için kusma yöntemini kullanırlar. Bunun yanında müshil almak, zayıflama ilaçları kullanmak ve aşırı spor yapmakta diğer yöntemlerindendir (Batta ve ark., 2011). Aşırı diyet yapar ve hatta hiç yemek yemedikleri dönemlerde yaşarlar. Bu davranışın nedenine genellikle cevap veremeseler de her türlü duygu ve şişmanlık algısını yok edip düşünlerle bu şekilde
başa çıkarlar.
Bulimia nervoza öyküsü olan kişilerde; diş sağlığında problemler, kullanılan ilaçlara bağlı olarak şişkinlik, sıvı elektrolit kayıpları, halsizlik, mide problemleri, yemek borusunda aşırı kusmaya bağlı fıtıklaşma ve yara, aşırı ishale bağlı rektumda incelme görülürken anoreksiya nervozada durum daha ciddidir ve ölüm riski %4-20 arasında değişmektedir (Kaya ve Çilli, 1997).
Çocukluk çağı travmasının da Bulimia nervoza gelişiminde rolü olabileceği düşünülmektedir (Caslini vd., 2016). Yapılan bir metaanalizde BN, çocukluk çağı cinsel, duygusal ve fiziksel istismarla ilişkili bulunmuştur. Aile içinde yaşanılan tartışma ortamı ve eleştirilere maruz kalan çocuklarda sık rastlanan bir durumdur. Bulimialı çocuklar görülen bir diğer faktörse çocukluk döneminde yaşanmış olan istismar çeşitleridir (Brewerton, 2007).
1.4.3. Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu
Tıkanırcasına yeme bozukluğu, ilk olarak Albert Stunkard, çok uzun bir süre önce bahsetmiştir (Stunkard, 1959).
DSM-5’e göre tıkanırcasına yeme bozukluğunda yeme atakları üç ay süre içinde haftada minimum bir defa olması gerekmektedir (APA, 2013). Tıkanırcasına yeme ataklarının zamanı farklılık gösterebilir. Tıkanırcasına yeme hastalarının çoğuna, değişen derecelerde obezite eşlik etmektedir. Hastaların genel çoğunluğu rejim yapmak için yoğun çaba harcar fakat bu çalışmalarında başarısız olurlar. Tıkanırcasına yeme bozukluğu hastalarının bir bölümü yemeyi kontrol altına almak için uğaşırken, diğer bir bölümü ise daha önce ki yaşadığı
olumsuz sonuçlar nedeniyle diyet yapmaktan vazgeçerler (APA, 2013).
8
Tıkanırcasına yeme bozukluğu erişkinlerde görülen en yaygın yeme bozukluğudur (Lacovino ver ark. 2013).
Aşırı yeme, dolgunluk hissine bakılmaksızın, bir kişinin haftada en az iki kez bir ila iki saat yemek yemesidir. Bu kişi yemesini kontrol edemez ve tek başına yemek yiyebilir, çünkü genellikle yemek yeme şeklinden utanır. Kalıcı ve sık bir şekilde yeme atakları devam eder. Tıkanırcasına yeme ataklarının ayırt edici özelliği yeme kontrolünün kaybedilmesi ve fazla miktarda besinin hızlı şekilde yenmesidir (Fischer vd., 2007). Bulimia nervozalı kişilerin aksine, yediklerini telafi etmek için çok çalışmazlar, katı bir diyetleri yoktur veya kendilerini aç bırakmak için müshil kullanmazlar. Yemeye devam ederler ve sonra pişmanlık duyarlar. Pişmanlıkla bir kısır döngüye girer, tekrar tekrar yemek yerler.
Erken yaşta görülen olumsuz ve travmatik tablolar kişide kendisi hakkında olumsuz
düşünceler üretmesine neden olmaktadır (Maner, 2013). Bireyde oluşan olumsuz durumlar kendilerini suçlama dönüşmekte bu da yeme düzenlerine yansımaktadır. Bireyler duygusal rahatlama ve haz için yemek yemeyi düşünürlerken bunun yanında yemek yersem kendimi durdurmam gibi düşünlerde birlikte gelir. Yemek yemeye başlanması durumunda hissedilen rahatla tıkanırcasına yemeye ve kontrol edilememeye neden olur.
Yaşam kalitesini azaltan bu hastalık kişinin kendini beğenmemesi, kendinden iğrenmesi ve bunun sonucunda toplumdan kendini uzak tutması gibi durumlara neden olur. Yaşam kalitesini aşağı çeken bu durum olumsuz sonuçlar doğurur (Herzog ve Eddy, 2007). Konuya dair yapılan çalışmalar, duygusal yeme ve tıkınırcasına yeme davranışının birbiri ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca tıkınırcasına yeme sendromu bulunan bireylerin tıkınırcasına yeme davranışı ile olumsuz duygularını düzenledikleri ve stres durumlarını azalttıkları sonucuna varan bir araştırma da bulunmaktadır (Heatherton & Baumeister, 1991).
Tıkanırcasına yeme bozukluğu obez kişilerde daha sık görülmektedir. (Dingemans ve ark., 2002).
1.4.4. Gece Yeme Sendromu
Gece yeme sendromu (GYS) 1995’te ilk kez Stunkard tarafından, tedaviye dirençli obezitesi olan hastalarda, sabahları anoreksi, akşamları hiperfaji ve insomia ile karakterize bir bozukluk olarak adlandırılmıştır (Stunkard & Grace & Wolff, 1955).
Gece yeme sendromu ergenlik yaşların başlarından genç erişkinlik yaşların sonlarına kadar
9
devam eden erken yetişkinlik döneminde başladığı ve uzun yıllar devam ettiği bilinmektedir (Vander Wal, 2012).
Fizyolojik koşullar altında insanların yaklaşık yarım gün yemek yemedikleri ve uykunun açlık döneminin en önemli ve en uzun kısmı olduğu bilinmektedir. Genel olarak insanların son öğünden 1-4 saat sonra uyumaya başladıkları ve ortalama 7-9 saat uyudukları görülmüştür. Açlığın bilinçle ilgili biyolojik bir dürtü olduğu söylenebilir. Açlık ile uyku arasındaki ilişkinin, homeostatik ve sirkadiyen ritimlerin kontrolü ile düzenlendiği savunulmaktadır (Howell et al. 2009, 23-34). Bireylerin kahvaltı ile öğle yemeği saatlerinde öğünleri çay, kahve gibi içiçeklerle ya da basit besinlerle geçirdiği bilinmekte, akşam öğünlerinde ise günlük alması gereken miktarın en az %25’ini karşıladığı bilinmektedir. Gece yeme sendromu ile duygusal yeme arasında bir ilişki olup olmadığı üzerine yapılan başka bir araştırmada, gece yeme sendromunun negatif duygu durumlarına cevap olarak ortaya çıktığı ve gece yeme sendromuna sahip bireylerin yüksek duygusal yeme puanlarına sahip olduğu ortaya konulmuştur (Nolan & Geliebter, 2012).
Yeme bozuklukları duygu ve düşüncelerin yeme üzerinde ilişki doğrultusunda ortaya çıkan ciddi bir rahatsızlıktır. Gece yeme sendromunun başta majör depresyon olmak üzere diğer ruhsal hastalıklarla beraber görülme oranının oldukça yüksek olduğu görülmektedir (Lundgren et al. 2006,156-158; Birketvedt et al. 1999, 657-663).
Cohen, Kasen ve Brook (2002) tarafından yapılan çalışmada, fiziksel ihmale maruz çocuklarda ergenlik ve erken yetişkinlik döneminde obezite olma ihtimali, ihmal yaşamayan çocuklara göre 4,7 kat daha fazla olduğu ve yeme bozuklukları 4,8 kat daha fazla olduğu görülmüştür.
Bireylerin problem çözme becerilerini geliştirememesinin GYS'nin ortaya çıkması için risk teşkil ettiği düşünülmektedir. Duyguların yeme davranışını etkilediği bilinmekte ve duygusal yemenin, olumsuz duygudurumla baş etmek için yiyecek kullanımıyla karakterize psikolojik bir destek mekanizması olduğu belirtilmektedir. (Serin & Şanlıer, 2018).
Lissau ve Sorensen (1994), çocukluk dönemi travmlarınında yetişkinlikte görülen GYS ile yakından ilişkili olduğunu belirtmektedir.
Walter ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada. (1999), çocukluk çağı istismarını yaşayan bireylerin diğer bireylere göre daha fazla GYS'ye sahip oldukları görülmüştür.
10
1.4.5. Obezite
Obezite bireyler yeme konusundaki içsel uyarıcıları anlayamadıklarından yemeyi başlatma ve durdurma durumlarını dışsal uyarıcılar kontrol eder. Bundan dolayı bu bireyler yeme davranışını fizyolojik açlık tokluk durumundan ziyade dışsal uyarıcılara karşı cevap olarak geliştirirler (Schachter, 1968). Vücutta biriken aşırı yağ miktarı sağlığı ciddi bir şekilde bozmaktadır. Birçok gelişmiş ülkenin problemi haline gelmekte olan obezite beraberinde getirdiği sağlık sorunları açısından bireysel ve toplumsal bir sorun haline gelmiştir.
Bruch, teorisinde aşırı yemeyi yanlış açlık farkındalığı ile ilişkilendirmiştir. Açlığın yalnızca içgüdüsel bir durum olmadığını, öğrenilmiş bir tarafınında bulunduğunu belirtmiştir. Obez bireylerin fiziksel ihtiyaçlarını gidermedeki kişisel deneyimleri ve karşılaştığı durumlar, bunun yanında kafa karışıklığına sebep olan erken yaşantılar yanlış açlık farkındalığına sebep olmaktadır. Karnı doyduğunda sakinleştiğinin ve bu kaygı verici durumdan kurtulduğunun farkına varan bir bebek ileriki yaşantısında fiziksek açlık durumu haricindeki bir kaygı durumunu da yeme davranışı ile gidermeye çalışır. Yanlış açlık farkındalığına sahip bireyler ne acıktıklarını ne de doyduklarının farkındadırlar. Bundan dolayıdır ki bu teoriye göre olumsuz duygular, gerilimler ve rahatsızlık veren sezgiler bireyin aşırı yeme eğilimi göstermesine neden olmaktadır (Bruch, 1997).
Ruhsal sağlığının yeme ile ilişkisi olup yemenin sıklığı, miktarı yemek seçeneklerinde rolü olduğu bilinmektedir. Bu ilişki fizyolojik ihtiyaçlar dışında oluşmaktadır. Kişilerde yaygın olarak üzüntü, mutluluk veya öfke gibi durumlarda yeme davranışında farklılık yaşandığı bilinmektedir (Erol ve ark., 2000; Bydlowski ve ark., 2005; Harrison ve ark., 2010; Sevinçer ve Konuk, 2013).
Çocukluk çağındaki ebeveynlerin veya bakıcıların uzun vadede bireylerin yaşamlarını etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu dönemde aileler çocuğun gelişimini ve sağlığını olumsuz etkileyebilecek davranışlarda bulunabilirler. Bu davranışlar, çocuğun sağlıklı ego oluşumunu etkileyen şiddet veya ceza gibi duygusal, cinsel ve fiziksel istismar şeklinde ortaya çıkarken, çocuğun temel ve duygusal ihtiyaçlarını göz ardı etme gibi ihmal edici deneyimler şeklinde de ortaya çıkabilmektedir (Yiğit & Erden, 2015).
Erken dönemde yaşanılan fiziksel şiddet ve cinsel travmaların ileri ki dönemde obeziteye neden olduğu bilinmektedir (Michael & Wiederman vd., 1999). Yemek yemelerinde ki artışın vücutların kötü görüntüye girmesini ve başkaları tarafından beğenilmemek adına yapılan bir davranıştır.
11
Araştırmalara bakıldığında çocukluk çağı travmalarına maruz kalmış bireylerde travma ve yeme bozukluğu arasında ilişki görülmektedir (Jacobi ve ark., 2004; Burns, 2012).
1.5. Yeme Bozukluklarında Karşılaşılan Tıbbi Hastalıklar
Yeme bozukluklarının vücutta oluşturduğu birçok sorun vardır. Vücutta ki organ veya organların işleyişlerini bozabilir.
Pek çok tıbbi hastalık çeşidi vardır. Tansiyon düşmesi, kalp ritminin bozulması ve nabız düşmesi gibi kan ve damar yolunda oluşan rahatsızlıklar olabilir.
Sindirim sisteminde ise yemek borusunda oluşan hasarlar, şişkinlik, kabızlık, müshil ilacına bağlı bağırsak problemleri olabilir.
Hormonlarda adet düzensizlikleri neden olabilmektedir.
Dişlerde diş eti sağlığını bozabilir çürümelere neden olabilir. Kemik erimesi ve kemiklerin çabuk kırılmasını da sebep olabilir.
1.5.1. Yeme Bozuklukları ve Ölüm
Psikiyatrik hastalıkların içinde ölüm riski taşıyan en tehlikeli hastalıklar anoreksiya nervoza ve bulimia nevrozadır. Anoreksiya diğer ölüm riski taşıyan hastalıklara göre daha tehlikelidir. Araştırmalara bakıldığında Anoreksiyalı hastaların %25’i hayatını kaybetmektedir (Hantaş, 2002).
Ölüm sebebinin arkasında ki depresyon, çocukluk dönemi istismarı, aile tutumu, duygusal istismar gibi konular araştırılmalıdır.
Yeme bozukluğu olan bireylerin benlik saygısının düşük olması, mükemmeliyetçilik, gururlu olmak, kararlı olmak, kendini cezalandırıcı davranışlarda bulunmak gibi takıntılı davranışlar
göstermek olumsuz düşüncelere neden olabilir. Bu gibi davranışlar da ölüm riskini arttırabilir.
1.6. Yeme Bağımlılığı
1.6.1 Yeme Bağımlılığının Tanımı
Bağımlılık; kişisel veya aile hayatının tüm aşamalarını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen en yaygın modern hastalıklardan biridir. Hata genel popülasyonda yaygındır.
Sigara içme ve alkol bağımlılığı, madde bağımlılığının en çok bilinen biçimlerindendir. Sigara bağımlılığı sıklıkla ölümle sonuçlanan birçok ciddi hastalıkla bağlantılıdır; alkol
12
bağımlılığı ise en yaygın görülen hastalıkların üçüncü sırasındadır. Madde bağımlılığı özellikle gençler görülen ve gittikçe artış gösteren ciddi bir problemdir. Bağımlılık davranışı ile ilişkili
olan obezite, son zamanlarda literatürde ‘aşırı yeme’ terimi yerine ‘yeme bağımlılığı’ terimini karşılamaktadır (Dimitrijević Popović & Sabljak, 2015). Yeme bağımlılığı son yıllarda dikkat çeken bir bağımlılık çeşidi haline gelmiştir.
Yeme bağımlılığı kavramı, ilk olarak Theron Randolph tarafından 1956 yılında ortaya atılmış ancak bu yıllarda üzerinde sistematik bir çalışma ortaya konulmamıştır. Yeme bağımlılığı üzerine araştırmaların derinleşmesi öncesinde; karbonhidrat, şeker ve özellikle de çikolata gibi yiyeceklere aşırı istek duyulması üzerine yapılan çalışmalar göze çarpmaktadır (Michener & Rozin, 1994). Yapılan bir araştırmada çikolata tüketiminin psikoaktif bir etkiye sahip olduğu, içeriğindeki şeker ve kakaonun bu etkinin ortaya çıkmasında rol oynadığı
belirtilmiştir (Nasser vd., 2011).
Bu hastalığa sahip kişiler genellikle stresi, ruh halini ve zihinsel durumu kontrol etmek için yemek yer. Sinirlilik, öfke, üzüntü gibi duygular yeme bozukluğuna zemin oluşturur. Yeme bağımlılığı kişinin hayatında olan olumsuz duygular, depresyon gibi psikolojik nedenlerden kaynaklı olabilir.
Yeme bağımlılığı tehşisi geniş çapta kabul görmese de Gunnars ve arkadaşları tarafından önerilmiş olan bir takım taslak ölçütleri bulunmaktadır. Bu belirtilerden 4 ya da 5 tanesinin düzenli bir şekilde var olması bireyde yeme bağımlılığı olabileceğini düşündürür. Bu belirtiler şu şekilde sıralanır:
• Tıka-basa doymuş hissine rağmen bazı besinleri aşerme-hasret kalmayı düşüncesi
• Besinlerin tüketimi sırasında kontrol sağlayamama ve olması gerektiğinden daha fazla yeme
• Gıdaları yedikten sonra çok fazla dolup taşmışlık hissi yaşama
• Bir takım besinleri yerken devamlı olarak suçluluk duymak ama buna karşın kısa süre sonra kendini bu gıdaları tüketirken bulma
• Kişinin canının çektiği besinleri rahatlıkla yiyebilmesi için sık sık bahaneler üretmesi
• Besin tüketimini azaltma veya durdurma konusunda başarısız girişimler
• Sağlık değeri olmayan yiyeceklerin tüketilmesini çevrede bulunan insanlardan saklama • Fiziksel zarara neden olduğunu bilmesine bu gıdaları tüketmeyi kontrol edememe
13
1.6.2. Yeme Bağımlılığının Tedavisi
Yeme bağımlılığının önlenmesinde başarılı olmanın temelinde bu bağımlılığın etiyolojisini iyi analiz etmek önemlidir. Stres, anksiyete ve depresyon gibi durumların obeziteye neden olduğu bilinmektedir. Günlük yaşamda karşılaşılan problemler, zor ve sıkıntılı durumlar, bazı bireylerin bağımlılık yapıcı besinlere yönelerek kendilerini rahatlatmak istemelerine neden olmaktadır. Sıkıntı ve stresin uzun süreler devam etmesi, rahatlama yöntemi olarak yeme davranışının seçilmesi dolayısı ile obezite durumu ortaya çıkmaktadır. Obezite ile depresyonun birbiri ile pozitif yönlü bir ilişki içerisinde olduğu bilinen bir durum olduğundan, depresyona sebep olan unsurların ortadan kaldırılması, yeme bağımlılığının önlemesi konusunda fayda sağlayacaktır (Marks, 2016).
Son yıllarda yeme bağımlılığının ilaç ile tedavisine yönelik çalışmalar da bulunmaktadır. Bu çalışmalar ile beyinde bağımlılığın oluşması ve devamlılığında önemli bir etkisi bulunan ödül bölgelerine etki ederek bağımlılığın tedavisi amaçlanmaktadır (Dimitrijevic vd., 2015). Ayrıca bilinçli besin tüketimi, beyinde bulunan ödül merkezlerinin çalışma mekanizması, öfke, suçluluk ve diğer olumsuz duygu durumları karşısında yeme ataklarından nasıl kurtulabileceği hakkında alınacak psiko-eğitimlerinde bağımlılığın tedavisine önemli katkıları olacaktır (Kafes, Ülker & Sayar, 2018).
Bireyleri motive edici konuşmalar, bilişsel davranışçı terapiler ve sorunları çözme programları uygulanması yarar sağlayabilir (Canetti & Bachar & Berry, 2002).
Son zamanlarda beslenme tedavisine ek olarak yeme bağımlılığı için ilaç tedavisi de geliştirilmiştir. Ribonamantın, hayvanlar üzerinde ki etkisi hala test mektedir. Ek olarak beyin süreçlerini ve beyin ödül sistemini etkileyerek obezite ve bağımlılık sorununu gidermek için başka ilaçlar üzerinde de çalışılmaktadır (Dimitrijevic vd., 2015).
1.7. Çocuk ve Ergenlerde Yeme Bozuklukları
Sağlıklı beslenme alışkanlıkları, bebekler ve ebeveynleri arasında sözlü ve sözlü olmayan belirtileri alıp açıklayabilen bir ilişki kurabilir. Bu ilişki süreci, bebekler ve ebeveynleri arasındaki duygusal bağın temelini oluşturur.
Ek gıda alımı 6. ayda başlar bu sürede bebeğin motor gelişimi ve bilişsel gelişimi anneyle olan bağlılığı davranış ve duygusal olarak bir nebze azaltır. Bebeğin artık kendi yemeğini
yiyebiliyor olması onu hem bağımlı hem bağımsız hale getirir. Bebeğe yemeği kimin yedireceği, öğün saati, yemek yeme sırasında oluşan iletişim bir kargaşa haline dönüşür.
14
Çocuk ve ebeveyn bu süreçte yeme miktarı ve zamanını birlikte ayarlarlar bu şekilde yeme davranışı oluşturulur. Çocuk büyüdükçe bu süreç gelişir ve değişir. Okul öncesi çocuklar evde
ebeveynleri veya bakım verenlerini, okulda öğretmenlerini taklit eder ve beslenmeleri onların kendilerine sağladığı yiyeceğe bağlıdır. Yeme ve beslenme bozuklukları (halsizlik, obezite, şeker hastalığı, Hipertansiyon vb.) esas olarak ebeveynlerin veya bakım verenin sorumluluğundadır. Bağlanma bozukluğu, depresyon, anksiyete gibi durumlar ile ilişkili olan sınır sorunun yeme bozuklukları ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir (Fish ve ark. 1991, Jacobvitz and Bush, 1996).
Yeme Bozukluğu olan çocuk ve ergenlerin ailelerinde aile içi problemleri ve anlaşmazlıklar, depresyon, anksiyete, alkol bağımlılığı ve diğer psikiyatrik bozukluklarla obezite ya da herhangi bir yeme bozukluğuna daha çok rastlanmaktadır (Tozzi ve ark., 2003).
Yeme bozukluğu tanısı almış çocukların doktora başvurmalarının en yaygın nedenleri, seçici yemek ve daha az yemektir. Seçici yeme davranışı, belirli yiyeceklerin reddedilmesi ve yeni yiyecekleri denemeye isteksizliktir. (Cooke & Hinginns & McCrann & Managing, 2017). Seçici yeme sadece besin seçiciliği olmamakla birlikte çeşitli yeme davranışlarının birleşiminden oluşmaktadır (Taylor & Northstone & Wernimont & Emmet, 2016). Çocuklarda yeme bozukluğu fiziksel gelişmede problemler oluşabilmektedir ancak normal olarak gelişen çocuklarda da yeme bozukluğu görülebilir. Okul öncesi dönem çocuklarının yeme alışkanlıkları başta olmak üzere yeme davranışından kaynaklanabilecek sorunlar, kişilikleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir ve bu sadece gelecekleri için değil halk sağlığı açısından da önemlidir
Çocuğun beslenme sorununa ek olarak, çocuğu psikolojik, sosyal ve gelişimsel yönlerinin de değerlendirilmesi yapılmalıdır. Beslenme sorunlarının zaman içinde gelişiminin öğrenilmesi önemlidir. Çocuğun ruh sağlığının, duygudurum problemlerinin anlaşılması ve kaygı düzeyinin nedenini doktor tarafından bilinmesi için yeme problemlerinin nedeninin anlaşılması hem de sorunların çözümü açısından önemlidir (Kurt & Örün, 2016).
1.7.1 Erken çocukluk dönemde görülen yeme bozuklukları,
Bebeklik ve küçük çocuklarda yeme ve yeme bozuklukları gibi DSM-4'te "Genel olarak bebek, çocuk veya ergen hastalıkları olarak teşhis edilen" bölümündeki çeşitli hastalıklar, DSM-5'in "Yeme ve Beslenme Bozuklukları" bölümünde yer almaktadır. Ayrıca diğer tanımlanmış yeme ve beslenme bozuklukları durumunda, çeşitli durumlar için kısa açıklamalar ve ön tanı kriterleri de sağlanır. Bu koşullarla ilgili bilgiler şu anda klinik
15
özelliklerini ve etkililiğini kanıtlamak veya doğru tanı kriterleri sağlamak için yetersizdir. (APA, 2016).
Ebeveyn tarafından yapılan olumsuz yorumlar ya da kilo kaybetme davranışı ile ilgili yapılan yorumlar ergenler tarafından oldukça önemli olarak algılamaktadır (Stein ve ark. 2006, Anschutz ve ark. 2009).
1.7.2. Pika
Pika besin değeri olmayan maddelerin kişide tiksinti uyandırmada iştahlı bir şekilde yenilebilmesidir. Kişiler en az 1 ay boyunca besin değeri olmayan maddeleri yemeye devam ederler. Kâğıt, kömür, buz, demir, toprak gibi maddeleri yeme başlarlar. Pika sendromu nedeni genellikle beslenme yetersizliği, demir eksikliği, yeme bozukluğu olabilir bunların yanında psikopatolojik rahatsızlıklarda görülebilmektedir.,
Pikanın DSM-5 tanı kriterleri:
• “En az bir ay süreyle devam etmek, besleyici olmayan maddelerin tüketilmesi.
• Besin değeri olmayan, besin dışındaki maddeleri yeme tutumu, bireyin gelişimsel düzeyi ile uyumlu değildir.
• Kültürel dayanağı olan ya da toplumsal olarak olağan kabul edilebilecek bir uygulama değildir.
• Başka bir psikolojik bozukluk bağlamında ortaya çıkıyorsa (anlık yeti yitimi, anlık gelişimsel bozukluk, otizm spektrum bozukluğu, şizofreni), ayrıca klinik değerlendirmeyi gerektirecek denli ağırdır” (APA, 2013).
1.7.3. Ruminasyon Bozukluğu
Ruminasyon yaşanan probleme karşılık vermek için problemin belirtilerine ve bu belirtilerin olası nedenlerine ve sonuçlarına, tekrar tekrar ve pasif olarak odaklanan bir tepkidir (Nolen- Hoeksama, vd., 2000).
Ruminasyon kelime anlamı olarak ‘geviş getirme’ ya da ‘tekrarlayan düşüncelerin zihinde dolaşması’ anlamına gelmektedir.
Sıklıkla bebeklerde 3. Aydan sonra başlayan bu hastalık bebeklerde yemeği çiğneyip yedikten sonra geri çıkarıp tükürme ya da tekrar yeme şeklinde görülür.
Ruminasyon bozukluğu araştırmaları incelendiğinde ayrı iki tip Ruminasyon bozukluğu görülür. Birinci tip Ruminasyon Bozukluğu’nda neden psikolojik kökenlidir. Özellikle anne- çocuk ilişkisindeki olumsuzluklara bağlıdır. Anne-çocuk arasındaki ilişkide ret ve ayrılık
16
öykülerine sık rastlanır. Yaşamın ilk yıllarında anne-çocuk ilişkisi arasındaki kısıtlılık, uyumsuzluk ya da yetersizlik çocuğun doyum almayı içsel kaynaklarından aramasına neden olur. Annenin özenli, sevgisini gösteren, güvenli bir anne olmaması ve rahat bakım sunmaması ile bebeğin gerginliğini gidermede ki yetersizliği birleşirse, bebek annesinden gelen olumsuz ve hazza ulaşmasını engelleyen sinyallerle içe yönelir. Bebek doyum almadığı beslenme sürecini yemeği tekrar ağzına getirerek yeniden başlatır ve böylece kendini sakinleştirerek gerginlikten kurtulmaya çalışır. Bu bir çeşit doyum arama davranışıdır (Alyanak ve Polvan, 2000; Erden ve Üstün, 2007). İkinci tip Ruminasyon Bozukluğu ise kendini uyarmaya ilişkindir ve zihinsel gelişim gerilikleri ile birlikte gözlenir (Mayes ve ark. 1998; akt Erden & Üstün, 2007).
Dsm-5 tanı kriterine göre bu davranışın 1 ay sürmesi gerekir. Erişkinlerde ağırlık normal olarak görülür. Erkek ve kadınlarda sıklıkları eşittir. Şiddetinin artması ölümle sonuçlanabilir bu nedenle ciddi bir hastalıktır.
Ruminasyon bozukluğu için DSM-5 tanı kriterleri:
• “En az bir ay süreyle, genellikle tüketilen besinin geri çıkarılması. Çıkarılan besin tekrar çiğnenebilir, yutulabilir ya da dışarı tükürülebilir.
• Genelikle geri çıkarma, eşlik eden bir mide-bağırsak hastalığına ya da başka bir sağlık durumuna (gastroözofageal reflü, pilor stenozu) bağlanamaz.
• Bu yeme ve beslenme bozukluğu, yalnızca anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkınırcasına yeme bozukluğu ya da kaçıngan/kısıtlı besin alımı bozukluğunun seyri sırasında ortaya çıkmamaktadır.
• Bu semptomlar farklı bir psikolojik bozuklukla birlikte ortaya çıkıyorsa (örneğin entelektüel yeti yitimi (entelektüel gelişimsel bozukluk) ya da başka bir gelişimsel bozukluk) ayrıca klinik değerlendirmeyi gerektirecek kadar ağırdır” (APA, 2013).
1.7.4. Kaçıngan/Kısıtlayıcı Besin Alım Yeme Bozukluğu
DSM-4’te ki ‘Yeme bozuklukları’ ve ‘Bebeklik ve erken çocukluk dönemi beslenme ve yeme bozuklukları’ şeklinde yer alan iki bölümün DSM-5’de ‘Beslenme ve Yeme bozuklukları’ şeklinde tek bir bölümde birleştiği görülmektedir. Böylece beslenme ve yeme bozukluğu tanıları çocuk ve erişkin dönemlerini kapsar hale gelmiştir. DSM-5 ekibinin bu değişiklikleri yapmasının en önemli nedenlerinden biri DSM-4’te bebeklik veya erken çocukluk çağı beslenme bozukluğu tanısının kilo kaybı gereksinimi ve 6 yaşındaki kısıtlayıcılık gereksinimi nedeniyle yetersiz çalışılmış ve sınırlı kullanılmış olmasıdır. Bu nedenle DSM-5’te ki klinik olarak anlamlı beslenme ve yeme bozuklukları olan, ancak kilo alımı veya vücut görüntü
17
bozukluğu korkusu olmaksızın, her yaştan genişletilmiş heterojen bir hasta grubunu kapsamak için Kaçıngan/kısıtlı yiyecek alımı bozukluğu olarak yeniden adlandırılmıştır (Kreipe & Palomaki, 2002).
Kişinin görünümünü ya da ağırlığını umursamaksızın yemek yemeden kaçınması veya kendini yemek yeme konusunda kısıtlamasıdır. Bu kısıtlama vücudun ihtiyacı olan besin miktarını karşılamamaktadır. Çocuklarda ve ergenlerde görülen bu hastalık bireylerin gelişimini ve kilo almasını engellemeye neden olur.
KKYAB görülen çocuk ya da ergenler boğulma ya da travmatik bir olay yaşamış olabilirler (Fisher & Rosen & Orstein, 2014).
Kaçıngan/Kısıtlayıcı besin alım yeme bozukluğunun DSM-5 tanı kriterleri:
• “Aşağıdakilerden biri veya birkaçı ile ilişkili, uygun beslenme ve/veya enerji gereksinimlerini karşılayamayan ısrarlı bir başarısızlık ile ortaya çıkan yeme veya beslenme bozukluğu (Yemeğe veya yiyeceğe yönelik belirgin bir ilgisizlikle sınırlı olmamak üzere; yemeğin duyusal özelliklerine dayanarak kaçınma veya yemeğin olumsuz sonuçlarına ilişkin endişe):
o Belirgin ağırlık kaybı (çocuklarda olması gereken kilo alımını sağlayamama/ gelişimin duraksaması),
o Belirgin beslenme yetersizliği,
o Enteral beslenme ya da besin takviyelerine bağlılık,
O Psikolojik ve sosyal işlevselliğin belirgin bir oranda azalması.
• Bu bozukluk, ulaşılabilir besin olmaması ya da kültürel olarak onaylanan bir uygulama ile daha iyi açıklanamaz.
• Bu bozukluk, yalnızca anoreksiya nervoza ya da bulimiya nervozanın gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır ve kişinin vücut ağırlığını ya da biçimini nasıl algıladığıyla ilgili bir bozukluk olduğuna ilişkin bir kanıt yoktur.
• KKYAB, eşzamanlı bir tıbbi durum veya psikolojik durumla daha iyi açıklanamaz. Bu yeme ve beslenme bozukluğu, başka bir durum ya da bozukluğun yol açabileceğinden daha ağır olur ve klinik açıdan ayrıca ele almayı gerektirir” (APA, 2013).
1.8. Ergenlerde Yeme Bozukluğu
Ergenlerin yeme alışkanlıklarını etkileyen birçok durum vardır. Yeme bozukluklarının nedenlerini incelediğimiz zaman; aile problemleri, yakın çevrede yeme bozukluğundan
18
mustarip olan kişilerin varlığı, düşük benlik saygısı, obezite cinselliğin kabulü, cinsel travmalar, biyolojik ve genetik faktörler yer almaktadır (Cynthina Bulik vd., 2005). Beslenme bozukluğu bir ergenlik hastalığı olarak kabul edilmektedir. Bu hastalık genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır.
Ergenlik döneminde değişen vücut yapısıyla birlikte cinsel kimlik oluşumu ergeni uyum sağlamak açısından zorlayabilmektedir. Bedenle olan bu çatışma yeme bozukluğunu ortaya çıkarabilir.
Yapılan araştırmalar ergenlik çağındaki bireylerin yeme bozukluğuna eğilimli olduğunu ortaya koymuştur. Ergenlerin yetersiz besin almaları, beden algısından memnuniyetsizlik, akran baskısı gibi hayatlarında ki problemler yeme alışkanlıklarını etkilemektedir (Tremblay ve Lariviere, 2009; Eapen, Mabrouk ve Bin-Othman, 2006).
Psikopatolojik açıdan bakıldığında ergenlik döneminde ki çocuklarda sınav kaygısı, başarısızlık kaygısı, travma, fiziksel ya da duygusal istismar, aile içi problemler gibi nedenler yeme bozukluğuna neden olabilmektedir.
Anne baba davranışları obezite oluşumuna neden olabilir; çocuğun duygusal ihmali dışında aile işleyişindeki bozukluklar, yeme konusundaki fazla müdahale edici durum ve ebeveynin hareketsiz hayat sürmesi çocuk tarafından rol model olarak alınması çocuklar da ki yeme bozukluğu nedenleri arasında sayılabilir (Doğangün & Kayaalp & Karaçetin, 2008).
Ergenlik döneminde çocuklar bakım verenleri ve toplum tarafından onay almayı beklerler yapılan olumsuz eleştiriler ya da kilo yeme davranışı ile ilgili yapılan yorumlar ergenler tarafından oldukça önemli olarak algılanmaktadır (Stein ve ark.2006, Anschutz ve ark. 2019). Ergenlerin baskıcı ebeveynler, yemek yeme ısrarı, geç yemek yeme, geç yatma, hazır ve katı yiyecekler tüketme gibi ailevi tutum ve davranışlarının beslenme alışkanlıklarını etkilediğini belirtmektedirler. Croll, Neumark-Sztainer ve Story, (2001) ile Power ve ark. (2009)’nın yapmış olduğu çalışmalarda ailelerin sağlıklı olduklarına inandıkları gıdaları tüketmeleri için çocuklarına başka yaptıkları, onlara seçim şansı tanımadıkları ve ergen ebeveyn çatışmaları yaşadığı vurgulamıştır.
19
İKİNCİ BÖLÜM TRAVMA
2.1. Travma
2.1.1. Travmanın Tanımı
Travma kavramı insanın psikolojik ve fiziksel varlığını olumsuz bir şekilde etkileyen, ona zarar veren, örseleyen her türlü olayı tanımlamak için kullanılır. 19. Yüzyıldaki psikoanalitik dışlarsak ‘travma’ kavramı fiziksel travma anlamı dışında kullanılmamıştır (Hermann, 1997).
Psikolojik travma fiziksel ve psikolojik tehdit içeren bir olgu olarak ele alınmaktadır ve oluşum durumuna göre iki başlık altında ele alınmaktadır. İlki deprem, sel, v.b. doğal yollarla oluşanlar ve ikincisi ise insan eliyle oluşanlardır. Bir kişi tarafından oluşan travmalarda ikiye ayrılarak ele alınmaktadır. Birincisi trafik, uçak ve tren kazaları ve nükleer kaza gibi kaza yoluyla olanlar; diğer savaşlar, soykırımlar, katliamlar, taciz, tecavüz, işkence ve terör olayları gibi bilerek ve amaçlı olarak yapılan travmalardır (Mum, 2011; Psikolojik destek programı, 2016).
Amerika Psikiyatri Derneği’nin 1994 tarihli kitapçığı travmayı ölüm, sakatlık, hayati risk içeren bir durum ve benzeri bir olayı tecrübe eden, duyan ya da tanık olan kişide psikolojik olarak sıkıntı ve ıstırap veren olay olarak tanımlanmaktadır (Sueldfeld, 1978). Herman (1992) tarafından yapılan araştırmaya göre, bu alandaki travmatik deneyimler, olağan davranış sistemini etkiliyor ve insanlara kontrol, bağlantı ve anlam duygusu hissettiriyor. Bu durumda bazı kişiler psikolojik travmanın bireyin hayatını değiştirmesini ve bireye yeniden adapte
olmasını gerektirdiğini düşünür. (Coddington, 1972).
Doğal afetler, ağır yaralanmalar, ülkenin savaş içinde olması, yakın akrabanın ölmesi, ağır hastalıklar, fiziksel ve cinsel şiddet olayları insanlarda çok büyük mutsuzluğa yol açabilmektedir.
Travma her insanda ortaya çıkan bir durum değildir bazı insanlar yaşadığı travmatik olayın altından kalkamazken bazıları içinse normal bir olaydır. Bu durum insanların yaşantısına göre farklılıklar gösterebilmektedir.
Sonuç olarak ruhsal travma bireyin güçsüzlüğü ile yüzleşmesi durumudur. Birey karşı karşıya
olduğu durumla karşılaştığında kendini çaresiz hissedecek ve geçmişte kullanılan başa çıkma yöntemleri işlevsiz kalacaktır. Her kişinin travmatik olaylara tepkisi farklı olabilir ve bu tepki
20
mağdurun yaşına, cinsiyetine, eğitimine, medeni durumuna, kişilik yapısına, olayın yorumuna, geçmiş travmatik deneyimlere, başa çıkma tarzlarına ve sosyal desteğe bağlıdır
(Bayraktar, 2016; Türksoy, 2003).
2.1.2. Travma Çeşitleri
Cinsellikle ilgili (taciz, tecavüz, ensest ilişkiler, pognorafi vb.)
Duygusal şiddet (hakaret, alay edilmesi, ihmal, küfür vb.)
Kayıplarla ilgili (bir yakının kaybetmek, hayvan kaybı, uzuv kaybı vb.)
Ebeveyn tutumları (aşırı ilgili, aşırı ilgisiz, çok baskın ya da çok pasif, ayrımcı, takdir etmeyen, cezalandırıcı)
Fiziksel şiddet (anne-babadan, bakım veren kişiden, hısım akrabadan, yabancı bir kişiden
şiddet görmek ya da şiddet gören bir kişiye şahit olmak)
Fiziksel/Psikolojik rahatsızlıklarla ilgili travmalar (ameliyat, ölümcül hastalıklar, ağır hastalıklar, madde bağımlılığı, alkol vb.)
Doğa olayları (deprem, sel, yangın vb.)
Diğer travmalar (boğulma, kürtaj, iflas, ayrılık, boşanma)
2.1.3. Çocukluk Çağı Travmaları
Çocukluk çağı travması kavramı, birincil bakıcının, özellikle ebeveynlerin veya çocukluk çevresindeki bireylerin maruz kaldığı istismar ve ihmal gibi tüm zarar verici deneyimleri içerir. (Kepenekçi, 2001).
1860’lı yılların sanayi devrimi süresince ağır işlerde çalıştırılmış çocukların ruh sağlıkları incelenmesi önemli bir hale gelmiştir. Bu çalışmalardan sonra çocukluk çağı travması dikkat
çekmiş ve çalışmalar burdan devam etmiştir (Marylene, Lisa ve Lisa, 2006).
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) çocuk istismarını ‘bir yetişkin tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak gerçekleştirilen ve çocuğun sağlığını, bedensel ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar’ olarak değerlendirilmektedir. Tam anlamı çocuklara bir yetişkin, toplum, devlet veya başka bir çocuk tarafından kasti veya bilinçsiz olarak; bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyen çocuğun istismar veya şiddet olarak algılamadığı veya yetişkinlerin istismar olarak kabul etmediği davranışları da içine alan bir davranış uygulamasıdır. DSÖ çalışmalarına göre aile içinde gerçekleşen travmatik
yaşantılar dört ana başlıkta inceleniyor bunlar, ihmal, fiziksel, cinsel ve duygusal istismardır (Kırımsoy, Acar, Sevük ve ark., 2013).
21
Çocukluk travması, çocuklarda ve yetişkinlikte fiziksel istismar, duygusal istismar, cinsel
istismar, fiziksel ihmal ve duygusal ihmal için kullanılan genel bir terimdir ve literatürde sıklıkla istismar ve ihmal kavramlarıyla açıklanmaktadır. Buna göre 18 yaş altı çocuklara aktif olarak uygulanan çeşitli istismarlar onların fiziksel, duygusal, ruhsal ve sosyal gelişimlerine zarar verebilir; beslenme, hemşirelik, denetim ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamayan davranışlar ihmal olarak kabul edilir. (Demirkapı, 2013).
Çocukluk çağında yaşanan istismar ve ihmal yaşantısı bireyin gelişim sürecinde istenmeyen doğurabileceği bilinmektedir (Richard, O’Keeffe, 2004).
Çocuğa kötü davranılması, anne baba, bakım verenler veya başka yetişkinler tarafından kaza dışı oluşan; çocuklar üzerinde fiziksel ya da duygusal hasar oluşturma olasılığı yüksek olan ve
kabul edilebilir normlara aykırı nitelikteki bilerek yada kasti olmadan gerçekleştirilen ve yapılması gerekli olduğu bilindiği halde yapılmayan davranışları içermektedir (Yurdakök, 2010).
Herman, ebeveynler ve bakıcılar tarafından çocuk istismarının çocukların travmatik bağlanmaya maruz kalmasına neden olabileceğine işaret etmesine rağmen, toplum tarafından tanınmayan ve ilgilenmeyen çocuklar enine genişleyecek ve yeme davranışı patolojik hale gelecektir.
İstismar ve ihmal edilen çocuklarda depresyon belirtileri, davranış bozukluğu, öğrenme güçlükleri, sıklıkla alkol ve bağımlılık yapan maddeleri kullanma gelecekte başkalarına ve kendine şiddet (intihar) uygulama, konuşmada gecikme, okulda başarısızlık, düşük özsaygı ve benlik kavramının zayıf olması ve gelecek konusunda beklentilerinin düşük olması gibi olumsuzluklar görülebilir (Bahçecik, 1994; Şahin, 2001;Cowen, 1999).
Araştırmalar, istismara uğramış ve ihmal edilmiş çocukların genellikle her düzeyde olumsuz
fiziksel, duygusal ve akademik etkilerden muzdarip olduğunu göstermiştir. Bunların arasında, çoğunun özgüveninde azalma, akademik başarısızlıklar, akranları ve yetişkinlerle iletişim sorunları ve kendilerini ifade edememe durumları olduğu ortaya çıktı. (Savi, 1999; Kaplan, 1996; Taşdelen, 1995; Kars, 1994).
Çocuğun bakım vereni tarafından sevgi ve bakım görmemesi de travmanın bir çeşididir. Bakım veren tarafından sevgi görmemek, sınırları öğrenmemek, bakımının yapılmaması, dokunulmaması, güven nedir bilmemesi ve sosyalleşememesi çocuğun yetersizlik duygusu, güven eksikliği gibi ruhsal gelişimin temel ihtiyaçlarından eksik büyümesine neden olur.
22
Duygusal istismar çok yaygın bir istismar türü olmasına rağmen, belirlenmesi, tanımlanması ve yasal olarak kanıtlanması en zor olan istismar türüdür (Glaser, 2002;
Tıraşcı ve Gören 2007).
Duygusal istismara maruz kalan çocuklar genellikle şu davranışlara sahiptirler: aileden uzak durma, öfke durumu, kişiliğe bağımlı olma, giderek değersiz hissetme, uyumsuz ve saldırgan hale gelir.
Duygusal istismara maruz kalmış çocuğun hem kişiliği hem de okul başarısı olumsuz yönde etkilenebilmektedir (Paavilainen ve Tarkka, 2003).
Güncel birçok araştırmada, çocukluk döneminde duygusal istismar yaşantılarının ve buna bağlı olarak çocuğun fiziksel ve psikolojik gelişim sürecinde yaşadığı sıkıntıların yetişkinlik
dönemimde depresyon, kaygı, travma sonrası stres, intihar eğilimi, düşük benlik saygısı ve kişilik bozuklukları gibi bir takım ruhsal sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırladığını ortaya koymuştur (Spertus ve ark., 2003).
Fiziksel olarak ihmal edilmiş bir çocuğun hayati ihtiyaçlarının yeterli bir biçimde karşılanmaması, duygusal ihmal bir çocuğun ihtiyacı olan ilgi ve sevgiyi karşılayamamak, eğitim ihmali okul çağındaki çocuğu okula göndermemek, kronik devamsızlık davranışına izin vermek, okuldaki sorunları ve başarısızlıkları ile ilgilenilmemesi, sağlık ihmali çocuğun hasta olduğunda hekime getirilmemesi yada geç getirilmesi, aşıların yaptırılmaması ve tedavi önerileri uygulamasına uyulmaması gibi konulardır. Evden kovma, evden kaçmış olan çocuğu kabul etmeme ve benzeri durumlar ihmali yansıtmaktadır (1-2).
Fiziksel istismar ve cinsel istismar tanımlanması en kolay olan; duygusal istismar ise tanımlanmasında, fark edilmesinde ve yasal olarak kanıtlanmasında zorluk yaşanan istismar türüdür (Çocuk İhmal ve İstismarı Önleme Klavuzu, 2008).
Fiziksel istismarın en yaygın olarak bilinen tanımı 18 yaşından küçük bir çocuğun, bakım ve huzurundan sorumlu olan kişi tarafından fiziksel olarak kaza dışında zarar görmesidir (Kara & Biçer & Gökalp, 2004)
Cinsel istismar, çocukların bir yetişkin tarafından cinsel ihtiyaçlarını ve arzularını gidermek için bir araç olarak kullanılmasını ifade eder. (Taner ve Gökler, 2014). Cinsel istismar, kendisinden en az beş yaş büyük biriyle veya kendisinden en az iki yaş büyük bir aile ferdiyle 18 yaşından önce okşamadan cinsel ilişkiye kadar herhangi bir derecede cinsel yakınlığa sahip olmak olarak tanımlanır. Bağımlı, gelişimsel olarak olgunlaşmamış çocukla erişkin
arasındaki, çocuğun tam olarak anlayamadığı, rıza gösterebilmesinin mümkün olmadığı ve ailedeki rollerle ilgili sosyal tabuları ihlal eden cinsel etkinliği ifade etmektedir (Kara & Biçer
23
& Gökalp, 2004)
Cinsel istismara uğrayan çocuklar kısa sürede anksiyete, uyku problemleri, kötü rüyalar,
fobiler, fiziksel rahatsızlıklar ve korkuya tepki verme yaşayabilir. Çocuk cinsel istismarında travma, ihanet, güçsüzlük ve damgalama gibi dört travmatik dinamik vardır. Bu dinamikler travmaya farklı bir yön ekler, travmatik olayların etkisini şiddetlendirir ve çocukların dünyayı biliş ve duygusal yönelimlerine zarar verir.
Travma sonrası çocuğun öz farkındalığı değişir ve duygusal süreç zarar görür. Kişilerarası ilişkiler kurma ve sosyal ilişkileri sürdürme yeteneği olumsuz etkilenir.
Uzun yıllar sürebilen ve aynı zamanda sürekliliği olan etkilerin nedeni genellikle çocuğa en yakın kişi tarafından yapılmasıdır. Çocukluk çağında travma yaşamış bireylerde psikolojik, sosyal ve fiziksel problemler görülmektedir.
Travma yaşayan çocukları ruhsal sorunlar yaşayacağı öngörülmektedir. Travma mağduru çocuklar görülen depresyon, anksiyete bozuklukları, yaygın anksiyete bozuklukları, panik bozukluklar yatkınlığını arttırır. Kişilik bozuklukları, alkole-madde bağımlılığına bağlı bozukluklar, duygu durum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, disosiyatif bozukluklar ve Somatoform bozukluklar. Travmatik deneyimlerin şiddeti, sıklığı ve sürekliliği psikopatolojinin çeşitliliğini ve şiddetini artırmaktadır.
İstismara uğramış çocuklar, yetişkinlerle temastan kaçınırlar, hatta yetişkinlerin onlara dokunup yaklaşmasından korkarlar ve yakın ilişkiler kurmakta zorlandıkları, sosyal işlev eksiklikleri, ebeveynlerden korktukları ve bazen donuk görünen belli bir anda baktıkları için yüzeysel ilişkiler kurarlar yalan söylemesi kolay, Başkalarına korkunç durumlarda tepkisiz kalmalarını söyleyebilir ve ağlaması kolay değildir. Ayrıca düşük duygusal yoğunluğa, aşırı davranışa sahip, aşırı saldırgan veya aşırı içe dönük, öfke ve saldırgan davranış içeren ilişkileriyle dikkat çekiyor. Yetişkinlerin dikkatini çekmek için kolayca kötü davranış ve
eylemler sergileyebilirler. (Bilir ve ark. 1991, Tıraşçı ve Gören, 2007)
Ergenler ihmal ve özellikle istismar öyküsünün varlığı kendine zarar verme davranışı üzerinde etkili olabilmektedir. Kendine zarar veren ergenlerde fiziksel, duygusal ve cinsel istismar yaşantısı bulunmaktadır. Aynı zamanda istismar ve ihmalden muzdarip ergenlerin kendine zarar verme davranışları 2,7 kat artmıştır. (Zoroğlu vd., 2003)
Travmatik yaşantının yeme bozukluğu gelişimindeki yeri önemlidir; yeme bozukluğu olan kişilerde travma öyküsüne sıklıkla rastlandığı önceki birçok araştırma tarafından ortaya konmuştur (Jacobi ve ark., 2004; Smty ve ark., 2008).
Fiziksel ve cinsel istismar başka birçok hastalıkta olduğu gibi yeme bozuklukları ile ilişkili bulunan faktörlerdendir (Brewerton, 2007). Ergenlerde yeme bozukluğu ile ailesel ve psiko-
24
sosyal faktörlerin ilişkisini araştıran bir çalışmada fiziksel ya da cinsel istismar öyküsü olan ergenlerin yeme bozuklukları için risk taşıdığını bildirmiştir (Neumark & Sztainer ve ark. 2000).
Çocukluk çağında ki cinsel istismar, fiziksel istismar gibi istismar yaşantılarının (Werne ve Yalom,1995), cinsel istismarların, duygusal ve fiziksel ihmalin (Brewerton, 2007), yeme bozukluğu için risk faktörü olduğu bir çok çalışmada ortaya koyulmuştur (Connors, Morse, 1993; Everill, Waller, 1995; Pope, Hudson, 1992; Carter, Bewell, Blackmore, Woodside, 2006).
Yeme bozukluğu olan hastaların kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha fazla cinsel istismara maruz kaldığı görülmüştür. (Browen ve ark., 1997).
25
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA GÖRÜLEN TRAVMATİK YAŞANTILAR VE YEME BOZUKLUKLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
3.1 Sonuç
Literatür incelendiğinde, yeme davranışının bozulmasının çocukluk çağı travmaları ile ilişkisi olduğu belirlenmiştir (Jacobi ve ark., 2004).
Yeme bozukluğu rastlanılan bireylerin çoğunluğunda aile içi olumsuz yaşantılar, istismar, ihmal, duygusal ve fiziksel istismar ve şiddet gibi olgulara rastlanılmıştır.
Fiziksel ihmale maruz kalmış kişilerin yemek yeme konusundaki kısıtlayıcı davranışlar sergilemesi ve zayıf kalma uğraşının travma nedeni olduğu belirlenmiştir (Johnson ve ark. 2002, Mitchell ve Mazzeo 2005). Fiziksel ihmal ve istismara maruz kalmış çocuklarda bulimia nervoza gözlenmektedir (Grilo ve Masheb 2001, Kong ve Bernstein 2009).
Bir çalışmada travma ile beslenme bozuklukları arasındaki ilişki için çocukluk çağında cinsel istismar, yeme bozuklukları açısından spesifik olmayan bir risk faktörüdür. Cinsel istismarla beraber diğer ihmal ve istismar türleri de yeme bozukluğu ile ilişkili travmatik olaylar kapsamındadır. Bulimia nervozalı hastalarda travmatik yaşam olayları non-bulimikler hastalardan daha fazladır. Tekrarlayan travmatik yaşantılar ile yeme bozukluğu arasında bağlantı mevcuttur. Travma öyküsü varlığında ek tanılar (özellikle TSSB) daha sıktır. Kısmi TSSB varlığı Bulimik semptomlar için bir risk faktörü olabilir. Yeme bozukluğu belirtilerinde tam düzelme sağlanabilmesi için travma öyküsü üzerinde çalışılması gerekir (Brewerton, 2007).
Tezcan (2009) 'ın obez bireylerdeki travmatik yaşantıları incelediği ve kontrol grubundaki 50 kişi ile obez 50 kişinin (% 78 kadın) katıldığı araştırmanın sonuçlarına göre; Ebeveynin duygusal ihmali, baba tarafından istismar, aile dışından kişiler tarafından cinsel istismar ve taciz, başkasının yaşadığı travmaya tanık olma obez grubundaki bireylerle ilişkili bulunmuştur.
Çalışmalar, aşırı yeme bozukluğunun genellikle çocukluktaki cinsel istismar öyküsü ile ilişkili olduğunu ve bu da yetişkinlikte obeziteye yol açtığını göstermiştir. (De Zwann, 2001).
26
Duygusal istismara maruz kalan çocuklarda kendi vücudundan memnun olmama, benlik saygısının düşük olması ve anksiyete ile giden bilişsel ve duygusal süreçler yeme bozukluğunun psikopatolojisi ile ilişkili bulunmuştur (Ağırman ve Maner, 2010; Dağlı ve İnancı, 2011)
Çok fazla besin tüketimi dolaylı yoldan kişinin kendisine zarar verme isteği olarak görülmektedir (Farberow, 1980; akt. Aksoy & Ögel, 2003). İstismara uğramış bireyler, kendilerini cezalandırmak için yaşadıkları olayların sorumluluğunu almak isteyebilir ya da travmatik olayları tetikleyen durumlarla karşılaştıklarında olumsuz duygulara tahammül edemeyebilirler. Sonuç olarak, vücuda zarar vererek (aşırı yeme) dolaylı olarak başa çıkması zor olumsuz duygulardan kaçınmaya çalışabilirler. İstismara uğramış kişilerin bedenlerini ebeveynleriyle iletişim kurmak için kullandıkları da belirtilmektedir (Aksoy ve Ögel, 2003).
Yapılan bir çalışmada, yeme bozukluğu riski taşıyan katılımcıların, almayanlara göre daha 'karamsar / endişeli' ebeveynlik tutumu algıladıkları bulunmuştur. Kaygılı ve karamsar bir tavırla büyüyen kişilerin ebeveynlerinde felaketleştirme tarzında bilişsel çarpıtmaların öne çıktığı düşünceler öğrenmiş olmaları güçlü bir olasılık olarak düşünülebilir (Akın, 2010).
Kent ve arkadaşlarının 1999 yılında yaptıkları araştırmada, diğer istismar türleri bozulmuş yeme davranışının çocukluk çağı duygusal istismarı ile ilişkisi olduğu bulunmuştur (Kent vd., 1999).
Çocukluk çağında maruz kalınan cinsel istismarın, mağdurun bedeniyle olan utanç duygusunu arttırdığı, bu nedenle yeme bozukluklarının gelişimine ortam hazırladığını iddia eden çalışmalar mevcuttur (Andrews, 1995).
Anoreksiya nervoza tanısı almış bireylerin öyküsü ele alındığında bireyin ebeveyn veya bakım veren tarafından ihmal edildiği öğrenilmiştir. Genel olarak bakıldığında erken dönemde aile bakımında problem yaşamış bireylerde yeme bozukluğu tanısına rastlanılmıştır.
Cinsel istismar yaşamış çocuklarda ise ağırlıkla aşırı uğraş ve şişmanlamaktan korkmak gözlenmiştir. Bu kişiler yemek yemekten kaçınırlar ve zayıf olmak için aşırı çaba gösterirler. Cinsel istismar yeme bozukluğuna neden olan bir diğer travma çeşididir.
Çocukluk çağında travma yaşamış bireylere bakıldığında araştırmaların çoğunda yeme bozuklukları hakkında bilgi vardır bu bireylerde yemek yemeyi kısıtlama, vücut ağırlığı ve fiziksel görünüm üzerine aşırı kaygı görülmüştür. Kişiler yaşadıkları olumsuz olayların getirmiş olduğu duygularla baş etme yöntemi olarak yemek yemeği bulmuş oldukları görülmektedir.
27
Travmaya bağlı yeme bozukluğu görülen bireylerin kaygı düzeyleri yüksek çıkmış olup depresyon ve anksiyete gibi diğer psikolojik rahatsızlıklarla birlikte görüldüğü araştırmalar tarafından belirlenmiştir. Bu araştırmalar kapsamında yeme bozukluğu intihar oranı yüksek ve riskli hastalıklardan biridir.
Brady’nin (2008) fiziksel şiddet ve yeme davranışı bozukluğunu inceleyen araştırmasında, %56’sı erkeklerden oluşan, 18-20 yaş arasındaki 319 kişinin çocukluk çağı yaşantıları, depresyon, anksiyete skorları ile yeme davranışları araştırılmıştır; Kadın ve erkek arasında fiziksel şiddet açısından bir fark olmamakla birlikte, kadınların beslenme semptomları, anksiyete ve depresyon puanları daha yüksektir. Aile içi şiddete tanık olmanın ve şiddetle doğrudan temas etmenin duygusal semptomları ve yeme semptomlarını etkileyebileceği ve şiddet ile yeme bozuklukları arasındaki ilişkinin cinsiyetler arasında ayrım yapamayacağı belirtiliyor (Brady, 2008).
Literatür tarandığında çocukluk çağı travmaları ile yeme bozukluğu ve obezite arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu varsayılmaktadır (Andersen ve Yager, 2005; Keel ve Klump, 2003; Kundakçı, 2005).
Bu duruma çözüm önerisi olarak olumsuz duyguların yeme davranışı kullanılarak bastırılması yerine fiziksel veya sosyal aktivitelerde bulunarak daha sağlıklı yollar seçmek. İçinde bulunulan olumsuz durumlarda kurtulmak için profesyonel bir yardım almak daha etkili olacaktır.
28
KAYNAKÇA
Sevinçer, G.M., & Konuk, N. (2013). Emosyonel yeme. Journal of Mood Disorders, 3(4), 171-8
Öyekçin, D. G., & Deveci, A. (2012). Yeme Bağımlılının Etiyolojisi/Etiplpgy of Food Addiction. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4(2), 138.
Özdemir, P. G., Selvi, Y., & Aydın, A. (2012). Dürtüsellik ve tedavisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4(3), 293-314.
Gunnars, K. (2014). Food addiction-A serious problem with a simple Solution. Vicious Eating, 26-31.
Dayılar Candan, H., & Küçük, L. Lise öğrencilerinde yeme bağımlılığı ve etkileyen faktörler. Psikiyari Hemşireliği Dergisi, 10(1), 12-19.
Kafes, A. Y., Ülker, S., & Sayar, G. H. YEME BAĞIMLILIĞI
Ayça, U. D., KÜEY, G., & Hastanesi- İstanbul, A. YEME BOZUKLUKLARI
Ricca, V., Castellini, G., Fioravanti, G., Sauro, C. L., Rotella, F., Ravaldi, C., ... & Faravelli, C. (2012). Emotional eating in anorexia nervosa and bulimia nervosa. Comprehensive psychiatry, 53(3), 245-251.
Hjördis, B., & Gunnar, E. (1989). Characteristics of Drop‐outs from a long‐term behavioral treatment program for obesity. International Journal of Eating Disorders, 8(3),
363-368.
Canetti, L., Bachar, E., & Berry, E. M. (2002). Food and emotion. Behavioural processes, 60(2), 157-164.
Kadıoğlu, M., & Ergün, A. (2015). Üniversite öğrencilerinin yeme tutumu, öz-etkililik ve etkileyen faktörler. Clinical and Experimental Health Sciences, 5(2), 96-104.
Dinçer, R. S. (2019). Üniversite öğrencilerinde yeme bağımlılığı ve duygusal yeme eğiliminin değerlendirilmesi (Master's thesis, Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü).
Turton, R., Chami, R., & Treasure, J. (2017). Emotional eating, binge eating and animal models of binge-type eating disorders. Current obesity reports, 6(2), 217-228.
Ganley, R. M. (1989). Emotion and eating in obesity: A review of the literature. International Journal of eating disorders, 8(3), 343-361.
29
Serin, Y., & Şanlıer, N. (2018). Duygusal yeme, besin alımını etkileyen faktörler ve temel hemşirelik yaklaşımları. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 9(2), 135-146.
İnalkaç, S., & Arslantaş, H. (2018). Duygusal Yeme. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 27(1), 70-82.
van Strien, T. (2018). Causes of emotional eating and matched treatment of obesity. Current diabetes reports, 18(6), 35.
Turan, Ş., Poyraz, C. A., & Özdemir, A. (2015). Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar.
Ersoy, G. (1991). Yeme Davranışı Bozuklukları Anoreksia ve Bulimia Nervoza. Beslenme ve Diyet Dergisi, 20(1), 95-106.
Orhan, F. Ö., & Tuncel, D. (2009). Gece yeme bozuklukları. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1(2), 132-154.
Nolan, L. J., & Geliebter, A. (2012). Night eating is associated with emotional and external eating in college students. Eating behaviors, 13(3), 202-206.
Kurt, E. ve Örün, E. (2016). "Yeme bozukluğu olan çocuğa yaklaşım". Güncel Pediatri, 14(3), 129-135.
Seven H. Yetişkinlerde duygusal yeme davranışının beslenme durumuna etkisi, Yüksek lisans
tezi, Haliç üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2013.
İnalkaç, S, Arslantaş, H. (2018). Duygusal Yeme. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 27 (1), 70- 82. DOI: 10.17827/aktd.336860
Karakuş, S. Ş., Yıldırım, H., & Büyüköztürk, Ş. (2016). Üç Faktörlü Yeme Ölçeğinin Türk kültürüne uyarlanması: Geçerlik ve güvenirlik çalışması. TAF Preventive Medicine Bulletin, 15(3), 229-237. DOI: 10.5455/pmb.1-1446540396
Pekcan, G. (2004). Adolesan döneminde beslenme. Klinik Çocuk Formu, 4: 38-44.
Tanrıverdi, D., Savaş, E., Gönüllüoğlu, N., Kurdal, E., Balık, G. (2011). Lise öğrencilerinin yeme tutumları, yeme davranışları ve benlik saygılarının incelenmesi. Gaziantep Tıp Dergisi, 17: 33-39.
Ünsal, B. (2007). İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin yeme davranışını etkileyen bazı faktörlerin incelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Vançelik, S., Önal, S. G., Güraksın, A., Ercüment, B. (2007). Üniversite öğrencilerinin beslenme bilgi ve beceri ile ilişkili faktöreler. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni,4: 242-248. Altun, M., & Kutlu, Y. (2015).
30
Ergenlerin yeme davranışları ile ilgili görüşleri: niteliksel çalışma. Florence Nightingale Hemşirelik Dergisi, 23(3), 174-184.
Vardar, E., & Erzengin, M. (2011). Ergenlerde yeme bozukluklarının yaygınlığı ve psikiyatrik
eş tanıları iki aşamalı toplum merkezli bir çalışma. Türk Psikiyatri Dergisi, 22(4), 205-212. Tahiroğlu, A. Y., Fırat, S., Diler, R. S., & Avcı, A. (2005). Erkek çocuklarda yeme bozuklukları; bir anoreksiya nervosa vakası. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 48, 151-157.
Orhan, F. Ö., & Tuncel, D. (2009). Gece Yeme Bozukluklari/Night Eating Disorders. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar, 1(2), 132.
ÖZEN, Y. (2018). Travma Sonrası Ortaya Çıkan Psikolojik Bozukluklar Üzerine Bir Değerlendirme.
HERGÜNER, S., GÖKÇE, S., GÖKÇAY, G., & TÜZÜN, Ü. TRAVMA SONRASI
BESLENME BOZUKLUĞU; TANIDAN TEDAVİYE.
Kurt, E., & Örün, E. (2015). Yeme bozukluğu olan çocuğa yaklaşım.
Çocukluk Çağı Travması ile Bozulmuş Yeme Tutumları İlişkisinde Ebeveyne Bağlanmanın Düzenleyici Rolünün İncelenmesi. Turk J Child Adolesc Ment Health, 27(2), 75-84.
YILMAZ, H. Ö. YEME VE BESLENME BOZUKLUKLARI. BESLENME OBEZİTE VE 35. Köseoğlu, S. Z. A., & Tayfur, A. Ç. (2017). Adölesan Dönemi Beslenme ve Sorunları Nutrition and Issues in Adolescence Period. Güncel Pediatri, 15(2), 44.
KILIÇ, E. Z., USLU, R. İ., ERDEN, G., & Kerimoğlu, E. (2007). ÇOCUKLARDA TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU BELİRTİLERİNİ SÜRDÜREN AİLESEL ETMENLER.
Erbay, L. G., & Seçkin, Y. (2016). Yeme bozuklukları. Güncel Gastroenteroloji Dergisi, 20(4), 473-477.
Toker, D. E., & Hocaoğlu, Ç. (2009). Yeme bozuklukları ve aile yapısı: Bir gözden geçirme. Düşünen Adam, 22(1-4), 36-42.
Sı̇yez, D . (2006). Yeme Bozukluğu Olan Çocuklar Ve Ergenler Etiyolojisi İle İlgili Çalışmalar, Müdahale, Değerlendirme Ve Tedavi . Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi , (20) , 21-27 . Retrieved from
https://dergipark.org.tr/en/pub/deubefd/issue/25440/268418
ÇAKA, S. Y., ÇINAR, N., & ALTINKAYNAK, S. (2018). Adolesanda Yeme Bozuklukları. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(1), 203-209. Alantar, Z., & Maner, F. (2008). Baglanma kurami açisindan yeme bozukluklari/Eating
disorders in the context of attachment theory. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 9(2), 97.
31
Siyez, D. (2006). Yeme bozukluğu olan çocuklar ve ergenler etiyolojisi ile ilgili çalışmalar, müdahale, değerlendirme ve tedavi. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi,
(20).Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 48, 151-157.
Arıca, S., Arıca, V., Arı, M., & Özer, C. (2011). ADOLESANDA YEME
BOZUKLUKLARI. Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Dergisi, 2(5).
Hasan, H. Ç. (2017). Ergenlerde yeme bozukluğu görülme sıklığı ve ruhsal semptomlarla
ilişkisi. Turkish Journal of Public Health, 15(2), 96.
Özgen, L., Kinaci, B., & Arli, M. (2012). Ergenlerin Yeme Tutum ve Davranışları. Journal of
Faculty of Educational Sciences, 45(1).
İNALKAÇ, S., & ARSLANTAŞ, H. (2018). Duygusal yeme. Arşiv Kaynak Tarama
Dergisi, 27(1), 70-82.
Sevinçer, G. M., & Konuk, N. (2013). Emosyonel yeme. Journal of Mood Disorders, 3(4),
171-178.
İnalkaç, S , Arslantaş, H . (2018). Duygusal Yeme . Arşiv Kaynak Tarama Dergisi , 27 (1) , 70-82 . DOI: 10.17827/aktd.336860
Aslantaş-Ertekin,B.(2010).Yeme bozukluğu hastalarında aile ortamının ve aileişlevselliğinindeğerlendirilmesi.TıptaUzmanlıkTezi.İstanbulÜniversitesi İstanbul tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul.
DALI, R. S. V. H. A. Yeme Bozukluğu Tanısı Almış ve Almamış Bireylerde Beden İmgesi ve Beden Memnuniyetsizliğinin Sosyokültürel Yordayıcıları.
Akcan, G. (2019).
Gece yeme sendromunun psikopatoloji çerçevesinde incelenmesi.Güneri Yöyen, E. (2016).
Çocukluk çağı travması ve benlik saygısı.TEKİN, A., YETKİN, A., & GÜRSOY, Ç. (2018). Genç erişkinlerde yeme bağımlılığı ile dürtüsellik arasındaki ilişkinin incelenmesi. Online Türk Sağlık Bilimleri Dergisi, 3(4), 171-178.
Öyekçin, D. G., & Deveci, A. (2012). Yeme Bagimliliginin Etyolojisi/Etiology of Food Addiction. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar, 4(2), 138.
Toker, D. E., & Hocaoğlu, Ç. (2009). Yeme bozuklukları ve aile yapısı: Bir gözden geçirme. Düşünen Adam, 22(1-4), 36-42.
Sönmez, A. Ö. (2017). Çocuk ve Ergenlerde Yeme Bozukluklari/Eating Disorders in Child
32
and Adolescents. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar, 9(3), 301.
YILMAZ, H. Ö. YEME VE BESLENME BOZUKLUKLARI. BESLENME OBEZİTE VE,35.
Kutlu R, Civi S, Karaoglu O. The Assessment of Quality of Life and Depression Among
Police Officers.Turkiye Klinikleri J Med Sci 2009;29(1):8-15.
Akduman, İ. (2018). Obez Bireylerde Problemli Yeme Davranışları ve Çocukluk Çağı
Travmaları İlişkisinin İncelenmesi (Master's thesis, İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü).
Bruch, H. (1997). Obesity in childhood and personality development. Obesity Research, 5(2), 157-161.
Hantaş Y: Alkol ve madde kullanım bozukluğu olan kadınlarda yeme özellikleri ve yeme bozuklukları taraması. Uzmanlık Tezi, İstanbul, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2002.
Karasu, F , Bilgen, F . (2017). ANNELERİ TARAFINDAN ÇOCUKLARA UYGULANAN
DUYGUSAL VE FİZİKSEL İSTİSMAR/İHMAL DAVRANIŞLARI . Kilis 7 Aralık
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 7 (13) , 22-34
Ergüney Okumuş, F , Devecı̇, E . (2019). Yeme Bozukluklarında Grup Psikoterapileri .
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar , 11 (3) , 338-350 . DOI: 10.18863/pgy.439773
Ayhan Tural, İ. (2018). Adolesanlarda farklı iki günde belirlenen besin ögesi alımları ile sağlıklı yeme indeksi ve diyet kalite indeksi arasındaki ilişkinin belirlenmesi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi. 1-122
Kermen, S., & Aktaç, Ş. (2018). Çocuklarda Seçici Yeme ve Risk Faktörleri. Journal of Current Pediatrics/Guncel Pediatri, 16(3).
Dı̇lsı̇z, H , Dağ, İ . (2018). Uyumsal Yeme Davranışının Değerlendirilmesi: Bebeklik ve Erken Çocukluk Dönemlerine Yönelik İki Yeni Ölçeğin Geliştirilme, Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması . Güncel Pediatri , 16 (2) , 137-159 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/pediatri/issue/38632/450422
Karadere, M, Hocaoğlu, Ç. (2018). Kaçıngan / kısıtlı yiyecek alımı nedir? Tanı ve tedavi yaklaşımları. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7 (4), 110-118.
Doğangün B, Karaçetin G, Kayaalp L (2008). Çocuk ve Ergenklerde Aripiprazol Kullanımıyla İlgili Bir Gözden Geçirme. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 15 (3).
Bayraktar, S. (2018). Ruhsal Travma, Dissosiyasyon ve Posttravmatik Stres Bozukluğu. Turkiye Klinikleri Psychology‐Special Topics, 3, 1-7.
Akcan, G. (2018). Travma sonrası büyüme: bir gözden geçirme.
Güneri Yöyen, E. (2016). Çocukluk çağı travması ve benlik saygısı.
33
Karaköse, S. (2012). Yeme bozukluğu semptomatolojisini yordamada başetme stratejilerinin ve olumsuz temel inançların rolü / The role of coping strategies and negative core beliefs in predicting eating disorder symptomatology (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Serin, Y., & Şanlıer, N. (2018). Duygusal yeme, besin alımını etkileyen faktörler ve temel hemşirelik yaklaşımları. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 9(2), 135-146.
1.Child abuse and neglect by parents and other caregivers, 2002. Erişim:(http://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/c hapters/en/). Erişim tarihi:10/02/2014.
2. Preventing child maltreatment: A guide to taking action and generating evidence, 2006. Erişim:(http://whqlibdoc.who.int/publications/2006/9241594365_eng. pdf). Erişim tarihi: 10/02/2014.
Mutlu, H. (2015). Çocukluk çağı travmalarının erişkin dönem obezitesiyle ilişkisinin değerlendirilmesi.
34
ÖZGEÇMİŞ
35