Son günlerde çocuklara yönelik cinsel ilginin arttığına dair haberler medyada geniş şekilde yer almaktadır. Bir yanda hem çocuk yaştaki evlilikleri hem de öz babanın kendi kızına şehvet duyabileceği fikrini normalleştirme çabalarına, öte yanda ise haklı olarak bu durumun asla kabul edilemez büyük bir toplumsal gerçektir. Çocukların cinsel istismarının çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu kabul edilmektedir (Doğan ve Küçükgöncü, 2009: 104).
Pedofili ya da bir diğer adıyla sübyancılık, belirli yaştaki bir bireyin, ergenlik öncesi yaş grubunda olan çocukları cinsel açıdan arzulayıcı bulması ve bu eğilimin 6 ay boyunca tekrar eden, önüne geçilemez cinsel dürtüler halinde devam edilme halidir (Baader, 2017: 29). Pedofili (sübyancılık), günümüz psikiyatri sınıflandırma sistemlerinde “parafililer” yani “cinsel sapkınlıklar” ana kategorisi altında ele alınır. Parafili, sapkın sevgi veya normal dışı bir nesneye karşı duyulan aşk ve cinsel yönelim anlamına gelir. Tanı kriterlerine göre pedofil, en az 6 ay süre ile ergenlik (13 yaş) öncesi çocuklara yönelik doğal olmayan, anormal sapkın cinsel istek duyan kişidir. En az 16 yaşındadır ve istek duyduğu çocuktan da en az 5 yaş büyüktür. (Ostkämper, 2008; Kalb 2010, akt. Baader, 2017: 28).
Pedofili de çocuklara karşı tekrarlayıcı cinsel dürtü ve tahrik edici fanteziler ortaya çıkar, bu cinsel dürtülere göre davranılır veya bu nedenle belirgin sıkıntı duyulur, sosyal ve mesleki uyum bozulur. Çocuk cinsel istismarı, çocuk haklarının ağır bir ihlalidir ve dünyanın bütün ülkelerinde görülen küresel bir gerçekliktir (UNICEF,2017).
İstismarcıların çoğu sıklıkla yabancılar değil, çocuğun tanıdığı ve güvendiği erişkin ve genellikle erkek yakınlarıdır. 18 yaşına kadar her birey çocuk olarak tanımlanır. Çocukluk dönemi çok farklı devrelerden oluşur, cinsel gelişim ve bilgilenmenin henüz tamamlanmadığı bir süreçtir. Çocuklar kolayca güven duydukları, korkutulabildikleri ve kandırılabildikleri için istismara açıktır. İstismar yaşayan çocuklar sık sık yeniden istismar edilecekleri ve ebeveynlerinin terk edeceği duygusunu yaşar. Çocuklar suçluluk ve korku nedeniyle tekrar tekrar istismara maruz kalabilir (Baader, 2015: 317; Singer ve Frevert, 2014: 84).
Kız ve erkek çocuklarına karşı cinsel şiddetin gerçek boyutları, ancak buzdağının görünen yüzü kadar bilinmektedir. Neredeyse her dört çocuktan biri cinsel istismar yaşamaktadır. Olguların yalnızca onda birinin bildirildiği tahmin edilmektedir. 2002’de Dünya Sağlık Örgütü, küresel olarak en az 150 milyon kız ve 73 milyon erkek çocuğun 18 yaşın altında zorla cinsel ilişki ya da fiziksel temas içeren diğer cinsel şiddet türlerini yaşamış olduğunu bildirmiştir. UNICEF’in (United Nations International Children’s Emergency Fund) farklı ülkelerden örneklerle bildirdiği çalışmalara göre, bazı ülkelerde genç kızların yaklaşık yarısında ilk cinsel deneyim zorla olmaktadır (UNICEF,2002).
Türkiye’de her üç kadından birinin, bazı kaynaklarda her on kadından üçünün çocuk yaşta evlilik yaptığı bildirilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 verilerinde suç mağduru çocuk sayısının yılda 122 bini geçtiği, bunların %10 oranında cinsel suçlar olduğu bildirilmektedir. Adalet Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre ise yılda ortalama 17 bin dava açılmakta, bu davalar %55 oranında mahkumiyetle sonuçlanmakta; sonuçta yılda ortalama 8 bin çocuğun cinsel olarak istismar edildiği belirtilmektedir. (TUİK,2015).
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ve UNICEF’in 2010’da Türkiye’de 6 ilde yaptıkları çalışmada; 1328 hanede, 7-18 yaş arası toplam 1886 çocukla yüzyüze görüşülmüştür. Çocuk katılımcılar, yaş, cinsiyet ve bölge farkı olmaksızın istismarın sırasıyla ev, okul ve sokakta gerçekleştiğini; istismar eden kişilerin de sırasıyla baba, öğretmen, anne, arkadaş ve komşu olduğunu anlatmışlardır. Çocukların son bir yıl içinde maruz kaldığı cinsel istismar sıklığı %3, cinsel istismara tanıklık ise %10 olarak, en çok okul ve mahalle ortamında, bir çocuktan başka bir çocuğa yönelik olarak bildirilmiştir. Cinsel istismarın grup çalışmalarında paylaşımının çok zor olduğu, çocuk dostu ortamda terapi planlanarak sorgulanmasının doğru olacağı düşüncesiyle bu araştırmada doğrudan irdelenmediği bildirilmiştir (ASPB, 2010).
Cinsel istismarın çocuklarda uzun süreli duygusal ve davranışsal etkileri:
• Korku, depresyon, kızgınlık, düşmanlık, uygunsuz cinsel davranışlar ortaya çıkabilir. Çocukluk devresinde cinsel istismar yaşayanlar, yetişkin dönemlerinde cinsel istismar uygulama konusunda daha riskli bireyler olabilmektedir. Çocuğun yaşının küçüklüğü, saldırganın yakınlık derecesi, istismarın şiddeti, süresi ve tekrarlayıcı olması ile ruhsal etkilenmenin şiddetinin doğru orantılı olarak arttığı bilinmektedir. Cinsel istismar tanısının erken konulması, çocuğun taşımak zorunda kaldığı yükün azalmasını, istismarın durdurulmasını ve sosyal desteğin hızlıca devreye girmesini sağlayarak ruhsal sorunları en aza indirecektir. Çocukluk çağında yaşanan ağır travmalar, bu arada cinsel travmalar da bir unutma döneminden sonra erişkin yaşta, gecikmiş olarak hatırlanabilmektedir. Çocuklukta yaşanan cinsel saldırılar erişkin çağda ruhsal hastalıklara neden olabilmektedir. Sık rastlanan zorluklar; uzamış ya da karmaşık tipte Travma Sonrası Stres Bozukluğu, depresyon, kaygı, yaygın ağrılar, uyuşma, bayılma gibi bedensel sorunlar, cinsellikle ilgili sorunlar, davranış bozuklukları, alkol ve madde kullanımına yatkınlık olabilmektedir. İstismar öyküsünün varlığı bu hastalıkların iyileşmesini olumsuz etkileyebilmektedir.
Aile ve Çocuklarla Çalışan Profesyoneller için Öneriler
Cinsel istismara uğrayan her çocuk bunu kolaylıkla ifade edemeyebilir. Yaşadığı travma ve korku nedeni ile anlatmakta güçlük çekebilir yada çocuğun yaşı ve gelişimi buna uygun olamayabilir.
Bu durumda ailesinin ve çocuklarla çalışan profesyonellerin, çocukta görülen değişimlerden ve bazı belirtilerden anlaması gerekmektedir.
- Tuvalet eğitiminde bozulmalar (altını ıslatma, dışkı kaçırma)
- Cinsel organları ile aşırı ilgilenme
- Cinsel organlarda kaşınma, yaralanma, kızarıklık, kanama, zorlanma belirtisi
- Oturmada ve yürümede güçlük çekilmesi
- Yalnız kalmak istememe
- Cinsel içerikli oyunlarda artma (oyuncaklar üzerinde cinsellik taklit edilmesi)
- Cinsel içerikli sözel ifadelerde artma
- Cinsel ilişkiyi ve ayrıntılarını bilme
- Depresif veya dalgalı (sürekli değişen) bir duygu durumu
- Davranış bozuklukları (evden, okuldan kaçma veya gitmekte isteksizlik, kendine zarar verme)
- Korku duygusunu yoğun olarak yaşaması
- Fiziksel temas halinde aşırı tepki vermesi
- Çocuk ve ebeveyn arasında etkin bir iletişim olmalıdır.
- Çocuğu dinlemeye özen gösterilmeli ve anlattıkları durumlara inanılmalıdır.
- Davranışları gözlemlenmeli, yaşadıkları değişimler ve huzursuzluklar önemsenmelidir.
- Kendi rızası olmadan, kimsenin bedenine dokunmaya hakkı olmadığını bilmelidir.
- Mahremiyet eğitimi ve cinsel eğitim verilmelidir.
Çocuk bedeninin tanımalı, özel bölgelerini bilmelidir. Bazı kişiler cinsel eğitimin verilmesinin cinselliğe özendirmeye yol açtığını düşünebilmektedir. Ancak bu yanlış bir düşüncedir. Dozunda ve çocuğun yaşına uygun verilen cinsel eğitim çocuk için faydalı olacaktır. Doğru bildiği yanlışları anlamasını sağlamasına yardımcı olacaktır. Ailenin çocuğun yanında olması, ona destek vermesi, söylediklerine güvenmesi ve inanması çocuğun travmanın meydana getirdiği durumları atlatmasına yardımcı olacaktır. Ancak; en ağır travma durumlarından olan cinsel istismarın sadece ailenin ilgi ve desteği ile atlatılabilmesi mümkün değildir, mutlaka profesyonel bir psikolojik destek alınmalıdır.
Uzman Psikolog Muhammed KOCAOĞLU