Duygularımız yaşamımızın temel yapı taşlarını oluşturur. Duygularımıza göre kendimizi iyi ya da kötü hissederiz, oysa ki iyi ya da kötü duygu diye bir şey yoktur. Duyguların her biri – üzüntü de sevinçte, öfke de sakinlikte- yaşamamız gereken hislerdir. Yapılan araştırmalar sonucu psikologlar bazı duyguların doğuştan geldiğini ileri sürmüştür. Bu duygular; mutluluk, öfke, korku, şaşırma ve tiksinmedir. Bu düşüncenin temelinde bu duyguların evrensel olduğu görüşü yatar. Peki duyguların her biri yaşanılması gereken şeyler ise neden bazen kötü hissetmemize sebep oluyor? Çünkü duygularımızı nasıl kontrol edeceğimizi bilmiyoruz.
Duygusal gelişimin temelleri çocukluk döneminde atılır. Bu dönemde çocuğun mizacına ek olarak çevresindeki rol model kişiler, kültürel etkiler, ebeveynleriyle kurdukları ilişkilerin güven seviyesi ve akranlarıyla kurdukları sosyal etkileşimler duygusal gelişiminde önemli bir etkiye sahiptir. Yani kısaca çocukların duygularını tanımalarına yardımcı olmak için ebeveynler rehberlik görevini üstlenmelidir.
Mesela istediği oyuncak alınmayan bir çocuğun öfke duygusunu ele alalım. Çocuk dürtüsel olarak kendini yerlere atıyor, bağırıyor veya ağlıyor. Ne yapardınız? Hepiniz böyle bir durumla karşılaştığınızda ne yapmanız gerektiğine dair araştırmalar yaparken ‘çocuğunuza mantıklı açıklamalar yapın, durumu detaylarıyla anlatın, onunla bir yetişkinle konuşur gibi konuşun.’ cümlelerini okumuşsunuzdur. Evet, çocukla iletişim kurulması gerçekten çok önemlidir fakat o öfke anında ya da yaşa bağlı olarak yapılan mantıklı açıklamalar çocuk için bir süre anlam ifade etse de sonrasında etmeyebilir. Bunun sebebi karar verme mekanizmasının (ki bu mekanizma ‘Ön Beyin’ ile ilişkilidir ve evrimsel açıdan da en son gelişen beyin bölümü bu bölümdür.) çocuklarda henüz gelişmemiş olması ve bunun yerine duygulardan sorumlu olan ‘Limbik Sistem’in daha aktif olmasıdır. Yani çocuklara mantıklı açıklamalar yapmanız onların beyin gelişimi açısından önemlidir fakat yaşları gereği duygularını daha fazla bir şekilde yaşarlar. Oyuncak örneğinden devam edecek olursak, böyle bir öfke nöbeti geçiren bir çocuğa ‘Şu an bu oyuncağı alamayız, eve taşıyamayız ya da paramız yok’ demek yerine ‘ Bu oyuncağı ne kadar istediğini anlıyorum, gerçekten de çok güzel bir oyuncak ama bugün alamayacağımızı daha önce konuşmuştuk. İstersen bir yerlerde oturup bu oyuncakta en beğendiğin şeylerin ne olduğunu onunla nasıl oyunlar oynamak istediğini konuşabiliriz, daha sonra hala aynı derecede istiyorsan almayı düşünebiliriz’ gibi cümlelerle açıklama yapmak hem çocuğu anladığınızı hemde onun duygu ve düşüncelerine önem verdiğinizi çocuğunuza hissettirir. Duygu gelişimi açısından çocuğun istek ve ihtiyaçlarını anlamak ve dinlemek oldukça önemlidir.
Yapılan en büyük yanlışlardan biri de ağlayan bir çocuğa ‘neden ağlıyorsun, bunda ağlanacak bir şey yok, her şeye ağlıyorsun’ gibi cümleler kurulmasıdır. Bu tarz cümleler çocuğun o an yaşadığı duygudan dolayı suçlu hissetmesine neden olur ve yazının başında bahsettiğim gibi duyguları iyi ya da kötü diye ayıramayız, her birinin zamanı geldiğinde yaşanması gerekir. Bu tarz cümlelere maruz kalan çocuk üzüntü duygusunun hissedilmemesi gereken bir duygu olduğunu düşünüp daha sonraki hayatında bu duygusunu bastırabilir, ama o duygu ortadan kaybolamayacağı için farklı şekillerde kendini gösterir (mesela öfke ve saldırganlık olarak). Ayrıca yaşadığı duygu yüzünden suçlanan çocuk zamanla diğer duygularını ifade etmekte de zorlanabilir, duygularını geçiştirmeye başlayabilir bu sebeple duygularını tanıyamaz, empati yeteneğini geliştiremez ve sorunlu davranışlar sergilemeye başlar.
Ailelere düşen görev ne hissettiğinin farkında olan, duygularını tanıyan, yaşadığı duyguyu davranışlarına sağlıklı bir şekilde yansıtabilen çocuklar yetiştirmektir. Bunu da çocuklarla duyguları hakkında konuşarak ,duygularına duyarsız kalmayarak ve sağlıklı bir şekilde yanıt vererek, kendi duygularını nasıl yönettiklerini anlatarak (rol-model çalışması) yapabilirler. Daha küçük yaşlardaki çocuklar için resimli hikaye kitapları kullanmak faydalı olacaktır. Resimlerdeki insanların duyguları üzerine sorular sormak (Sence bu insan ne hissediyor? Neden böyle hissediyor olabilir?) ve bu sorular aracılığı ile beraber yeni hikayeler oluşturmak hem çocuğun duyguları öğrenmesi açısından hem de ebeveynle kaliteli zaman geçirmesi açısından oldukça yararlıdır.
Duygularını yönetebilen kişiler , duygusal zekaları gelişmiş, akranları ile sağlıklı ilişkiler kurabilen, özgüven ve özsaygı seviyeleri yüksek, iç görü becerisi gelişmiş , empati becerisi yüksek, duygularını kontrol edebilen ve bu sebeple stresle başa çıkma yollarını oluşturabilen, farklı fikir ve görüşlere açık , kendini geliştirmeye açık , okul ve iş ortamında diğerlerine nazaran daha yüksek başarılara imza atan kişilerdir.