Oyun oynamak; çocuklara bir şeyler bilişsel, fiziksel, psikolojik olarak pek çok şey öğretir. Duygu aktarımını sağlama, hayal gücünü geliştirme gibi daha pek çok konuda yardımcı olur. Davranış kazanımı ya da söndürülmesi için yine oyunlardan büyük ölçüde yaralanırız. Çocukların gelişim dönemleri sırasında farklı açılardan gözlemler yapılmış ve bunlar kuramlaşmıştır. Freud, Piget, Erikson ve Bandura bu öne çıkan gözlemlerin sahipleridir. Belli yaşlarda belli kazanımların olması gerekir. Bu kazanımları oyuncak ile çocuğun dikkatini toplayarak öğretmek, bazı hayat tecrübelerini küçük oyunlardan kendileri çıkarmalarına izin vermek, istedikleri rolü tadıp üzerine yakışanın hangisi olduğuna karar vermelerini sağlayabiliriz. Yetişkin insanlar anlaşma biçimi olarak konuşmayı seçerler. Konuşmak için de kullandıkları araç sözcüklerdir. Çocuklar ise kendini anlatma yolu olarak oyunu seçer. Onların sözcükleri ise oyuncaklarıdır. Oyun ve oyuncak çocuğun dilidir. Dil biz yetişkinler için öğrenme, öğretme yoludur. Duygularımızı karşı tarafa aktarmamıza yardımcı olur. Dili kullanırken seçtiğimiz kelimelere nasıl dikkat ediyorsak oyuncak seçiminde de aynı dikkati ve özeni sergilemeliyiz. Aksi takdirde çocuğa aşılamak istediğimiz davranışları, sağlam kılmak istediğimiz ruh halini bir anda mahvedebiliriz. Örneğin çocuğun yaş ve becerilerinden ne çok alt düzeyde ne de çok üst düzeyde oyuncaklar seçmek çocukta bıkkınlık ya da kaygıya neden olabilir.
4 ve 6 ay arasındaki bebekler, Sigmund Freud’un psikoseksüel gelişim teorisinde oral dönem grubuna girerler. Bu dönemdeki bebekler, biz yetişkinler gibi temel ihtiyaçlarını kendileri karşılayamayacağı için bakıma ihtiyaç duyarlar. Bunlar beslenme, altını temizleme gibi ihtiyaçlardır. Bebek ihtiyaçlarının giderilmesini bekler. Bu süreçte alma davranışını kazanırlar. Üstelik sadece bununla kalmaz. Kendine veren insanlardan verme davranışını da görmüştür. Bu dönemdeki bebeklerin haz aldıkları organ ağızlarıdır. Aynı zamanda Freud bu dönemde yönetimin id’in elinde olduğunu öne sürer. Piaget ‘in bilişsel teorisine göre bu aylar aralığındaki bebekler duyusal motor dönemindedir. Bu dönemdeki bebeklerde nesne sürekliliği henüz oluşmamıştır. Nesne sürekliliği ise bebeğin, görüş alanından çıkan nesnenin yok olduğuna dair bir kanısı olduğundan dolayı o nesneyi arama çabasından yoksun olmasıdır. Aynı zamanda çocuğun bu dönem keşfe açık olduğunu, çevreyi izlediğini, tesadüfen de olsa tecrübe ettiği davranışı tekrarlama eğiliminde olduğunu söyler. Erikson’ un Psikososyal yaklaşımına göre bu yaş grubundaki çocuklar temel güvene karşı güvensizlik adını verdiği dönemdedir. Erikson bu dönem çocuklarının kendi temel ihtiyaçlarını karşılayamamalarından dolayı bunları karşılayan kişi ile bir bağ kurduklarını vurgular. Bu bağın düzgün olmamasının çocukta kaygı, güvensizlik, şüphecilik gibi durumlara yol açabileceğinden bahseder. 4- 6 ay aralığındaki çocuklar keşfetme, anlama , taklit davranışları içindedirler. Bu sebepten dil, bilişsel ve fiziksel gelişimi de desteklemek açısından şarkı çalan, hayvan sesleri çıkartan, ışıklı ve çocuğun ilgisini çekebilecek oyuncaklara ek olarak yürüteçler, dişlik, emzik, çıngırak gibi oyuncaklar da kullanılabilir.
3-4 yaş aralığındaki çocuklar, Freud’a göre anal dönem aralığındadır. Anal dönemdeki çocuklar, yürüme evresini geçmiş dolayısıyla tuvalet eğitimiyle de iyice bağımsızlık kazanmışlardır. Tuvalet eğitimi sırasında çocuk dışkısını tutma gibi eylemlerden haz alma eğiliminde olabilir. Bu dönemdeki yanlış bazı tutumlar ileriki süreçlerde anal ya da kişisel
sorunların nedeni olabilir. Anal dönemde yönetim id’den süperegoya geçer. 3-4 yaş aralığındaki çocuklar Piaget’e göre işlem öncesi dönemdedir. Bu dönemde nesne sürekliliği oluşmuş çocuklar, ortamda bulunmayan bazı nesneler için sembolleştirme yolunu kullanırlar. Ayrıca bu dönemde sözlü şemalar görülmeye başlanır. Çocuk benzer ses çıkaran araçları bir grupta nitelendirmeye başlar. Örnek olarak araba, kamyon, tren gibi araçların hepsi için tek
bir ses çıkarır. Bu dönemde animizin denilen nesnelerin canlı özellikleri varmış gibi düşünme ve egosantrizm de bu dönemde aktif rol oynar. Çocuk onun sevdiği şeyleri bizim de sevdiğimizi düşünür. 3-4 yaş aralığındaki çocuklar Erikson’a göre girişimcilik karşısında suçluluk dönemidir. Elde edilen bağımsızlıkla asıl keşifler başlamıştır. Çocuk oyun oynarken keşfettiği rollerden kendisine uygun olanları düşünmeye başlar. Bu dönemde kendilerine
gösterilen özel ilginin de bir şekilde devam etmesini ister. Eğer ki bu olmazsa çocuk kendini suçlu ve kaygılı hissedebilir. Bu grup düzeyine uygun oyuncaklar, legolar, oyun hamurları, oyuncak bebekler, evcilik eşyaları taklit etme kartları, kendi fotoğrafları ve bir gün yaşadığı şeylerden yaralanarak görsel hikâye oluşturma vs. 8-10 yaş grubu çocuklar ise Freud’a göre latent dönemin içindedir. Bu dönemde ego hızlı biçimde öne çıkar. Bilişsel ve duygusal anlamda gelişme kaydedilir. Nedensellik kurulur. Değerlendirmeler daha gerçekçidir. 8-10 yaş arasındaki çocuklar ise Piaget’e göre somut
işlemsel dönemdedirler. Bu süreçte ise sembolleştirme davranışından mantıksal sürece geçiş yapılır. Şemaların kurulumu artık mantığa dayalı olarak gerçekleştirilir. Akıl yürütme, korunum yasalarını tam olarak kavrayabilme bu dönemde gerçekleşir. 8-10 yaş arasındaki çocuklar, Erik Erikson’ a göre üretkenlik karşısında küçük görülme-aşağılık duygusu dönemindedir. Bu dönem, çocukların okula başlaması ile yeni bir çevreye girmesi demektir. Çocuk yeni çevresi tarafından kendisine verilen öğrencilik, arkadaşlık gibi kimlikleri öğrenmenin yanı sıra yeni bilgiler ve yetenekler de kazanır. Fakat bu durumlar sırasında yeterli takdir görmeyişi ya da kendini yetersiz hissetmesi gibi durumlar kaygıya yol açabilir.
Bu grup düzeyine uygun oyuncaklar zekâ, hafıza, strateji ve belki kelime havuzunu geliştirmeye yardımcı oyuncaklara olabilir. Satranç, scrabble, tabu, hafıza kartları, puzzle vs. Albert Bandura çocukların gözlem ve taklit kullanarak bazı davranışları öğrendiğinden bahseder. Aslında oyun ve oyuncak bu devrede çok önemlidir. Örneğin çocuğun tekrarlamaması gereken davranışı direk çocuğa kızarak ya da uyararak göstermek yerine oyun yoluyla anlatmayı seçebiliriz. Bu durum onu utandırmadan, kaygılandırmadan ve yetersiz hissettirmeden çok daha akılda kalıcı bir çözüm olabilir. Yani oyun ilgi toplama dil, bilişsel yetileri destekleme, motor becerileri arttırmanın yanı sıra öğrenme ve çocuğu duygusal olarak güçlü tutma konusunda en büyük yardımcımızdır.
Düzenleyen: Uzm. Psk. Damla KANKAYA SÜNTEROĞLU
Yazan: Psikolog Buse Sarı