İşte Bu Doktor İndir
Bağımlılığı besleyen en önemli etken keyif verici bir dış unsurun varlığıdır. Yani bir durumu, kişiyi ya da kimyasalı çekici kılan neden, onun bireyi kaygıdan ve gerginlikten uzaklaştırabilme gücü ve keyif verici olmasıdır. Bu durum, bağımlılık geliştirme açısından en yüksek risk grubu olan gençlerin doğal davranış dinamiklerinde daha kolay gözlenebilir. Şöyle ki, genç bir insan doğal gelişim çatışmaları ve bu çatışmalarının neden-sonuç ilişkileriyle uğraşırken genellikle en kestirme ve en zahmetsiz yolu seçer. Çatışmadan doğan gerginlik sırasında gencin keyif aldığı en küçük anlar bile çok kıymetlidir. Psikofizyolojik gelişimde sorun yaşayan gençler ise bu bağlamda savaşmak yerine rahatlıkla hoşnut olmayan durumdan kaçışı seçebilmektedirler. Zaten asıl risk de kaçışın başlamasıyla yargılama gücü zayıflayan gencin ne yöne gideceğinin belirsizleşmesidir. Bir ilginin bağımlılığa dönüşmesi daha çok davranışsal bağımlılıklar ile alkol ya da sigara bağımlılığı için söz konusudur. Madde kullanımında süreç ilginin süreklilik kazanmasından çok kaçış sonucu bağımlılığa itilmek şeklinde gerçekleşir. Soruyu özellikle teknolojik bağımlılık çerçevesinde ele alacak olursak süreç içinde yaşanabilecek durumlar şöyle özetlenebilir: Bağımlılık yaratan unsurun bireyin dikkatini çekmesi Etkileşimin giderek artması ve yaşama yayılması (yaşamın rutini haline gelmesi). Dolayısı ile yaşam kalitesinde düşme Tolerans geliştirme Geri çekilme belirtileri (Faaliyetten ve iletişimden uzaklaşma) Çatışma ve nüksetme Bu genel bileşenler bir ring hattı gibi işler. Birinin başlangıcı diğerinin bitişi olabileceği gibi birinin bitişi diğerinin başlangıcı olabilir. Madde bağımlılığında ise durum biraz daha farklı gelişir. Madde bağımlılığı o maddeye duyulan ihtiyaç sonucu ortaya çıkar ve kullanıcının kişiliği ile yakından ilgilidir. Bilinçli kullanıcılar kullandıkları maddenin yarattığı psikolojik ve fizyolojik etkiyi bildikleri için kullanırlar. Bilinçsiz kullanıcılar ya da madde hakkında daha az bilgiye sahip olanlar ise sorundan kaçmak ve yapay olarak sorunsuz bir yaşam alanı yaratmak amacıyla maddeye yönelirler. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki madde kullanan insanlar birbirlerinden direkt etkilenmekte, bunun temelinde de ortak sosyal problemler yatmaktadır. Bir insanı madde kullanmaya iten başka nedenler de vardır elbette. Üstelik bunlar ergenlik dinamikleri içinde çekicilik unsuru da taşımaktadır. Örneğin maddenin eğlencenin eğlenebilmenin ayrılmaz bir enstrümanı olması, başlı başına bir eğlence paylaşımı olması, grup dinamiğine uyumluluğu göstermenin bir kriteri gibi algılanması, özenti, yasağa karşı gelebilmiş olmanın tatmini ve büyüme göstergesi olarak atıflanması… Bu bilgiler ergenlik döneminin alkol, madde kullanımı ve bağımlılık sorunu bağlamında kritik dönem olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmalara göre 20. yüzyılın ikinci yarısında alkol ve madde kullanımı hem dünyada geniş bir coğrafyaya yayılmış hem de yaşam kültürünü doğrudan etkilemesi nedeniyle geniş bir popülasyona ulaşmıştır. 1992 yılında Amerika Birleşik Devletleri Hukuk departmanı bir rapor yayınlamıştır. Rapora göre dünya ülkelerinde uyuşturucuya başlama yaşı 13-14 civarındadır ( 10 ). Ülkemizde ve Dünya’da son dönemde yapılan çalışmalar başlama yaşının bundan daha küçük yaşlara inmiş ve kullanılan madde yalpazesi daha da genişlemiştir. Mesela Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği’nce yapılan çalışmada İstanbul’un 15 ilçesindeki 43 okulda, 104 sınıfta eğitim gören 3 bin 168 lise-2 öğrencisi araştırılmıştır. Buna göre: Tütün kullanımının 2004 yılında 2001’e göre yüzde 72. 7, alkol kullanımının da yüzde 17. 6 oranında düştüğü, esrar kullanımının ise 2001 yılına göre yüzde 75 artış gösterdiği, Uçucu madde kullanımının yüzde 40. 5, yeşil reçete ile satılan yatıştırıcı hap kullanımının yüzde 15. 8, uyuşturucu hap kullanımının yüzde 184. 6, sentetik hap kullanımının yüzde 287. 5, eroin kullanımının yüzde 100 artış gösterdiği, Madde kullanımının erkeklerde kızlara göre daha yaygın olduğunu ancak son yıllarda kızlarda da artış kaydedildiği, En kolay bulunabilen zararlı maddenin 2001’de uçucu maddeler iken, 2004’te esrar olduğunu, bulunabilirliği en fazla olan maddenin de sentetik hap olan ‘Ecstasy’ olduğu kaydedilmiştir. Küçük açılımlar şeklinde incelenecek olursa özellikle genç insanların bağımlılık kavramı ile nasıl ve nerede karşılaştıkları, nasıl bağımlı oldukları ve kurtulma yolları basit biçimde şöylece ortaya konabilir. Bağımlılık Süreçleri Nasıl Bir Gelişim Gösterir? Günümüz dünyasında alkol, madde ve diğer bağımlılıklar din, dil, ırk farkı gözetmeksizin hızla yayılmaktadır. Artık bağımlılık hem birey hem de toplum düzeyinde büyük yıkımlara yol açan bir insanlık sorunudur. İnsan iletişimde bulunduğu her nesneye bağımlı olabilmektedir. Anne-baba, sevgili, eş, çocuk gibi bir insana, cep telefonu, bilgisayar, araba, internet gibi bir teknolojik araca, alkol, madde, ilaç gibi bir kimyasal maddeye, kumar, kadın, seks gibi zevk unsurlarına bağımlı olabilmektedir. Sonuç itibariyle hangi tür bağımlılık söz konusu olursa olsun birey bir dış unsura aşırı derecede ihtiyaç duyar ve onsuz yapamayacağına inanır. Bağımlı olduğu nesnenin ve olgunun iç dünyasında boşluğunu hissettiği bir duyguyu karşılayacağını, bir yetersizliği ya da sıkıntıyı gidereceğini düşünür. Ayrıca gerçek hayatta başa çıkamayacağını düşündüğü sorunlardan da bu yolla kaçmaya ve kurtulmaya çalışır. İnsandaki duyguları anacak insani duygular doyurabilir. Hiçbir nesne veya olgu duyguları karşılamaya yetemez. Eğer duygular bir nesne veya olguyla doyurulmaya çalışılırsa dipsiz bir kuyu misali duygusal boşluk gitgide derinleşir ve bağımlılık oluşur. Tıbbi manada ise bağımlılık; biyolojik, psikolojik, sosyal, zihinsel ve davranışsal boyutları olan bir rahatsızlıktır. Bağımlılık tedavi edilebilen, ama bağımlılığa yol açan boşluk doldurulmadıkça, sebepler ortadan kaldırılmadıkça nüks eden bir rahatsızlıktır. Bağımlılığın gelişimi; maddenin kullanım süresine, kullananın kişilik özelliklerine, ruh durumuna, beyin gücüne ve alınan maddenin cinsine göre değişir. Her maddenin bağımlılık potansiyeli farklıdır. Bağımlılığa Yatkın Kişilikler Madde bağımlılarının anti-sosyal veya sınır kişilik yapısında olduğuna dair bir yanlış inanç söz konusudur. Araştırmalar da bu yanlışı ortaya koyar mahiyettedir. Araştırmalara göre alkol bağımlılarında anti-sosyal kişilik veya anti-sosyal davranış oranı %30 civarındadır. Klinik tecrübelerimize göre bağımlılık yaşayan bireylerde takıntılı (obsesif) kişilik çok daha yaygındır. Mükemmelliyetçi, titiz, ‘ya hep ya hiç’ modunda yaşayan, aşırı kontrolcü, detaycı kişiliklerde bağımlılık riski daha yüksek. Yaşanan üzücü ve örseleyici olaylar sonrasında sıkıntıları gidermek için alkol ve maddeye baş vurma yaygın bir davranıştır. Bu tip kişiliklerde bu davranış daha çok görülüyor ve genellikle ‘hep’ modelinin kurbanı oluyorlar. Orta karar içme veya sosyal içicilik düzeyinden çok kısa bir süre sonra şişenin dibini getirir hale gelirler. Bağımlı, çekingen kişiliklerde ve sosyal fobikler de toplum içinde cesaretli olabilmek için alkol ve maddeye başvurabiliyorlar. Nitekim sosyal fobide görülen en sık ikinci psikiyatrik bozukluk alkol ve madde bağımlılığıdır. Şizofreni hastaları, depresyonlular, kaygı bozukluğu olanlar da sıkıntıyı azaltmak için alkol alabiliyor ve potansiyel bağımlı durumuna gelebiliyorlar. Bağımlıların Ortak Noktaları Hayatlarının bir döneminde travma olması Madde kullanımı mutlaka bir olayla başlıyor ve genellikle de bir ayrılık öyküsü oluyor Hemen hepsi madde ve alkol kullanımı öncesinde çok başarılı insanlar, işlerini çok iyi yapan, saygın ve mükemmelliyetçi insanlar Hepsinde kontrolsüz cinsel yaşantılar var (madde alımı sırasında) Normalde herkes iradesiyle davranır ve orta noktayı bulur ama onlar yapmakla yapmamak arasında karar vermek yerine ya hep ya hiç diye yaşayan insanlar ve her iki ucu da yaşayabilirler. Her şeyi uçlarda yaşıyorlar Bağımlılık Tıbbi Bir Durumdur Geçen hafta Merve’nin hazin bir şekilde uyuşturucudan ölmesiyle bir uyuşturucu gündemi oluştu. Bu konuyla ilgili yazıları, konuşulanları ve tartışma programlarını izledim. Ancak gördüm ki kimse sorumluluğu üzerine almıyor. Herkes birilerinin ne yapması gerektiğiyle ilgileniyor. Olan tabi ki uyuşturucu bağımlısı gençlere oluyor. Kabul edelim bu konuda toplum olarak yeterli bir bilinç düzeyine sahip değiliz. Gerek toplum gerekse sağlık çalışanlarında uyuşturucu bağımlılarına yönelik gizli bir damgalama söz konusu. Toplum bağımlılığı bir ahlaki bozukluk, sağlık çalışanlarının büyük bir kısmı da iyileşme ihtimali çok zayıf bir rahatsızlık olarak görüyorlar. Aileler “bizi yeterince bilinçlendirmediler, çocuğumuzun bağımlı olduğunu nasıl anlayabiliriz ki” diye yakınıyorlar. İşte bu konuda bilmeniz gerekenler: Uyuşturucu bağımlılığının ahlaki değil tıbbi bir durum olduğunu bilmelisiniz Uyuşturucu bağımlılığında en önemli ihtiyaç sosyal destek ve sahiplenmedir “Benim çocuğum yapmaz” demeyiniz. Biliniz ki uyuşturucu dil, din, ırk, etnisite, kültür, cinsiyet, eğitim seviyesi, meslek, sosyoekonomik durum farkı gözetmez. Çocuğunuz sizinle eskisi gibi temas kurmuyorsa, gece geç gelmeleri sıklaştıysa, evin kurallarını ihlal etmeye başladıysa, öfkeli ve fevriyse, dersleri bozulduysa, okuldan sıkça şikâyet geliyorsa, davranışları pervasızlaştıysa, zayıfladıysa ve bitkin görünüyorsa, mutsuzsa, kötü arkadaş edinmeye başladıysa, gizli telefon görüşmeleri sonrasında dışarı çıkıyorsa, dalgın ve unutkansa mutlaka şüpheleniniz. Uyuşturucunun sadece damardan değil, vücudun birçok bölgesinden alınabildiğini unutmamak gerekir. Sadece kol muayenesiyle uyuşturucu tespiti yapılamaz. Sık sık burnunu çekiyorsa, gözleri kızarıyor ve yaşarıyorsa, bir rahatsızlık olmadığı halde çantasında göz damlası taşıyorsa şüphelenmenizi gerekir. Uyuşturucuyla mücadelede ilk adım çok önemlidir. Uyuşturucu bağımlısı bireylerin bağımlı olduklarını kolayca kabul edeceklerini beklemeyiniz. Eğer çocuğunuzun kullandığından şüpheleniyorsanız veya kullandığını kesin bir şekilde tespit ettiyseniz vakit geçirmeksizin bir psikiyatri uzmanına başvurunuz. Çocuğunuzu tedavi olmaya ikna etmenin yollarını ve tedavi aşamalarını öğreniniz ve kesinlikle bir uzmanla birlikte hareket ediniz. Bağımlılık Yapan Maddeler Ergen ya da yetişkin bir bireyin beyin, beden ve ruh sağlığını tehdit eden bir etmen olarak bağımlılık kavramını incelerken genel olarak bağımlılık yapan maddelerin neler oldukları, nasıl sınıflandırıldıkları, yapıları ve etkilerinden bahsetmek bilgilendirme adına doğru bir adım olacaktır. Tütün Alkol Esrar Antikolinerjikler Atropin, Biperiden Opioidler Doğal: Morfin, kodein Yarı sentetik: Eroin Sentetik: Metadon, Meperidin Sedatif hipnotikler Diazepam, Clonazepam, Lorazepam, Flunitrazepam, Barbitürat, Meprobamat, Fenprobamat Halüsinojenler LSD, Fensiklidin (Melek Tozu), Ecstasy, Meskalin Uyarıcılar (Stimulanlar) Kokain, Amfetamin, Kafein, Efedrin Uçucular ( Benzol, Toluen ,Tiner, Bali ve türevleri ) Bağımlılıkta İlaç Tedavisi Hem fiziksel hem de psikiyatrik tedaviyi kapsar. Madde kullanım bozukluğu olanlarda fiziksel hastalık gelişme riski yüksektir. Mesela kokain ve ekstazi gibi sempatik sistemi aktive eden maddeler kalp ve beyin damar hastalıkları, hipertansiyon riskini artırmakta, hatta yüksek doz alımlarda beyin kanaması ve kalp krizine sebep olabilmektedirler. Alkolün ise karaciğer fonksiyonlarını bozduğu ve karaciğer yetmezliğine sebep olduğu herkesçe bilinen bir durumdur. Haliyle bu tür maddeleri kullanan kişilerde kalp elektrosu, nabız-tansiyon takibi, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri yapılır ve gerekiyorsa ilaç tedavisi başlanır. Eğer yoksunluk belirtileri varsa, kişinin damar yolu açılır, serum ve vitamin takviyesi yapılır. Mesela alkol kesilmesine bağlı deliryum tremens tablosunda kişinin bilincinde oynamalar, hayati fonksiyonlarında tehlikeler görülür. Bu dönemde damar yolunun açılması, solunum desteğinde bulunulması ve özellikle B1 vitamini (tiamin) takviyesi hayat kurtarıcıdır. Eğer B1 vitamini vermekte gecikilirse alkole bağlı kalıcı bunama tablosu gelişebilmektedir. Bu acil girişimle birlikte hastanın psikiyatrik ilaç tedavisi de düzenlenir. Psikiyatrik ilaçlarla kişilinin rahatlaması, sıkıntısının azaltılması, madde alma isteğinin giderilmesi ve madde kullanımı sonrası oluşan depresyon, kaygı bozukluğu, panik, paranoya, uykusuzluk, iştahsızlık gibi durumların ortadan kaldırılması hedeflenir. Antidepresanlar, kaygı giderici ilaçlar, bağımlılığa sebep olan düşünce sistemine etkili ilaçlar biyolojik tedavinde mutlaka olmalıdır. Kişilerin psikiyatrik ve tıbbi değerlendirilmeleri ve tedavilerinin düzenlenmesinin ardından psikolojik ve sosyal desteğe yönelik terapi programlarına geçilir.