DÜŞÜNCELERİMİZLE NE YAPALIM?
Düşünce yapımız ve kapasitemiz anne karnından ölene kadar çeşitli durumlardan etkilenir fakat insanın düşünme hali evrenseldir. Tıpkı nefes almak, idrara çıkmak gibi tüm insanlarda vardır. Milyarlarca yıllık evrimin neticesinde beynimiz bu hale gelmiştir. Kalbimizin, sinir sisteminizin, pankreasımızın bizi hayatta tutmak için evrimleştiği gibi beynimizin de evrimi gereği görevleri vardır.
“Böyle Düşünmemeliyim”
Beynimizin görevleri;, mevcut olayları kategori etmek, geçmişi analiz etmek, geleceğin tahminleriyle ilişkilendirmek, davranışların kazançlarını değerlendirmek, karşımızdaki kişinin niyetini analiz etmek, değerlendirmeler yapmak ve duyu organlarından gelen bilgileri yorumlamak gibi diğer birçok fizyolojik süreci yönetmektir. Ve bu değerlendirmeleri milyarlarca yıldır yapmakta ve her milisaniyede bir yapmaya da devam etmektedir. O yüzden zihnin bu görevi durdurması, hele ki isteyerek durdurması, namümkündür. Tıpkı; “Sakın, yemyeşil bir diş fırçası düşünme!” dediğimizde, zihnimizin hemen yemyeşil bir diş fırçasını düşünmesi gibi, “Bu düşünceyi düşünmemeliyim.” dediğimizde de zihnimiz tam olarak o düşünceyi algılamakta ve o düşünceye odaklanarak üretmeye devam edip bizimle dalga geçmektedir. Aslında zihnimiz doğal yapısına uygun bir şekilde, yapması gerekeni yapmaktadır.
Davranışlar ve Duygular, Zihinden Üretilen Düşüncelerin Eseridir.
Düşüncelerimiz, duygu ve davranışlarımızı ziyadesiyle etkiler. Düşüncelerimizi etkileyen kaynakların neler olduğu ise, apayrı bir konudur: Genetik aktarımlar, kültür, aile içi değerler, ebeveyn tutumları, sosyoekonomik durum, fiziksel gelişim gibi bir çok fakör düşünce yapımızı etkileyen belli başlı etmenlerdir. Domino taşları gibi, bağlam, kültür, algı, düşünce yapısı, dikkat, duygu, davranış, karar ve en nihayetinde hayatımızın tamamı birbiri ile sürekli etkileşim halindedir. Davranışlar ve duygular, zihnimizde üretilen düşüncelerin eseridir. Benzer olayı yaşayan iki farklı kişi, bambaşka düşüncelerinden dolayı farklı duygu ve davranışlarla olayı karşılar. Örneğin; farklı kültürlere, değerlere ve inançlara sahip olan iki kadın düşünelim. Bu kadınlardan birisi Avustralya’da bir kabilede yaşasın, diğeri de Arap ülkelerinin birinde yaşayan Müslüman bir kadın olsun. Olay ise, “Beklenmedik bir anda kadınların evine çiçek gelmesi” olsun. İkisi de bu olayı bambaşka algılar ve birbirinden uçta duygular hissedebilirler. Kabile de yaşayan kadın memnun olabilir, şaşırabilir, kendini beğenilmiş ve sevilmiş hissedebilir. Diğeri ise utanabilir, kızabilir, kendisini aşağılanmış ve utanılacak bir şey yapmış gibi hissedebilir. Ve neticesinde davranışlar da değişir. Birisi güler yüzle çiçeği kabul edip, koklayıp, evinin hoş bir köşesine koyarken, diğeri bağırıp, çiçeği kabul etmeyip, kimliğini inkâr edip, adamın suratına kapıyı kapatabilir. Düşünceler; duygu, davranış ve en nihayetinde hayatımızı en derinden etkilemektedir.
Peki, düşüncelerimizle ne yapalım? Olumlu mu düşünelim? Değiştirelim mi? Mücadele mi edelim? Düşünmemeli miyiz?
- Bu soruları yanıtlandırmadan evvel, bir önceki adımı hatırlatmak gerekir. O da, farkındalıktır. Dünyamız, fark etmeden düşünülen düşünceler ve akıp giden hayatlarla dolu. Gelip giden ama fark edilmeyen duygularla, bırakalım dakikaları, bir ömür bitmektedir. O yüzden önce aklımızdan neler geçtiğini, nasıl duyguların içinden geçtiğimizi, düşüncelerimizin neler olduğunu ve hatta düşüncelerimizin kaynağının neler olabileceğini tanımlamak, yapılması gereken önemli ilk adımdır. Başta da belirtildiği gibi beynimizin yapısı gereği düşünmemek mümkün değildir. Zaten düşünüyoruz ve düşünmeye devam edeceğiz o zaman düşüncelerimizi fark etmek önemlidir.
- İkinci adım ise; Bilişsel Mesafelenme (cognitive distancing) diye bir tanımla açıklanabilir. Bilişsel Davranışçı Terapi’nin kuramcısı Beck’e göre Bilişsel Mesafelenme; düşündüğünüz şeyi tarafsızca fark edip o düşünceye karşı mesafe almak demektir. Yani kişinin düşüncelerini objektif bir şekilde ele alabilmesi ve düşüncelerine gerçek olarak değil, gerçekliğe dair bir hipotez olarak bakmayı öğrenmesi demektedir. Gerçekliğe dair bir hipotez olarak düşüncelere bakıldığa zaman düşüncelere yönelik bir mesafe almış olunur.
Günümüzde hızla kabul gören, “Üçüncü Kuşak” terapi yöntemlerimden olan Kabul ve Kararlılık Terapi yaklaşımında bu durum daha da ayrıntılandırılmıştır. Kabul ve Kararlılık Terapi yaklaşımında; Kapsamlı Mesafe Alma (comprehensive distancing) terimi yer almaktadır. Buna göre; düşünceden bakmak yerine düşünceye bakmak önemlidir. Burada, bağlamına göre düşüncenin değerlendirip işlevselliğine bakılması amaçlanır. Kişi düşüncesinin, bulunan o bağlamda kendisi için sergilemenin yararlı olduğunu fark edip seçimini yapabilir ya da düşüncesinin, yaşadığı duygu ve davranışlarıyla ilgili olduğunu fark edip o anda, o düşünceye her hangi bir yanıt vermeden yaptığı eyleme devam etmeyi seçebilir. Bulunduğu ortama göre değerlendirilme yapılması ve neticesinde yararlılık durumuna göre kişinin seçimlerde bulunması demektir.
Bilişsel Kaynaşma terimi de burada kullanılmaktadır. Buna göre; kişinin bulunduğu durum ve ortamdan bağımsız, geçmiş deneyimleri neticesinde oluşan düşünce yapısıyla aşırı kaynaşarak şimdiki durumu değerlendirmesidir. Kişi eylemlerinin sonuçları ile etkin bir şekilde temas etmekten kaçınır, sorunlar karşısında yeni ve işlevsel çözüm stratejileri belirlemekten kaçınır. Geçmişten getirdiği bilişlerle o kadar kaynaşmıştır ki, yeniye yer yoktur. Örneğin, yakın gelecekte sınav kaygısı yaşamış bir öğrenci düşünelim. Bu kişi önümüzdeki günlerde, yeni başka bir sınava girecektir. Kişi geçmiş zamandaki kaygı verici düşüncelerle aşırı kaynaşırsa, henüz gerçekleşmemiş bu yeni sınava karşı da yoğun bir kaygı hissedebilir ve bu durum sınavdan kaçınmak gibi pekte işlevsel olmayan bir davranışa yol açabilir. Kapsamlı Mesafe Alma tekniğinde amacı; kaynaşılan düşüncenin içerik ve biçimini irdelemek, onunla mücadele etmek veya değiştirmeye çalışmak değildir. Amaç; düşünceyle olan kaynaşmanın (yani bütünleşmenin veya birleşmenin) farkındalık teknikleriyle azaltılarak mesafe alınmasıdır.
İnsanın dil becerilerinin gelişimi ile beyin gelişim birbir ile paraleldir. Bilişsel gelişiminde insan, uyanları tek boyutlu değil de çok boyutlu değerlendirebilme ve çok yönlü ilişkilendirme becerisine sahiptir. Bu oldukça avantajlıdır. Bir nesnenin küçük olduğunu öğrendiğimizde o nesnenin büyük olmadığını söylememize gerek kalmamaktadır. Öğrenme hızlıca gelişir. Beynin çok yönlü ilişkilendirme becerisinin avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır. Bulunduğumuz kültür gibi bağlamsal değişkenlerin etkisi ile bu beceri bizde keyfi çıkarsamalara yol açabilmektedir. Objektiflikten, analitik değerlendirmekten, yargısızlıktan bizi uzaklaştırabilmektedir.
Özetle; düşüncelerimiz mutlak gerçekler değildir. Düşüncelerimiz, gerçek olma ihtimalleri olan birer görüştür. Gerçekliğe dair hipotezlerdir. Ancak bunu fark ettiğimizde düşüncelerimize mesafelenebiliriz. Deneyimin içindeyken mesafe alabiliriz. Hayatımızın istediğimiz yönde ilerlemesini tercih ediyorsak; düşüncelerimizin içeriklerini değiştirmeye çalışmadan, onlarla mücadele etmeden, düşüncelerimizle birlikte olarak ancak düşüncelerimizin bize önerdiği eylemleri sergilemeden yol alabiliriz.
Sevgi ve saygılarımla…
Psikolog
Meltem Şahiner
İlk Nefes Psikoloji ve Atölye Merkezi
Ayvalık