İşte Bu Doktor İndir

Beynimizde Kekremsi Bir Tat: Anksiyete

   Anksiyete bozukluğu, çağımızda pek çok insanı etkileyen yaygın bir hastalık olarak bilinmektedir. Anksiyete bozukluğu, belli alt bozukluklara sahiptir. Bunlar; panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif-kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu ve sosyal fobi olarak sıralanabilir. (Karamustafalıoğlu & Yumrukçal, 2011) Bu çalışmanın konusu tek birine odaklanmak yerine genel hatlarıyla ‘anksiyete bozukluğu’dur. Çünkü görülmektedir ki anksiyete bozukluğunun belirtileri çoğu alt bozuklukta kendisini göstermektedir. Anksiyete bozukluğu, bilişsel ve duygusal olarak belirli zorlanımlara yol açmaktadır. Bu bozukluk, yetişkin bireylerde olduğu kadar genç bireylerde de görülmektedir. (Karamustafalıoğlu & Yumrukçal, 2011) Bu yazının konusunu ise, bilişsel ölçekte olumsuz biliş ve bilişsel çarpıtma; duygusal ölçekte ise duyguların belli edilmekten kaçınılması ve öfke oluşturacaktır.  Bilişsel çarpıtmalar ve olumsuz biliş, anksiyeteye sahip bireylerin hayatlarını oldukça zorlaştırmakta ve bir noktada birbirini takipleyen süreçlere dönüşmektedir. Aynı şekilde duyguların ifade edilmekten kaçınılması ve öfke duygusu da anksiyeteye sahip bireylerde saptanan güçlüklerden (Hacıömeroğlu, Keser, & İnözü, 2018) ikisini oluşturmaktadır. Doğada iç görüye sahip tek canlı olan insanların, anksiyete nedeniyle yaşadıkları bilişsel çarpıtmalar ve olumsuz biliş deneyimleri; bu bireyleri ve bozukluğu anlamada önemli bir kilometre taşıdır. Aynı şekilde, duygusal birer varlık olan insanların duygularını ifade etmede güçlük yaşaması veya öfke gibi yıpratıcı bir duygunun gündelik hayatta sıklıkla belirmesi incelenmesi ve anlaşılması gereken bir diğer başlığı oluşturmaktadır.

  Duygusal ve bilişsel bazı belirtilerle karakterize anksiyete bozukluğu, çocuklarda, (Bögels & Zigterman, 2000) (Watts & Weems, 2006) ergenlerde (Suadiye & Aydın, 2009) (Watts & Weems, 2006)ve yetişkin bireylerde görülebilmektedir. Geçmişte, çocuklarda görülen anksiyete bozukluklarıyla ilişkili araştırmalar yapılmıştır. Bögels tarafından yapılan araştırmaya göre, yaşları ortalama 12 olan anksiyeteli çocuklarda olumsuz bilişe ilişkin emarelere rastlanmıştır. Bu göstergeler, anksiyeteye sahip çocukların diğerlerine oranla kendilerini daha değersiz görmeleri ve tehlikeli durumlarla başa çıkmada kendilerini daha az yetkin görmeleri olarak ortaya konmuştur. (Bögels & Zigterman, 2000) Aynı zamanda anksiyetesi olan çocuklarda sosyal fobi, ayrılık anksiyetesi gibi bilişsel hataların da varlığı ortaya konmuştur. (Bögels & Zigterman, 2000) Bu bulgular, anksiyetenin literatürdeki bilişsel teorisiyle uyuşmaktadır. (Bögels & Zigterman, 2000) Dolayısıyla bu bilgiler yetişkin bireylere projekte edilebilir. Yapılan araştırmaların ışığında şunu söylemek yanlış olmayacaktır; gerek çocuklarda (Watts & Weems, 2006) gerekse yetişkinlerde olumsuz biliş, anksiyetenin bir belirtisi olarak görülmektedir. Olumsuz biliş; kişinin kendisini olay ve durumlarla başa çıkmada diğerlerine oranla daha yetersiz görme, (Suadiye & Aydın, 2009) gerçekleşmesi düşük olasılığa sahip durumların varlığına ilişkin daha fazla ve tekrarlayan bir şekilde düşünme halidir. Buna paralel olarak anksiyetenin, bireylerde tehdit içeren bilgilere daha fazla odaklanmaya yol açtığı da bilinmektedir. (Martinussen & vd., 2019) Bu da, yetişkin bireylerde de bilişsel fonksiyon bozukluklarının yaşandığını kanıtlar niteliktedir. Olumsuz bilişin genel olarak öfkeyle ilgili yol açtığı öngörülebilir. Bilişsel çarpıtmalar da olumsuz bilişle benzer kökene sahip olduğundan, yetişkinler açısından öngörü yapmaya müsaittir. Bilişsel çarpıtmalar; ya hep, ya da hiç tarzı düşünme, zihin okuma, etiketleme, felaketleştirme, olumlu olanı yok sayma ve hissedilen bir duygudan sonuca ulaşma olarak sıralanabilir. (Özdemir, Kocamer Şahin, Elboğa, & Altındağ, 2020)

  Bireyin gerçeğe uygun olmayan düşünceleri gündelik hayatını oldukça zorlaştırmakta ve hem kendisiyle hem sosyal çevresiyle olan ilişkisini negatif yönde etkilemektedir. Bilişsel çarpıtmaların sebep olduğu durumlar arasında öfkeden bahsedilebilir. Gerçeğe ilişkin sağlam bir bilişsel perspektifi olmayan bireyler, durumlara olması gerekenden daha çok öfkelenebilir. Hâlbuki öfke de tıpkı mutluluk, üzüntü gibi bir duygudur ve öfkeyle başa çıkma uzmanlarının söylediği gibi ‘anlık ve geçicidir’.  Anksiyetenin bir türü olan sosyal fobi bozukluğu incelendiğinde ise, olumlu emosyonel durumların hastalığın iyileştirilmesinde önemli bir rol oynadığı görülmüştür. (Taylor, Pearlstein, & Stein, 2017) Bu bilgiden yola çıkıldığında öfke gibi negatif bir emosyonun anksiyete seviyesini kötüleştirebileceği ve iyileşme sürecini sekteye uğratabileceği sonucuna varılabilir.

  Duyguların gerektiği yerde ve şekilde ifade edilememesi pek çok psikolojik bozukluğun temelini oluşturduğu bilinen bir gerçektir. Çeşitli araştırmalarda belirtildiği üzere duyguların ifadesinde zorlanma anksiyete belirtileri arasındaki yer almaktadır. (Bakar Kahraman & Kızılay Çankaya, 2020) Örneğin yalnızca anksiyete bozukluğunda değil, kendine zarar verme davranışının (KZVD) görüldüğü sınırda kişilik bozukluğunda da duyguların ifade edilememesinin, KZDV’yi yordadığı düşünülmektedir. (Bakar Kahraman & Kızılay Çankaya, 2020) Duygusal birer canlı olan insanlar, hissettiklerini ifade edemediklerinde kendilerini dünyaya karşı tek başına, savunmasız ve en nihayetinde öfkeli hissedebilirler. Anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerde görülen duyguların ifadesindeki güçlük durumu bilişsel bozuklulardan da ileri gelebilmektedir. (Hisli Şahin, Durak Batıgün, & Uzun, 2011) Bu varsayım, daha önceki literatürle örtüşmektedir. Anksiyete bozukluğuna sahip bireylerin olumsuz bilişleri ve bilişsel çarpıtmalar söz konusu olduğunda bunun sadık bir takipçisi olan öfke de kendini göstermektedir. Örneğin, kalabalık bir partide ‘güzel’ görünmediğini düşündüğü için kimsenin onun yanına gelip iletişim kurmayacağını düşünen bir kişinin öfkesi, bilişsel çarpıtmasından ileri gelmektedir. Tersten düşünüldüğünde de kendini genel olarak öfkeli hisseden aynı kişi, bu duygu ve düşüncesinden dolayı bilişsel çarpıtmaya giderek kimsenin onunla iletişim kurmak istemeyeceğini düşünebilir. Bu da, bilişsel çarpıtmanın bir çeşidi olan ‘hissedilen bir duygudan yola çıkma’ olarak tanımlanabilir. Görüldüğü üzere bu iki bilişsel ve iki duygusal bileşenler arasında ‘tavuk-yumurta’ ilişkisine benzer bir ilişki söz konusudur. Her biri bir diğerinin tetikleyicisi olabildiği gibi sonucu da olabilmektedir.

  Anksiyete bozukluğu, bilişsel açıdan genel bir incelemeye tabi tutulduğunda kişinin karşılaştığı tehlikeleri değerlendirmesini çarpıtabilecek tutumlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. (Gerrig & Zimbardo, 2018) Bu düzenli olmayan algılama da bizi bilişsel çarpıtmalara ve olumsuz bilişe götürmektedir. Bu açıdan ele alındığında, savunulan düşüncenin literatürle uyumlu olduğu sonucuna varılabilir. Benzer şekilde, literatürün daha önceden ortaya koyduğu anksiyete bozukluklarında öfke duygusunun ön plana çıkması (Hacıömeroğlu, Keser, & İnözü, 2018) ve anksiyete de dahil olmak üzere pek çok psikolojik bozukluğun temelinde duyguların ifade edilmesinde yaşanan zorluğun daha önceki araştırmalarda ortaya konması, bu yazıda ele alınan ‘duyguların ifade edilmesindeki zorluk ve öfke duygusunun’ anksiyete için belirleyici olduğunu doğrular niteliktedir. Hipotezimizin bilişsel ve duygusal bağlamda anksiyete bozukluğundaki belirti ve duygularla uyumlu olduğu söylenebilir. Buna karşıt olarak literatürde anksiyetenin bilişsel fonksiyon bozukluklarına yol açmadığına dair çalışmalar da mevcuttur. (Martinussen & vd., 2019) Martinussen ve arkadaşlarının yürüttüğü çalışmada, anksiyetenin belli durumlarda bilişsel performans açısından yararlı bile olabileceği belirtmiştir. (Martinussen & vd., 2019) Ancak bu çalışma, ileri yaşlardaki depresyon hastalarıyla birlikte ve ağırlıklı olarak bilişin ‘bellek’ fonksiyonunu ölçmek amacıyla yapılmıştır. Söz konusu araştırmada anksiyete, komorbidite olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla, bizim hipotezimizi yanlışlaması için çok sağlam bir temel oluşturmamaktadır. Anksiyetenin bilişsel çarpıtma ve olumsuz bilişle ilişkilendirilerek bir araştırma yapılması, hipotezimize karşı çıkmak adına daha uygun gözükmektedir.

  Anksiyete bozukluğunda karşılaşılan; bilişsel çarpıtmalar, olumsuz biliş, öfke ve duyguların ifade edilmesindeki zorluk bileşenleri, birbirleriyle önemli bir etkileşime girerek bu rahatsızlığın önemli taraflarından birini oluşturmaktadır. Bireyi gerek emosyonel gerekse kognitif olarak aşağı çeken anksiyete bozukluğu her ne kadar tüm insanların hayatı boyunca yaşadığı bir psikolojik durum olsa da gündelik hayatı ve bireyin günlük etkinliğini etkiler boyutta olması açısından kaygı vericidir. Bu sebeple, anksiyetenin sebep ve sonuçlarının anlaşılması adına incelenmesi oldukça mühimdir. Anksiyete, bireyin herhangi bir yaşında ortaya çıkabilir ve onun hayat kalitesini önemli bir ölçüde olumsuz olarak etkileyebilir. Hangi yaşta görülürse görülsün anksiyete benzer belirtilerle karakterize bir bozukluktur ve bilişsel ve duygusal açıdan benzer problemlere yol açmaktadır. Anksiyetesi olan bireylere nasıl yaklaşılması gerektiği sorusunun cevaplanması gerekliliği bu dört bileşenin ayrıntılı bir şekilde gerek tek başlarına gerekse de diğer durumlarla ilişkileri bağlamında araştırılmasını kaçınılmaz ve zaruri kılmaktadır. Anksiyete bozukluğunun tüm yönleriyle iyi bir şekilde analizinin yapılması anksiyete hastaları için hayati bir değere sahiptir.

 

KAYNAKÇA

Bakar Kahraman, B., & Kızılay Çankaya, P. (2020). Kendine zarar verme davranışı olan erişkinlerde çocukluk çağı travmaları, duygu düzenleme güçlüğü ve başa çıkma tutumları. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 21(4), 349-358.

Bögels, S. M., & Zigterman, D. (2000). Dysfunctional Cognitions in Children with Social Phobia, Separation Anxiety Disorder, and Generalized Anxiety Disorder. Journal of Abnormal Child Psychology, 28(2), 205-211.

Gerrig, R. J., & Zimbardo, P. G. (2018). Psikoloji ve Yaşam - Psikolojiye Giriş-. Nobel Akademik Yayıncılık .

Hacıömeroğlu, A. B., Keser, E., & İnözü, M. (2018). Farklı psikopatolojilerde duyguların rolü: Tiksinme,öfke,suçluluk ve anksiyete. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 19(1), 13-19.

Hisli Şahin, N., Durak Batıgün, A., & Uzun, C. (2011). Anksiyete bozukluğu: Kişilerarası tarz, kendilik algısı ve öfke açısından bir değerlendirme. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12, 107-113.

Karamustafalıoğlu, O., & Yumrukçal, H. (2011). Depresyon ve anksiyete bozuklukları. Şişli Etfal Hastanesi Tıp Bülteni, 45(2), 65-73.

Martinussen, L. J., & vd. (2019). The effect of anxiety on cognition in older adult inpatients with depression: results from a multicenter observational study. Heliyon, 5, 1-7.

Özdemir, N., Kocamer Şahin, Ş., Elboğa, G., & Altındağ, A. (2020). Yaygın anksiyete bozukluğunda bilişsel çarpıtmaların tedaviye uyuma etkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 21(4), 380-386.

Suadiye, Y., & Aydın, A. (2009). Anksiyete Bozukluðu Olan Ergenlerde Bilişsel Hatalar. Klinik Psikiyatri, 12, 172-179.

Taylor, C. T., Pearlstein, S. L., & Stein, M. B. (2017). The affective tie that binds: Examining the contribution of positive emotions and anxiety to relationship formation in social anxiety disorder. Journal of Anxiety Disorders, 49, 21-30.

Watts, S. E., & Weems, C. F. (2006). Associations Among Selective Attention, Memory Bias, Cognitive Errors and Symptoms of Anxiety in Youth. J Abnorm Child Psychol, 34, 841-852.