Zihnimiz, duygularımız ve düşüncelerimiz bir bütünsellik içinde akıştadır. Aynı zamanda çevremizde olup bitenlerle de sürekli bir etkileşim içinde olan varlığımız sonsuz bir alma-verme halindedir. Bu halde bedensel varlığımızın, düşünce ve duygularımızın dış dünyadan gelenlerle olan etkileşiminde akışı bozan yaşantıların gerçekleşmesi halinde bedenimizle olan temasımız da bozulur ve bedenimizin bazı tepkiler verdiğini deneyimleriz. Bu tepkiler bedenimizde sıklıkla nefes alma-verme dengesinin bozulması, kalp atımının değişmesi, uyuşma-karıncalanmalardan başlayarak kronik hastalıklar; astım, gastrit, ülser vb., kronik ağrılar; fibromiyalji, migren vb. yeme bozuklukları; anoreksiya nevroza, blumia nevroza vb., allerjik reaksiyonlar; egzama, akne vb. kadar bedensel tepkilere yönlendirebilir.
Bedenimiz anlık ya da süreçlik tepkileri verirken sorunun ne olduğunu anlaması çok kolay olmayabilir. Hatta çoğumuz bu tepkilerin yani semptomların geçmesine yöneliriz; boyun ağrılarımızda hemen ağrı kesiciye yönelmek, yeme ataklarımızı yalnızca kendimize yemeyi yasaklayarak önüne geçmeye çalışmak gibi. Bu müdahaleler anlık kurtarıcı gibi görünmesine karşın bir süre sonra bu tepkilerin\semptomların geri geldiğini gözlemleriz. Çünkü bedenimiz olup bitenlerin kendimizle ve dış dünyayla kurduğumuz bağda olup bitenlere karşı tepki oluşturmaya buna neden olanı fark edip sağlıklı biçimde karşılayana kadar devam eder. Gestalt Terapi' nin dediği gibi karşılanmamış her ihtiyaç şimdi ve buradaya gelmeyi sürdürür, ta ki biz ona sağlıklı biçimde temas edene kadar.
Bedenimizle olan bağımızı ne koparır ya da sağlıksız hale getirir diye baktığımızda Gestalt Terapi yaklaşımının temas döngüsü kavramından söz etmek yerinde olacaktır. Perls ve arkadaşları bireylerin varoluşlarının homeostatisi (dengelenme) sağlamak olduğunu bunun da şimdi ve burada beliren ihtiyaçların farkedilip karşılanması ile mümkün olduğunu savunur. Karşılanmayan ve biriken ihtiyaçların psikolojik sorunlara yol açacağı düşünülür. Temas döngüsü ihtiyacın duyumsanmasıyla başlar ve geri çekilmeyle sona erer. Bu başlangıç ve bitişin arasında bazı aşamalar vardır. Bu aşamalar şöyle bir döngü oluşturur; duyum, farkındalık, harekete geçme, hareket, temas, doyum, geri çekilme.
Ancak temas döngüsünde bazı aşamalarda takılmaların yaşandığı ve ihtiyacın sağlıklı karşılanamadığı durumlar gerçekleşebilir. Bu bazılarımız için hayatın geneline yansıyan, bazılarımız için yakın ilişkilerde ortaya çıkan şekillerde meydana gelebilir. Yaşamın geneline yayılan bir engellenme, karşılanmama hali var ise bu bireyin nevrotik ya da duygusal sorunlar yaşayan birisi olduğunu gösterir. Hepsinin ortak yanı ise sağlıklı karşılanamayan, bu döngüde bir yerde tıkanan her ihtiyaç tekrar tekrar karşılanma yolları arar. Bu yol en somut varlığımız olan bedende yarattığı etkilerle de yaşanır. Nasıl ki hızlı bir koşu sonrasında nefesimiz kendisini dengeleyene kadar hızlanıp kalp atımımız artıyorsa stresle geçirdiğimiz bir sürede de bedenimizin bazı tepkiler verdiğini görürüz. Her ne yaşıyor olursak olalım bedenimiz de oradadır, ve yaşananı alıp buna bir cevap verir. Bu cevabın rahatsızlıklar olması ise önemli bir ipucudur aslında.
Temas döngüsünün ilki olan duyum aşamasında tıkanma bedenimizle olan bağımızın kopması halidir. Açlık, tokluk, acı, öfke, mutluluk gibi duygu ve duyumları alıp vermeye karşı duyarsızlaşma (desensetizasyon) yaratır. Kendinizi donakalma ya da uyuşma halinde hissettiğiniz oldu mu hiç? Ya da genel olarak sizin için açlık önemli değil midir, peki tam tersi hiç aç olmadığınız halde yemek yediğinizi farkeder misiniz? Bu aşamada takılma bedeninizin aslında ihtiyaç duyduğu şeyi değil de onu uyuşturacak olanın verildiği yerdir. Alkol bağımlılığı, yeme bozuklukları bu aşamada takılmanın bir sonucudur. Belki burada bedeninizin neye ihtiyacı olduğundan sizi koparan, ona karşı duyarsızlaştıranın ne olduğunu görmek mümkündür. Ya da hangi ihtiyacınızı bedeninize yönlendiriyor olabilirsiniz?
Farkındalık aşamasında takılmak ise şimdi ve burada neye ihtiyaç duyduğunuzu, çevrenizden nelerin geldiğini ayırt edememektir. Bu aşamada takılma yaşamak saptırma yani kişinin çevresinden gelen mesajların kendisine yönelmesine engel olacak biçimde farklı bir şeye yönelmesi haline neden olur. Bir tür jammer yani sinyal bozucu gibi bir ilişkilenme biçimi oluşturur. Doğal bir alışverişten farklı bir yöne yönelen ihtiyaç diğeri ile olan paylaşımı koparır.
Harekete geçme aşamasında takılma ise kişinin seçim, karar alma, sorumluluk almayı kapattığı için kişi çevreden gelen her şeyi özümsemeden, içselleştirmeden yuttuğu içe alma halindedir. Bu aşamada takılmanın bedensel yansımaları kişinin özümsemeden yuttuklarının yarattığı ağırlığı, yükü bedensel olarak da duyumsamasına neden olabilecek mide rahatsızlıkları, verilemeyen kilolar, ağırlık ve yorgunluk hissetme, nefes alma güçlükleri şeklinde tezahür edebilir.
Hareket aşamasında takılma kişinin ihtiyacının ne olduğu ile ne yaptığı arasında farklılıktan doğan bir boşluk yaratır. Giderilmeyen ihtiyacın şimdi ve buradaya gelmesi ise ancak başkasına yansıtma yapılarak başkasına yönlendirilir. Birey kendiliğinin kabul etmediği parçalarını karşısındakine atfeder. Karşınızdaki kişinin sizi sevmediğine dair düşünceniz belki bir sezgi değil de sizin yansıtmanız olabilir. Ya da "Bunu yaptığım için bana öfkelenecek" dediğinizde sizdeki öfkeyi diğerine vermek istiyor olabilirsiniz. Burada belki de nasıl insanları ya da grupları sevmediğiniz, öfke duyduğunuza bakarak kendinizde neyi kabul etmeniz gerektiğini görebilirsiniz.
Temas aşamasında yaşanan takılma birey geri döndürme yaparak ihtiyacını karşılamak adına dışa yönelmesi gereken enerjiyi kendisine yöneltir. Tırnak yeme, biriyle konuşurken yumruğunuzu sıkma, üzgün bir yüz ifadesiyle karşınızdakine bakma gibi eleştirilme, dışlanma, sevilmeme gibi düşüncelerden dolayı şimdi ve burada kendisinde olanları dışarıya vermeden kendisine toplar. Oysa ihtiyacın sağlıklı karşılanması için enerjinin dışa yönelmesi, alışveriş içinde olunması gerekir.
Doyum aşamasında takılmada kişi çevresinde olanlarla ilişki içinde değil de kendisini gözlemleme olan kendini seyretme yaşamasına neden olur. Kişi deneyimin içinde temas anının yoğunluğunu yaşamaktansa bunu yaşarken kendisini gözlemler haldedir. Bu halde iken anlamlı bir ilişki kurmaktan ziyade sürekli devam eden bir kontrol etme duygusu hakimdir. Rahatlama, doğallık, kendiliğindenliğin mümkün olmadığı bu durumlarda kişi olduğu halinin görülmesini değersizliğinin görülmesi olarak yorumlar.
Geri çekilme aşaması bir ihtiyacın doyurulması ile ortadan kalkması ve bu ihtiyaç yeniden belirginleşinceye kadar ondan uzaklaşılmasını kapsar. Bu aşamada takılma yaşayan bireylerin iç içe geçme yani diğeri ya da çevre ile sınırın kalmaması halini deneyimler. Ben ve sen ayrımı olmadığında kişiler ilişki kurdukları şeyin (birisi, bir nesne, süreç vb.) içinde kendilerini kaybederler. Tükenme, yorgunluk, bitkinlik gibi duyumsamalara neden olan bu durumda işkoliklik, kayıpları uzun bir süre atlatamama, biriktirme gibi belirtiler yaşayabilir.
Bedenimiz bizimle kendi dilinde konuşur. Şimdi ve buradada deneyimlediğimiz her şeyin içindedir. Bu nedenle ona farkındalıkla kulak vermek, aslında ne söylediğini duymak, fark etmek hayatla ilgili tıkandığınız, çözülemeyen meselelerin biriktiği, neye ihtiyacımız olduğuna dair önemli bir adım sağlayacaktır.