AYRILMA ANKSİYETESİ
Ayrılma anksiyetesi veya ayrılma kaygısı bozukluğu, bireyin gelişim sürecine uygun olmayan,
bakım vereninden (anne, baba, bakıcı vs.) ayrılması sonucu yaşadığı yoğun stres ve korkudur.
Birey kendini bakım veren kişiden yani konfor alanından ayrılmaya hazır hissetmediği için
sürekli olarak kaygı yaşamaktadır. Kişi kendisinin bağlandığı kişiden ayrılmasına sebep
olabilecek olasılıkları sık sık düşünür bu konuda endişe hisseder. Köküne baktığımızda ise
birey kendini tek olmaya yani tek kişi olmaya hazır hissetmiyor olabilir.
Bununla beraber kişide yetersizlik hissi baş gösterir. Bağlandığı kişi olmadığı zaman hayatını
onsuz maddi manevi veya zihinsel davransışsal olarak sürdüremeyeceğini düşünmektedir.
Bireyler yaşadıkları bu duygu durumlarını düşünce ve davranışlarında net bir şekilde gösterip
ifade edebilirler. Örneğin; ‘onsuz nefes alamıyorum, sanki göğsümde bir yumru hissi var, her
şey kötü olacak’ gibi cümlelerle duygularını yansıtmaya çalışırlar.
Ayrılma kaygısı bozukluğunun bazı belirtileri;
-Kişi evden veya bakım verenden ayrılmayı deneyimlediği zaman stres yaşar
-Kişi ayrılma korkusundan dolayı gün içindeki sorumluluklarını ve görevlerini yerine
getirmekten kaçınabilir. Örneğin; okul, iş, sosyal aktivite gibi durumlarda gitmeyi reddeder.
-Bakım vereninden uzakta olduğu zaman onunda yanında olmasını içten içe istemektedir.
-Birey bağlandığı kişiden ayrılma durumunda kaldığı zaman ya da bunu düşündüğü zaman
bazı fiziksel semptomlar gösterebilir. Örneğin; baş ağrısı karın ağrısı, kusma, mide bulantısı.
SEMBİYOTİK İLİŞKİ
Sembiyotik ilişki tanım itibariyle ‘kişinin başkalarının, yaşama enerjisi, kişiliği, statüsü
sayesinde yaşaması ve onsuz olamaması durumu’ olarak nitelendirilebilir.
Bu tip ilişkilerde bir taraf hep verir, öbür taraf ise sadece alır. Birey karşısındaki kişinin
ihtiyaçlarını, isteklerini, taleplerini, duygularını ve beklentilerini sürekli olarak düşünür ama
kendi ihtiyaçlarını görmez. Kendi beklenti, istek ve duygularını sürekli olarak erteleme
eğilimindedir. Öncelik kişinin kendisi değil karşıdaki olmaya başlar.
Bu ilişki ebeveyn ve çocuk ilişkisinde görülmektedir. Anne çocuğa karşı aşırı koruyucu bir
tutum sergilemektedir. Kendisinden çok çocuğunun isteklerine önem verir ve bu noktada
anne aslında kendi sorunlarını ve isteklerini unutmuş olur, kendisini çocuğa adayan anne
çocuktan kopmak istemeyebilir aynı zamanda çocukta anneye bağımlı olabilir.
Çocuk bir süre sonra kendisini annenin yerine koyar ve anneyi iyi hissettirmek ister ve bu
noktada çarpık bir ilişki olabilir.
Bu bağımlı ilişkilerde yetişkin örüntüsüne rastlanmaz. Çocuğun bireyselleşmesine fırsat
verilmeyen bir ilişkide buna bağlı olarak bazı olumsuz faktörlere rastlanmaktadır. Yalnız ve
tek kişi olmaya hazır hissetmeyen bir kişi bireyselleşme konusunda gelişimine engel
olabilecek sorunlarla karşılaşabilir. Anne tarafından yetki verilmeyen birey kendi başına
yapabileceklerinin farkında değildir. Bu da kişiye yetersizlik ve başarısızlık uyandırır. Bu
durum sebebiyle kişinin baş etme becerisi gelişmediği için yaşadığı herhangi bir zorlukta
kaygı düzeyi artabilir.