Bugüne kadar aşılanarak neyi başarıyoruz ve bu nasıl başarılıyor sorularının cevabı için hazırlanan yazılarda benim gördüğüm hep tıbbi terimler kullanılmış. Bu kez farklı bir yol izleyerek biraz da benzetme kullanarak anlatmaya çabaladım. Umarım başarmışımdır.
Vücudumuzu bir ülke olarak düşünelim, mikropları da o ülkeye saldırmaya çalışan düşmanlar. Ülkemizin ordusunu da vücudumuzun bağışıklık sistemi. Bir ülkeye bir düşman saldırdığında tüm ordu bu saldıran düşmanı kovalamaya, ülkeye girişine engel olmaya ve hatta onları yok etmeye çalışır. Vücudumuz bir mikrop ile karşılaştığında vücudumuzun bağışıklık sistemi de aynı şekilde savunmaya geçer. Öncelikle amacı mikrobun vücuda girmesine engel olmaktır (ordunun düşmanın sınırı geçmesine engel olması gibi) bu birinci savunma mekanizmamızdır. Ama mikrop güçlü ise bazen bu aşama başarılamaz ve mikrop vücuda girer (düşmanın sınırı geçip ülkemize girmesi gibi).
Eğer mikrop vücuda girdi ise bu defa bağışıklık sistemimiz giren mikrobun çoğalmasına ve bizi hasta etmesine engel olmaya çalışır (düşmanın yok edilmesi gibi). Vücudumuza girmeye çalışan mikropların bizi hasta edip etmeyeceği birçok faktöre bağlı. Eğer mikrop çok güçlü bir mikrop ise bağışıklık sisteminin gücünü aşar. Söz konusu mikrop vücudumuza girmeyi başarır ve bizi hasta eder. Bağışıklık sistemimiz vücudumuza girmeye çalışan mikrop ya da benzeri ile daha önce karşılaştı ise onu tanır ve hemen yok eder. Buna o mikroba karşı vücudun özgün bağışıklığı denir. Özgün bağışıklık ya hastalığın geçirilmesi ile ya da aşılama ile sağlanabilir.
Bir ülkeye düşmanın girmeye çalıştığını düşünelim. Bu düşman benim ülkemden çok daha güçlü olsun ve bu düşman ülkeme ve orduma çok yabancı ve hiçbir fikrimin olmadığı bir düşman olsun. Benim ordumu yenme ihtimali çok yüksek olsun. Ve ben ordumu ne kadar çalıştırırsam çalıştırayım bu orduyu yenemeyeceğimi bileyim. Böyle güçlü bir düşman hakkında benim ordumun daha önceden bilgisi olur ise, bu düşmanın taktiklerini bilirsem ve bu düşmanın zayıf noktalarını bilirsem ben ordumu bu düşman hakkında bilgilendiririm. Ve ordumu bu düşmana yönelik bire bir hazırlarım. Böylece ordum o düşman ülkeye geldiğinde ne yapacağını çok iyi bilir ve usta taktiklerle düşmanı yener. Yani ordumu düşmana karşı önceden aşılamış olurum.
O zaman aşı nedir?
Aşı tam olarak bu noktada tanımlamak gerekir ise vücuduma girme ihtimali olan mikrop hakkında vücuduma bilgi vermektir. Bunu yaparken öncelikle bilim insanları mikrobu araştırır ve tanır, sonra mikrobun zayıf taraflarını ve benim vücudumun onu yenmekte kullanacağı taraflarını tanır. Sonra o mikrobun zayıflatılmış hali, bazen mikrobun kendisi değil bir ürünü (toksini) bizi hasta etmeyecek ama bağışıklık sistemine de o mikrobu tanımasını sağlayacak şekilde vücuda verilir. Böylece bağışıklık sistemi bu zayıflatılmış mikrop hakkında bilgi sahibi olur. Onun zayıf noktalarını tanır ve bunları asla unutmaz, hafızasına alır. Bir gün mikrobun kendisi vücudumla karşılaştığında hemen o hafıza devreye girer. Evet ben bu mikrobu tanıyorum, zaten elimde de daha önceden ürettiğim silahlarım var der ve hemen onları mikroba göndererek ortadan kaldırır. Böylece o mikrop beni hasta edemez.
Her mikrobun aşısı yoktur sadece çok güçlü olan ve bizi öldürme ihtimali yüksek olan ya da toplum sağlığına zarar veren mikropların aşısı vardır.
Her mikroba karşı aşı var mıdır?
Bazen aileler çok fazla sayıda aşı olduğunu ve bebeklerine çok fazla sayıda aşı yapıldığını düşünürler. Oysa bizi hasta eden o kadar çok mikrop var ki. Milyonlarca. Bilim her mikroba karşı aşı üretmekle uğraşmaz. Sadece bize zarar verme potansiyeli yüksek olan mikroplara aşı üretmeye çalışır.
Örnek vermek gerekir ise altıncı hastalık ta, kızamık ta çocuklarda görülen ateşli ve döküntülü hastalıklardır. Altıncı hastalığın aşısı yoktur ve bilim hiçbir zaman bu mikroba aşı üretme çabasına girmemiştir. Çünkü bilim bilir ki bir çocuğun bağışıklık sistemi altıncı hastalığı yener ve ona zarar vermeden vücuttan bu mikrobu kovar. Kızamık mikrobunun aşısı vardır çünkü her çocuğun bağışıklık sistemi kızamık mikrobunu yenmeyi başaramaz. Kızamık mikrobu bazı çocuklarda ölümle sonuçlanabilen ağır zatürrelere ya da ensafelit (beyin iltihabı) adı verilen çocuğun konuşmasını, yürümesini gelişimini engelleyen sekellere sebep olabilecek durumlara neden olabilir. Bu nedenle bilim kızamık mikrobuna karşı aşı üretmeye çalışmıştır ve bunu başarmıştır.
Neden çocuklar için çok aşı var?
Bir insanın bağışıklık sistemini güçlendiren en doğal yol kişinin doğal yollar ile mikroplar ile karşılaşması ve o hastalığı geçirmesidir. Böylece bağışıklık sistemi o mikrobu tanır ve kişinin tekrar geçirmesine engel olur. Çünkü benim ordum o mikrobu daha önce tanımıştır ve o mikrobun zayıf taraflarını bilir ve elinde önceden o mikroba özgün olarak ürettiği silahları vardır(özgün bağışıklık). Su çiçeği geçiren bir insanın tekrar suçiçeği olmaması gibi.
Bu nedenle bir yetişkin büyüme sırasında birçok mikropla karşılaşmıştır ve bağışıklık sistemi güçlüdür.
Oysa bir bebek doğduğunda anne karnında hiçbir mikrop ile karşılaşmadığı için bağışıklık sistemi çok zayıftır. Bebek mikroplarla karşılaştık ça bağışıklığı gelişir ve güçlenir. Bebeğin ya da çocuğun yaşı ne kadar küçük se bağışıklığı o kadar zayıftır.
Aynı zamanda bir mikrobun bir çocuğa zarar verme ihtimali bir yetişkinden çok daha fazladır. Çünkü söz konusu mikroptan bir hücre bile zarar gör se büyümekte olan bir vücut için yetişkinlik döneminde bu çok sayıda hasar görmüş hücre demektir. Çünkü bizler büyürken hücrelerimiz bölünerek çoğalır sayısı artar. Bir hücre zarar gördüğünde çok sayıda hücreye mal olur. Oysa bir yetişkinin bir hücresi zarar gör se bile o tek hücre olarak kalır.
Mikropların öldürme ihtimali çocuklarda yetişkinlere göre daha fazladır.
Hatırlayın anneannelerinizden ya da babaannelerinizden şöyle cümleler duymuşsunuzdur. 6 doğumu olmuş ama ikisi yaşamış, 8 doğumu olmuş 4’ü yaşamış. Bu dönem Türkiye’de çocukların aşılanmadığı dönemdir. Örnek benim anneannemin 6 doğumu olmuş 2’si yaşamış. 3 çocuğu tifonun neden olduğu ishalden ölmüş. Yani tam olarak ‘’ölen ölür kalan sağlar bizimdir’’.
E eskiden aşı mı vardı. Anneannelerimiz babaannelerimiz zamanında aşı yoktu. Onlar da yaşadı. Cümlesi çok kötü bir cümle çünkü ‘’ölü çocuklar konuşamaz’’. Anneannemin ölen 3 çocuğunun keşke tifo aşısı olsaydı da ölmeseydik deme şansı hiçbir zaman olamaz.
Aşı sadece kişinin kendisi için mi önemli?
Hayır. Aşılar aynı zamanda toplum bağışıklığı da oluşturur. Öncelikle uygulandığı kişiyi hastalıktan korur ancak hastalıktan korunan aşılı birey mikrobu diğer kişilere bulaştıramayacağı için etrafındaki sağlıklı bireyleri de korumuş olur.
Şöyle düşünün Covid 19 mikrobu için önce sağlık çalışanları aşılandı. Burada amaç riskleri yüksek olduğu için sağlık çalışanlarını korumaktı bu da doğru. Ama ben hasta olmazsam etrafıma da mikrobu bulaştıramam bunu unutmayın. Yani burada amaç sadece beni korumak değildi toplumu da korumaktır. Covid 19 pandemisi başladığında sağlık çalışanı sevdikleriniz sizinle teması kesti çünkü mikrobu bulaştırma ihtimali en yüksek gruptu. Onları önce aşlamak aynı zamanda sizleri de korumaktı.
Aşılar nasıl hazırlanır?
Öncelikle mikrop laboratuvar ortamına araştırılır ve zayıf noktaları bulunmaya çalışılır. Bizim bağışıklık sistemimizin onu yenmede kullandığı silahlar düşünülür. Buna göre de tanıdığımız mikrop bizde hastalık yapmayacak ama bağışıklık sistemimizin de tanıyacağı şekilde zayıflatılır. Hazırlanan bu ilk aşının güvenilirliği ve etkinliği bilinmez.
Bunu öğrenmek amacı ile birinci aşama da hayvanlarda kullanılır. Bu aşamaya faz 1 denir. Üretilen aşı mikro dozlar halinde uygulanır. Etkinliği, güvenilirliği, yan etkileri gözlemlenir
Bir sonraki aşama faz 2’dir. Bu kez az sayıdaki gönüllü insanlara uygulanır. Faz 2’nin temel amacı güvenilirliktir. Dikkat ederseniz aşının etkinliğinden önce güvenilirliğine bakılır. Tıpta şöyle bir kural vardır. Hipokrat’ın cümlesidir “önce zarar verme”. Unutmayın aşılar sağlıklı bireylere uygulanır. Eğer benim uyguladığım aşı sağlıklı bireye zarar verecekse amacımın dışına çıkarım. Bu nedenle aşılar hazırlanırken etkinliğinden önce güvenilirliğine bakılmakta. Güvenli değilse etkin bile olsa o çalışma devam etmez.
Bundan sonraki aşama Faz 3′tür. Geniş popülasyona uygulanır bu aşamada hem güvenilirlik hem etkinlik araştırılır. Covid pandemisi sırasında aşının geniş popülasyona ve biz sağlık çalışanlarına uygulandığı ilk dönem faz 3 idi. Ve hepimiz gönüllü denekler olduk aynı zamanda.
Bundan sonraki aşama faz 4‘dür. Güvenilirliğine ve etkinliğine emin olmuşuzdur. Ve aşı ruhsat alarak piyasaya sunulmaktadır.
“Ben aşı yaptırmayı red ettiğimde o hastalık ile ilgili sadece kendime değil içinde yaşadığım topluma da zarar veriyorum’’.
Peki şimdi bu ne demek?
Bir aşı ulusal aşılama programına girdiğinde o toplumdaki aşılama oranı %90’nın üzerinde olmalıdır ki aşının başarısından söz edebilelim. Bir hastalığın aşısı o aşı için hedeflenen kitlenin %90 nın altında kalır ise arada aşılanmayan grupların ve hasta olma potansiyeli yüksek grubun sayısı arttığı için aşılı çocuklarda da o hastalığın görülme riski artıyor.
Yani siz çocuğunuza aşı yaptırmadığınızda sadece kendi çocuğunuzu o hastalığa karşı riske etmiyorsunuz. Benim çocuğum benim kararım olacak sa benim çocuğuma olacak diyemiyoruz. Çünkü aşı yapılan çocuklarda da o hastalığın geçirilme riskini kendi çocuğuma aşı yaptırmayarak arttırmış oluyorum.
Özellikle ulusal aşı takvimine alınmış ve bireysel bağışıklıktan çok tolum bağışıklığı düşünülerek planlanmış devlet aşılarını yaptırmadan önce iki kere düşünmek gerekir.
Özel aşı olarak adlandırdığımız devlet tarafından yapılmayan aşılarda toplum bağışıklığı düşüktür çünkü bu ailelerin kendi kararıdır. Hiçbir zaman o toplumda aşılama oranı %90’nın üzerine çıkmaz. Dolayısı ile aşıları yaptırmadığında sadece kendi çocuğuna ait bir karar vermiş olur. Kendi çocuğu dışındaki diğer çocuklara zarar vermiş olmaz.
Lütfen ama lütfen devlet aşılarını yaptırmıyorum demeden önce sadece kendi çocuğunuza değil diğer çocuklara ait riski de arttırdığınızı unutmayın.