Amigdalanı Gıdıkla
İçinde bulunduğu kargo uçağı okyanusa düşünce yüzerek ıssız bir adada yıllarca yaşam savaşı veren bir adamın hikayesini anlatan “Yeni Hayat” filminde Chuck Noland karakteri, kıyıya vuran kargo paketlerini, kurtarılacağından ümidi kestiğinde tek tek açmaya başlar. Bir buz pateni ayakkabısı bir hayli işine yarar, onunla hindistan cevizlerini kolaylıkla kırmayı başarır. Paketlerden birinden çıkan kabarık abiye elbisenin tüllerinden kendisine balık ağı yapar ve böylece balık yakalayabilir. Bir dedenin torununa hediye olarak kargoladığı top ise ne işe yarar dersiniz? Keşke daha işe yarar birşeyler olsaydı diyenler için söyleyebilirim ki, o top ıssız adayı katlanılabilir kılan ve Chuck’ın kendini anlamasını sağlayan en önemli varlık haline dönüşüyor. Topa kaş göz ve ağız çizerek kendisine konuşabildiği bir arkadaş yaratıyor. Sevincini, kızgınlığını, umut ve umutsuzluğunu paylaştığı, var olduğunu hissettiren bir dost oluyor top ona.
İlişkilerimizi ne kadar sağlıklı sürdürebilirsek o kadar tatminkar ve doyumlu, dengede hissettiğimiz bir yaşamımız olur. Biz kendimizi tanımlarken, tanırken çoğunlukla diğerlerinin bize tuttuğu aynalardan faydalanırız. Ben’den, benliğimizden söz edebilmemiz için diğerlerine ihtiyacımız var.
Birbirimize hissettiklerimiz de bize kendimizi tanıtan çok değerli hazinelerimiz. Hiç kimsenin olmadığı bir adada tek başımıza kaldığımızda yanımızda götürdüğümüz o meşhur üç şeyin çok da anlamı olmayabilir. Hayatta kalmayı her durumda başarabiliriz belki ama, bir benlikten söz edebilmemiz için en azından bir kişiye, bir aynaya muhtacız.
İlişkilerimizde zaman zaman aklımızın devreden çıkıp, yoğun duygusal tepkiler verdiğimiz zamanlar vardır. Bazen o kadar yoğun yaşarız ki bu duyguları, sakinleştiğimizde sanki o ben değildim diye düşünürüz. Herşeyin kontrolünden çıkmaya başladığı o anı çok iyi bildiğini biliyorum. İçinde bir ses durman gerektiğini söylese de, o kadar cılız kalır ki! Amigdalan seni esir alır.
Geçenlerde bir arkadaşım trafikte yaşadığı kaza sonrası diğer sürücüyle aralarında bir tartışma yaşandığını ve sakinleşmek için arabaya dönüp psikoloğunun öğrettiği şekilde kendisini sakinleştirmeyi başardığını ve haklıyken haksız duruma düşmekten kendini nasıl koruduğunu anlattı.
Amigdala beynimizde badem büyüklüğünde bir küçücük alan olup, duygularımızla tetiklenir. Asli görevi bizi tehlikelere karşı korumaktır ve bir çokları ona “İlkel Beyin” demeyi uygun bulurlar. Bize atalarımızdan aktarılan ve çoook eski zamanlarda vahşi yaşamın kıyısında beliren ani bir tehilike karşısında hayatta kalmamızı sağlayacak üç tepkiden birini saniyeler içinde vermemizi sağlayan muhteşem mekanizma!
Kaç, Savaş ya da Don!
Bir aslanla karşılaştığınızda inanın hayatta kalmanız amigdalanız sayesinde. Artık vahşi doğa koşullarında değiliz. Evinizin oturma odasında bir aslanla karşılaşmıyoruz ama bazen yine de tehdit edilmiş hissediyoruz. Oturduğunuz bina aniden sallandığında, çok sevdiğiniz birinin Korona olduğunu duyduğunuzda ya da yüksekçe bir yerden düştüğünüzde amigdala devreye girebilir. Bu anlar rasyonel beynimizin tamamen devreden çıktığı anlar. Kaç! Savaş! Don! devrede…
İkili ilişkilerimiz sırasında çok çok yoğun duygular yaşadığımız anlarda, öfke ve kızgınlık bizi çepeçevre sardığında da amigdala devreye girebilir. Eğitilmemiş, ilkel yanımızla ancak ilkel ve sonradan pişman olacağımız tepkiler veririz. Çok ağır sözler söyleyebilir ya da karşımızdakini tokatlamak isteyebiliriz. İşte o anlarda amigdalamızı durdurabilmemiz, sakin olmadığımız bu anlardan pişmanlık duymadan çıkabilmemiz için amigdalamızı eğitmeliyiz. Keşke size 10’a kadar sayın desem ve konu kapansa ama durum bu kadar basit değil. Amigadala devreye girdiğinde akılcı yanımızı devreye sokabilmek için istikrarlı bir çabaya, ihtiyaç var. Bana göre ilişkilerde bu anları yaşamamının en anlamlı yolu içimizdeki öfkeyi besleyen duygularımızı mutlaka zaman kaybetmeden ifade edebilmektir. Biriken bu duygular kontrol edilemez bir şekilde patladığında zarar görürüz.
Günlük olarak uygulayacağınız nefes egzersizleri dayanıklılığınızı artırır, sakin ve anda kalmanıza yardımcı olur. Kendimize harekete geçmeden önce “sakin miyim?” diye sormayı alışkanlık haline getirmek ve cevabımız hayır olduğunda sakinleşmek için kendimize zaman tanımak için çaba harcadığımızda bu bir zaman sonra bizin için otomatik bir davranışa dönüşür. Kontrolü kaybettiğiniz anlarda amigdalanın devrede olduğunu hatırlamanız kendinizi durdurmanıza yardımcı olacaktır.
Bu ben değilim!!!
Ağzınız kurur, damarlarınız büzüşür ve kalbiniz hızlı hızlı çarpar. Filmlerde sıkça gördüğümüz kese kağıdıyla nefes alıp verme eylemi gerçekten işe yarar. Ağız içini ıslatmak için bir yudum suyu ağzınızda gezdirmek, ağzı çalkalamak da kullanabileceğiniz yöntemlerden. İşe yarayacak bir başka yöntem ise yalandan gülümsemek. Yüz kaslarınız beyne olumlu mesaj gönderiyor ve bu da sakinleşmenize yardımcı oluyor. Beynimizi azıcık kandırmanın bir zararı olmaz. Kendisi bizi çoğu zaman kandırıyor. Tickle Your Amygdala “Neil Slade” tarafından yazılmış kitap; amigdalamızı elimizde tuttuğumuzu varsaydığımız bir kuş tüyüyle zihinsel olarak gıdıklamanın da onu durdurmakta işe yaradığını söylüyor. İlginç değil mi?
Ebeveynlik açısından da durum çok farklı değil. Çocuklarımızla ilişkimiz sırasında da böyle kontrolü kaybettiğiniz zamanlar olmuyor mu? Belki de canımızı en acıtan da onlara karşı canavarlaştığımız zamanlar. Amigdalamı seviyorum, beni koruduğunu biliyorum ama her zaman yararıma çalışmıyor işte… Size iyi gelen bir çok şey sakinliğinize hizmet edebilir. Bir yerlerden duyup bir şekilde yaşamınıza yön veren kalıp yargılar ise sizi kendinizin haklı olduğu yanılsamasına sürükleyebilir. Belki bir sonraki yazıda kalıp yargılarımız ve taşıdığımız bize yarar sağlamayan bırakmamız gereken değerlerden söz edebiliriz.
Sevgiyle Kalın,