Aile yaşam döngüsü (family life cycle) ailelerde zaman içerisinde meydana gelen değişimleri ifade etmek için kullanılır.
Bu anlayış bireyin yaşam döngüsünü göz ardı etmemekle birlikte, bir sistem olarak aile bütününe vurgu yapar.
Yaşam döngüsü modeli yaşamın ve gelişimsel dönemlerin bazı yönlerine diğer modellerden daha fazla vurgu yapar.
Aile yaşam döngüsünün her bir döneminin kendine özgü uyum sağlamayı gerektiren güçlükleri, gelişimsel görevleri ve üstesinden gelinmesi gereken değişimleri vardır. Carter ve Mc Goldick (1999) tipik orta sınıf ailesinin yaşam döngüsü için bağlanmamış yetişkinden başlayarak emekliliğe kadar olan süreci 6 dönem olarak ele almıştır.
NOT: Bu hafta ki yazımızda ilk 2 madde üzerinde duracağım. Sonra ki haftalarda diğer maddelere değineceğim.
1. Bekar-genç yetişkinler: Evden ayrılma
2. Yeni çift
3. Küçük çocuklu aileler
4. Ergen çocuklu aileler
5. Çocukları evden ayrılan aileler
6. Yaşamın son dönemlerindeki aileler
Aile bireylerinin bir bütün olarak ailenin ayakta kalması ve daha iyiye gidebilmesi için bunların üstesinden gelmesi şarttır.
Bütün çekirdek aileler bu modelin önerdiği dönemlerin hepsinden aynen geçmeyebilir. Bu dönemlerden geçen ailelerin yaşamları ve çoğu kez kendilerini aile danışmanlığına ya da terapilerine getiren güçlükler aşağıda özetlenmiştir:
1-Bekar-Genç Yetişkinler: Evden Ayrılma
Genç yetişkin bireyin evden ayrılması hem bireysel gelişim kuramları hem de aile yaşam döngüsü kuramları tarafından ele alınmıştır. Bu dönemin en temel gelişimsel görevlerinden biri aileden kopmak (disconnect) ve farklı bir düzeyde aile ile tekrar bağ kurmak (reconnect) ve aynı zamanda da bağımsız bir birey durumuna gelmektir. Bunun için bireyin belirli bir duygusal olgunluk düzeyine ulaşması, başkalarından uyarlanmamış, bireyin kendisine ait inançları, değerleri ve hedefleri geliştirmesi gerekir.
Bekar olup ruhsal olarak sağlıklı olabilmek için:
1. Kendilerine yeterli düzeylerde sosyal destek ağları bulmaları
2. Fiziksel ve ruhsal olarak dengeli bir yaşam tarzı oluşturmaları
3. İşlerinin dışında kalan zamanlarını ayırdıkları etkinliklerde anlam bulmaları
4. Yaşadıkları stresin altında ezilmemek için yeterli düzeyde baş etme stratejileri geliştirmeleri
5. Yalnızlıkla baş etmeleri
6. Hem içsel hem de dışsal olarak maruz kaldıkları evlenme yönündeki baskıların üstesinden gelmeleri gerekmektedir.
2-Yeni Çift: Ailelerin Evlilikle Birleşmesi
Yeni bir çiftin ilişkisi çıkma (courtship) ile başlar. Bu, bireylerin birbirlerini kendilerine uygunluk açısından test ettikleri bir zaman dilimidir.
Genellikle, bireyler kendileriyle aynı ya da benzer gelişimsel dönemdeki partnerle rahat ederler. Örneğin; Bağlanma Kuramı açısından güvenli erkekler güvenli kadınlarla olmayı yeğlerken, kaygılı kadınlar uzak ve kaçıngan erkekleri tercih etme eğilimindedir (birbirlerinden sık ayrılma nedenlerinden bir tanesi budur).
Çevresel, psikolojik ve durumsal etmenler bireylerin evliliğe uyumlarını zorlaştırabilir.
Sağlıklı çiftler genellikle değişimle, geçiş zamanlarıyla ve gündelik güçlüklerle etkili bir biçimde baş edebilir.
Evliliği olumsuz etkileyen etkenler Carter ve Mc Goldrick (1999) tarafından aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
1. Çiftin önemli bir kayıptan sonra tanışması ve evlenmesi
2. En az bir eşin geldiği aileden uzak durmayı istemesi
3. Eşlerin ve ailelerinin kültürlerinde farklılıklar (din, eğitim, sosyal sınıf, etnisite, yaş vb.)
4. Eşlerin birbirleriyle bağdaşmaz kardeş pozisyonuna sahip olmaları (sibling constellation)
5. Çiftin her birinin ailesine çok yakın ya da çok uzak ikamet etmesi
6. Çiftin geldikleri ailelere ekonomik, fiziksel ya da duygusal olarak bağımlı olması
7. Çiftin 20 yaşından önce veya 30 yaşından sonra evlenmesi
8. Çiftin birbirlerini 6 ay tanımadan önce veya 3yıl nişanlı kaldıktan sonra evlenmesi
9. Aile ya da arkadaşlarının olmadığı koşullarda düğünün olması
10. Kadın eşin evliliğin ilk yılında ya da öncesinde hamile kalması
11. Eşlerden birinin kardeşleri veya ebeveynleriyle zayıf ilişkilerinin olması
12. Eşlerden birinin çocukluğunu veya ergenliğini mutsuz bir dönem olarak görmesi
13. Eşlerin ebeveynlerinin istikrarsız ilişkilerinin olmuş olması
Çiftlerin ilişkilerinin ilk zamanlarına, idealize etme egemendir. Hem erkekler hem de kadınlar evliliklerinin ilk zamanlarında birbirlerini idealize ederler ve bu idealizasyona göre birbirleriyle ilişkilenirler. Bu durum evliliğin zaman içerisinde ilerleyişiyle azalır/yok olur.
Öte yandan evliliklerinde yüksek oranda doyuma sahip bireylerin eşlerine ve evliliklerine ilişkin bu idealist çarpıtmayı (idealistic distortion) korudukları görülmektedir. Yani böyle kişiler, eşlerini ve evliliklerini olduklarından daha iyi görürler.
Birbirlerini pozitif algılama ve “pembe gözlüklerle görme” eğilimi evli çiftlerin devamlılığına katkı sağlar.
Boşanma eğiliminde olan bireylerin ise eşlerini ve evliliklerini “sisli gözlüklerle” (fogged lenses) gördükleri, eşlerine tereddütlü ve şüphe ile baktıkları, olumlu şeyler söylemekten kaçındıkları gözlemlenmiştir.
Genel olarak yeni çiftin yaşam döngüsü daha çok uyum sağlama ve adaptasyonun egemen olduğu bir dönemdir.
Yeni eşler ortak paylaşılan mekanı, öğünleri, boş zamanları, uyuma zamanını ve işe ayırdıkları zamanı paylaşmanın ve birbirleriyle uyumlu bir şekilde ayarlamanın çabasında olurlar.
Birbirlerinin dilekleri, ricaları ve fantezilerine uygun davranmaya çalışmak durumundadırlar. Bu zaman alan bir süreçtir; iyi niyet, enerji ve uzlaşmayı gerektirir.
Bu dönemde çiftleri psikolojik yardım almaya getiren nedenler şunlardır:
*Çift olarak yaşamaya uyum sağlayamama
*Akraba ya da içinden geldiği aileyle veya eşin ailesiyle olan sıkıntılar
*Etkili ve yeterli iletişim kuramama, kişilerarası sorunları çözmeyi becerememe
*Çocuk sahibi olup olmama veya zamanlaması konusundaki anlaşmazlıklar