İlk olarak öğrencilerin Sürekli Öfke alt ölçeğinden aldıkları puanlara baktığımızda cinsiyetler arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu durum alan yazındaki bilgileri destekler niteliktedir. Öfke, insan yaşamı için gerekli bir duygu olmakla birlikte aynı zamanda insanın doğuştan getirdiği ve hayatta kalmayla doğrudan bağlantılı olan bir duygu durumudur (From,1993). Bu açıdan bakıldığında Sürekli Öfke durumunun cinsiyetler arasında farklılık göstermemesi doğal karşılanabilir. Nitekim (Buss ve Perry, 1992), olumsuz duygu durumları içinde yer alan düşmanlık duygularının genellikle duygu denetim zayıflığı sonucunda kendisini öfke, nefret, kıskançlık duyguları olarak gösterdiğini belirtmiştir (Akt. Yazgan-İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2008). Öfke İçe ve Öfke Dışa alt ölçeklerinden aldıkları puanlara baktığımızda cinsiyetler arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Ergenler içe ve dışa yönelik öfkelerini birbirine yakın düzeyde ifade edebilmektedirler. Yazgan ve arkadaşları (2008) da, cinsiyet farklılıklarının öfke duyulan durumları da farklılaştırmasının ilgi çekici olduğunu belirtmiştir. Örneğin erkekler daha çok çalışmayan nesnelere öfkelenirken; kızlar insanlara ve çeşitli toplumsal durumlara daha fazla öfkelenmektedirler. Karataş (2002) yaptığı çalışmada yüksek düzeyde saldırgan davranışları olan anne-babalara sahip çocukların saldırganlık düzeylerinin de yüksek olduğunu saptamıştır. Sosyal Öğrenme Kuramı’na göre ailede ebeveynlerin disiplin sağlama yöntemi olarak fiziksel cezayı kullanması, ergenin şiddeti ve saldırganlığı model alma yoluyla öğrenmesine neden olabilmektedir. Ayrıca bu tip ailelerde ebeveynler, çocuklarının kendilerine yönelik olan saldırgan davranışlarını cezalandırmalarına karşın, ev dışında sergilemiş olduğu saldırgan davranışları pekiştirmektedirler (Bandura, 1960). Sonuç olarak her iki cinsiyet de öfke duygusuna karşı geliştirdiği tepkiyi kendi ailelerinden öğrenmekte ve ilerleyen yaşlarda bunu kendi aile yaşamlarında kullanmaktadırlar. Carrasco ve 59 arkadaşları (2009) bir araştırmalarında, ebeveyn düşmanlığı (baba ile anne ya da her iki eşin birbirine karşı) ile çocuğun saldırganlığı arasında daha önceki araştırmaları doğrulayan bir ilişki bulmuşlardır. Yani çocuğun saldırganlık davranışının gelişmesine, anne-babasının düşmanca duyguları zemin hazırlar ve çocuğun ileriki hayatında saldırganlığı içselleştirmesine yol açar. Böylece uzun vadede saldırganlığın kanıksanmasına sebep olur. Sonuç olarak çocuğun, cinsiyet ayrımı fark etmeksizin, bugünkü ve gelecekteki saldırgan tutumlarında her iki ebeveynin de sorumlu olduğu ortaya çıkarılabilir. Çünkü çocuk, sosyalizasyon sürecini anne babasını model alarak ve onlarla özdeşim kurarak gerçekleştirmektedir. Diğer taraftan literatürde şiddet davranışı gösterme açısından cinsiyetin belirleyici olduğunu gösteren çalışmalar da mevcuttur. Coles, Grene ve Braithwaite (2002), yaşları 13-18 arasında yer alan 99 ergeni incelemiş ve çalışmanın sonunda erkek ergende görülen şiddet davranışında aile kontrolünün ayırtedici olmadığını saptamıştır. Aynı zamanda Aspy, Oman, Vesley, Mcleroy, Rodine ve Marshall (2004), 1098 ortaokul ve lise öğrencisi ve ebeveynleriyle görüşerek yaptığı çalışmalarında erkek ergenlerin kız ergenlere ve etnik gruplara göre silah taşıma ve şiddet davranışı gösterme açısından daha büyük risk oluşturduğunu ortaya koymuştur. Öfke Kontrol alt ölçeği analizlerine bakıldığında cinsiyetler arasında anlamlı bir farklılık görülmemektedir. Ergenler cinsiyet fark etmeksizin öfkelerini benzer şekilde ifade etmektedirler. Hem kız hem de erkek öğrenciler öfkelendiklerinde davranışlarını kontrol etme, öfkelerini kendilerine ve karşılarındaki kişiye zarar vermeden önce önlemini alabilmektedirler. Ergenlerin öfkelerini kontrol etmeleri arasında cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık olmamasına rağmen öfkeye kapılma eğiliminde bireysel farklılıklar önemli rol oynamaktadır. Çok sakin olan bazı ergenlerin öfkelendikleri durumlar çok azken, günlük olaylara öfke ile karşılık veren bazı ergenler ise doğal olarak daha sık sözel ve bedensel saldırganlık sergilerler. Yetiştikleri aile ortamını betimlemeleri istenen öfkeli ergenler; sağlıklı bir aile birliği olmayan, esnekliği az, çelişkili ve örgütlenmiş bir aile ortamında büyüdüklerini söylemişlerdir (Yazgan-İnanç ve ark. 2008). Öfkeyi sağlıklı bir şekilde kontrol edebilmek hem ergen hem de ailesi için hayati bir öneme sahiptir. Çünkü ergenin olumlu ilişkiler geliştirmesi ve sürdürebilmesi, sağlıklı bir kariyer geliştirebilmesi, çevresiyle iyi bir iletişim kurabilmesi, öfkesini kontrol etmesine ve normal yollardan ifade edebilmesine bağlıdır. Çocukların davranışları ailede öğrendikleri ve ilerleyen yaşlarda öğrendiklerini kendi 60 yaşamlarında uyguladıklarını ileri süren Sosyal Öğrenme Modeli’ne göre öfkesini sağlıklı yollardan ifade edebilen ve kontrol edebilen çocukların sağlıklı sosyal beceriler ve problem çözme becerisi geliştirmesinin olası olduğu anlaşılmaktadır.
Öğrencilerin Aile İçi Şiddet Yaşama/Yaşamama Durumlarına Göre Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları Araştırmada aile içinde şiddet yaşayan öğrencilerin Sürekli Öfke alt ölçeğinden aldıkları puanlar, aile içinde şiddet yaşamayan öğrencilere göre yüksek bulunmuştur. Bu bulgu alan yazındaki bulguları destekler niteliğe sahiptir. Wenar (1971), gençlerin saldırgan davranışları aileden ya da başkalarından model alarak öğrendiğini belirtmiştir. Aile içinde şiddet unsuru taşıyan davranış kalıpları sergileniyorsa o ailede yetişen çocukların da şiddeti öğrendikleri ve öfkelerini ifade etmede bazı hatalar yaptıkları düşünülebilir. Sıcak bir ilişki çocukların sorumlu ve kendini denetleyebilir bir kişilik geliştirmelerine yardım eder; düşmanca ilişki ise saldırganlığı destekleme eğilimindedir (Akt. Gander ve Gardiner, 1993). Bu modele göre insanların saldırgan olmayı öğrendikleri bir mekanizma model alma yoluyla öğrenmedir. Araştırmacılar, insanların özellikle hoşlandıkları ya da imrendikleri insanların davranışlarını taklit etme eğiliminde olduklarını belirtirler (Baron ve Byrne, 2000). Özetle denebilir ki ailede öğrenilen şiddet gelecek yaşama adeta kopyalanmakta; çocuğun gelecek yaşantısını önemli ölçüde şekillendirmektedir. Böylesi bir aile ortamında büyüyen çocuk da ileride anne-baba olduğunda kendi anne-babasının hatalarını çocukları üzerinde sürdürebilir, kendi çocuklarının da sağlıksız öfke ifadelerini benimsemelerine sebep olabilir. Ayrıca araştırmadan elde edilen sonuçlara göre aile içi şiddet gören öğrencilerin %31.5’i kızgınlık, %28,9’u üzüntü, % 26,9’unun da öfke duygusu yaşadıkları tespit edilmiştir. Aile içinde şiddet yaşayan öğrencilerin Öfke İçe alt ölçeğinden aldıkları puanlar, şiddet yaşamayanlara göre yüksek bulunmuştur. Westermayer’e (2001) göre öfke duygusunun işlevini yerine getirmesine engel olan şey onun içe atılması ya da bireyin kendisine yönelmesidir. Öfkeleri içe yönelik olan bireyler öfkeli olduklarını kabul etmekte zorlanırlar. Bu kişilerin öfke tepkileri genellikle edilgen tepkilerden oluşmaktadır. Bunlar genellikle somurtma, surat asma, küsme biçiminde ortaya çıkar. Bu kişiler karşılarındaki kişinin onların kendi düşüncelerini okumalarını ümit ederler. Sonuçta ise öfkeleri acı çekme ya da gücenme biçimine dönüşebilir. Öfkeleri içe 61 yönelik bireyler, kendilerinde öfke yaratan bir durumla karşılaştıklarında, hemen bir saldırgan tepki ortaya koymazlar, fakat bireyler bu durumun önemini ve verecekleri tepkiyi uzun süre düşünürler (Westermayer, 2001). İçe yönelik öfke çoğu zaman bireylerde, depresyonda olduğu gibi, kendine zarar verici davranışların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ergen intiharlarında öfke duygusunun önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bir başka deyişle aile içinde şiddet yaşayan ergenler öfkelerini kendilerine yöneltmekte ve pasif saldırganlık tepkisi göstermektedirler. Aile içinde sorun yaşayan ergenler yaşadıkları öfke duygusunu süperegonun baskılarıyla bastırmakta ve böylece benliği çatışmadan kurtararak yaşanan gerilimi azaltmaya çalışmaktadır. Ancak söz konusu öfke tamamen ortadan kalkmamakta ve içerde de işlevini sürdürmekte olup bir süre sonra yön değiştirerek bu defa sahibine zarar vermeye başlamaktadır. Aile içinde şiddet yaşayan ergenlerin Öfke Dışa alt ölçeğinden aldıkları puanlar, aile içinde şiddet yaşamayan ergenlere göre daha yüksek bulunmuştur. Sosyal-Bilişsel Modele göre insanlar saldırgan olmayı engellenme halindeyken öğrenirler. Çocuklar saldırgan davranışlar nedeniyle ebeveynleri tarafından ödüllendirilebilirler. Örneğin; çocuğun kendinden daha büyük bir çocuğa vurması ve babasının onu ödüllendirmesi ile çocuğun şiddet davranışı onaylanmış ve pekiştirilmiş olur. Bunun yanında anne-baba veya öğretmenleri tarafından saldırgan davranışı onay görmese bile, bu tür davranışlarla dikkat çekebiliyor olması nedeniyle çocuğun saldırganlık duyguları kendisini şiddet davranışlarıyla belli eder; yani çocuk ya kendisi için önemli, değerli ve otorite figürü tarafından ödüllendirilmek yoluyla ya da bu kişilerin dikkatini çekebilmek için saldırgan davranışlarda bulunur (Bandura, 1963). Yine Bandura (1989), çocukların şiddet içerikli davranışlarının yetişkin birisinin saldırganca davranışına maruz kalmasıyla artabileceğini; anaokulu öğrencilerinin yetişkinlerden izledikleri şiddet (örneğin yumruklama, tekme atma gibi) davranışları ile daha saldırgan davrandıklarını ortaya koymuştur. Çeşitli televizyon programlarının da çocukların zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediğini belirtmiştir. (Akt. Hetherington, Parke, 1993). Aile içinde öfkesini rahatça ifade edemediğinden dolayı içinde birikmiş olan öfkesi kendi gücünün yeteceğini düşündüğü ya da yettiği bir hayvana (kedi, köpek gibi), bir nesneye (kapıyı tekmeleme, camı kırma, eşyalara zarar verme), bir insana (küçük kardeşine, okuldaki 62 arkadaşlarına ya da alt sınıflardaki öğrencilere) yön değiştirebilir. Hatta böylesi ergenler fiziksel güçlerinin yetmeyeceğini bildiği halde öfkelerini öğretmenlerine (ders anlatmasına engel olarak, rahatsız edecek saldırganca sözler söyleyerek, tehdit ederek) ya da okul idarecilerine (okul eşyalarına zarar vererek, okul kurallarına uymayarak, vs) yönlendirebilirler. Aile içinde ergen kendi öfkesinden kaynaklanan gerilimi doğrudan boşaltamadığı için, öfkesinin boşaltılarak benliğinin rahatlamasını dolaylı yollarla sağlama yoluna gidebilir. Sonuçta aile içindeki otorite konumundaki anne-babanın sebep olduğu gerilim çocukta otorite figürüne karşı aşırı bir öfke tepkisi geliştirmesine neden olabilir. Bu durumda ergen, ailesinde yaşadığı öfkeden kaynaklanan çıkarsamalarını hayatındaki diğer alanlara genelleyebilir. Sınıftaki ve okuldaki otorite figürlerine karşı (sınıf başkanı, kulüp başkanları, öğretmen, müdür yardımcıları, müdür gibi) öfkesini doğrudan ya da dolaylı yollarla boşaltma yolunu seçebilir. Aile içinde ebeveynleriyle ya da kardeşleriyle sorunlar yaşayan, onlardan engellenme, baskı, şiddet, kötü muamele gören ergenlerin öfke kontrolünü ele alması zor olmakta; bir nevi öfke duygusu ergeni kontrol altına almakta ve ergen bu öfkesini aşırı bir biçimde dışa vurabilmektedir. Ailesi tarafından gerekli desteği görmeyen, her yaptığı eleştirilen, alay konusu yapılan, giriştiği işlerde cesaretlendirilmeyen, aksine cesareti kırılan ve özgüveni sarsılan çocuklar gelecekte de öfke ifadelerinde aşırıya kaçabilirler. Öfkeden dolayı oluşan gerilimlerini, öfkenin esas kaynağı olan karşılarındaki insana zarar verme, sağa sola tekme-yumruk atma, etraftakileri kırıp dökme şeklinde azaltmaya çalışabilirler. Aile içinde şiddet yaşayan öğrencilerin Öfke Kontrol alt ölçeğinden aldıkları puanlar ile aile içinde şiddet yaşamayan öğrencilerin aldıkları puanlar arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Öğrenciler aile içi şiddet durumu fark etmeksizin öfkelerini benzer oranlarda kontrol altına almaktadırlar. 5.3. Öğrencilerin Sınıf Düzeylerine Göre Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları Öğrencilerin sınıf düzeylerine göre Sürekli Öfke alt ölçeğinden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Bu fark onbirinci sınıfların lehinedir; bir başka ifadeyle onbirinci sınıf öğrencileri dokuz ve onuncu sınıf öğrencilerine göre daha düşük düzeyde öfke yaşamaktadırlar. Bu durum alan yazındaki bilgilerle paralellik göstermektedir. Nitekim Yazgan ve arkadaşları (2008), yaşın ilerledikçe benlik kavramının da ayrımlaşmaya başladığını ifade etmektedirler. Ergenliğin ilk yıllarında benlik kavramını oluşturan kavramlar arasında çelişkiler ve zıtlıklar üst düzeydedir. Orta ergenlik yıllarında ise en yüksek düzeye ulaşan çelişki ve ayrılıklar, daha sonraları azalmaya başlar. Orta ergenlik yıllarında gençler benlik kavramlarındaki ayrılıkları karşılaştırabilir, daha sonraki yıllarda ise bu ayrılıkları çözümleyip daha tutarlı hale getirme yeteneklerini geliştirerek sahip olmak istedikleri benlik kavramını daha kesin bir biçimde ayrımsarlar. Buradan şunu rahatlıkla çıkarabiliriz ki ergenliğin ilk yıllarında ergenler benlik kavramını çok iyi ayrımlaştıramış, kendisi ve diğerleriyle ilgili benlik algılarını çok iyi oturtamamışlardır. Bu sebeple de ergenler gergin olmakta, yaşadıkları ani gelişimin de etkisiyle dürtüsel ve tepkisel davranabilmektedirler. Böylelikle öfkelerini bağırma, sağa sola zarar verme, etraftaki nesneleri kırıp dökme gibi eylemlerle ifade edebilmektedirler. Ergenliğin ilk yıllarında yaşanan yoğun ve karmaşık duygudurum, ilerleyen yıllarda yerini sürekli, tutarlı ve kararlı bir yapıya bırakır. Dolayısıyla ergenliğin orta dönemleri olarak kabul edilen 14-15 yaşlarında ergenlerin dürtüsel tepkilerle davranmaları ve öfkelerini dışa yönelik olarak yoğun bir şekilde ifade etmeleri doğal karşılanabilir. Araştırma sonuçlarında ergenlerin Öfke Dışa alt ölçeğinden aldıkları puanlar arasında aile içi şiddet görme durumlarına göre anlamlı bir fark bulunmuştur. Aile içinde şiddet yaşayan öğrenciler aile içinde şiddet yaşamayan öğrencilere göre öfkelerini daha çok dışa vurmaktadırlar. Ergenliğin son dönemleri olan 16-17 yaşlarında ise ergenlerde artık benlik algısı yavaş yavaş oturmuş ve kişilik stabil hale gelmiştir. Dolayısıyla ergenliğin son döneminde ergenlerin sürekli öfke durumlarında belirgin bir azalmanın olması doğal bir gelişim seyrini ifade etmektedir. Öğrencilerin sınıf düzeylerine göre Öfke İçe, Öfke Dışa ve Öfke Kontrol alt ölçeklerinden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Ergenler zaman zaman öfkelerini bastırabilmekte ve ifade yöntemi olarak içte tutma yöntemini kullanabilmektedirler. Aynı şekilde ergenler öfkelerini yaş dönemi ayrımı yapılmaksızın benzer şekilde kontrol etmektedirler. 64 BÖLÜM VI SONUÇ ve ÖNERİLER Bu bölümde, araştırma sonuçlarının genel bir değerlendirmesi yapılmış ve bu değerlendirmeler sonucunda okullarda çalışan psikolojik danışmanlara, ergenlerle ilgili çalışmalar yürüten sosyal hizmet görevlilerine, aileler üzerinde çalışan akademisyenlere ve bundan sonraki araştırma ve araştırmacılara ışık tutacak öneriler sunulmuştur. 6.1. Sonuçlar Bu araştırma sonucunda elde edilen bulgular, önceki araştırma bulgularını doğrular niteliktedir. Elde edilen bulgularda lise öğrencilerinin aile içinde şiddet yaşama ya da yaşamama durumlarındaki sürekli öfke ve öfke ifade tarzları cinsiyete ve sınıf düzeyine göre incelenmiş ve bazı anlamlı farklılıklar olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin SÖÖİT Ölçeği alt ölçeklerinden aldıkları puanlar cinsiyetlere göre farklılık göstermemektedir. Aile içinde şiddet yaşayan ergenlerin aile içinde şiddet yaşamayan ergenlere göre Öfke Kontrol alt ölçeği hariç diğer alt ölçeklerden (Sürekli Öfke, Öfke İçe, Öfke Dışa) yüksek puanlar aldıkları görülmüştür. Aynı zamanda ergenlerin sınıf düzeylerine göre Sürekli Öfke alt ölçeğinden aldıkları puanlar arasında da anlamlı bir farklılık görülmüştür. Yani onbirinci sınıftaki öğrencilerin dokuz ve onuncu sınıftaki öğrencilere göre daha düşük düzeyde sürekli öfke yaşadıkları belirlenmiştir. Öğrencilerin Öfke İçe, Öfke Dışa ve Öfke Kontrol ölçeklerinden aldıkları puanlarda ise sınıf düzeyine göre anlamlı bir farklılık görülmemektedir. 6.2. Öneriler Araştırmanın sonuçları doğrultusunda aile içi şiddet alanında yapılacak çalışmalara yönelik öneriler aşağıda iki grupta sunulmuştur: 6.2.1. Uygulamalara İlişkin Öneriler 1. Psikolojik danışmanlığın koruyucu ruh sağlığı işlevi gereği risk grubunda yer alan öğrencilere (özellikle 9. ve 10. sınıf öğrencilerine) yönelik gerekli eğitim ve rehberlik planlarının hazırlanması (iletişim, ben dilinin kullanımı, 65 duyguların farkındalığı, öfke kontrolü, kendini tanıma, vb. etkinlikler) ve bir sonraki döneme geçilmeden sorunun çözülmesinde etkili olabilir. 2. Öfke ifadesinde sorunlar yaşayan öğrencilerin sosyal ve toplumsal becerilerinin arttırılması için kulüp faaliyetlerinde aktif olarak sorumluluk almasının sağlanması; okul içi ve dışındaki düzenlenecek etkinliklere katılımının sağlanması yararlı olabilir. 3. Araştırmanın sonuçları doğrultusunda aile içinde şiddet yaşayan öğrencilerin sınıf rehber öğretmenlerine yönelik konu ile ilgili bilgi vermeyi amaçlayan programların yapılması öğrencilerin yaşadıkları durumu daha az zararla atlatmalarına katkı sağlayacaktır. 4. Öğrencilerin karşılaştıkları öfke ifade sorunlarıyla ilgili öfkeyle başa çıkma becerileri gibi paket programlar geliştirilerek grup çalışmaları yapılabilir. 5. Okul psikolojik danışmanları ve bu alanda çalışan diğer uygulamacılar (sosyal hizmet uzmanları, psikologlar vb.) öfke kontrolünde güçlükler yaşayan ergenler ile bireysel psikolojik danışma yapabilir. 6. Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisi’nin okullardaki başlıca görevlerinden biri bilgi toplamak olduğu için aile içinde şiddet yaşayan öğrencilerin belirlenmesi, bu öğrencilere grup rehberliği yapmak ve aileleriyle de ortak bir çalışma yapmak oldukça yararlı olacaktır. Burada Anne-Baba Destek Programı’ndan yararlanılabilir. 6.2.2. Araştırmalara Yönelik Öneriler 1. Araştırma örneklemini Adana İli Merkezi’nde bulunan Yüreğir İlçesi’ndeki iki akademik lise oluşturmuştur. Aynı araştırmanın değişik örneklemler üzerinde (farklı iller, ilçeler, okul türleri gibi) yapılması, yapılacak yardım hizmetlerinin kalitesini arttırmak için daha faydalı bilgilere ulaşılmasını sağlayacaktır. 2. Araştırma dar bir yaş sınırındaki ergenleri kapsadığından daha geniş bir yaş yelpazesinde yapılacak çalışma (okul öncesi, ilköğretim, üniversite, yetişkinler) farklı gelişim dönemlerindeki durumların belirlenmesi açısından yararlı olacaktır. 3. Araştırmada akademik başarı kontrol altına alınmıştır ancak sonraki araştırmalarda akademik başarı başlı başına bir değişken olabilir. 66 4. Araştırmanın yapıldığı dönemde liseler henüz dört yıllık sisteme yeni geçmişti ve onikinci sınıfta öğrenci yoktu. Gelecekte yapılacak araştırmada örneklem grubuna onikinci sınıf öğrencilerinin de dahil edilmesi araştırma sonuçlarını zenginleştirecektir. 5. Kırsal kesimdeki ergenlerle kentlerde yaşayan ergenler karşılaştırılabileceği gibi; sosyoekonomik durumun (alt, orta ve üst), ergenlerin öfke ifade tarzları arasındaki ilişkilere göre de karşılaştırmalar yapılabilir. 6. Kişilik özelliklerinin öfke ile başaçıkma stratejileri üzerindeki etkisi incelenebilir. 7. Araştırmada aile içi şiddet yaşayan ve yaşamayan öğrencilerin öfke ifade tarzları incelenmiştir. Yapılacak yeni çalışmalarda öfke ile ilişkili olabilecek ailenin çocuk yetiştirme stilleri, anne-baba tutumları, ailenin yapısal özelliği gibi farklı değişkenler kullanılarak yapılabilir. 8. Öfke ifadesinde sorunlar yaşayan ergenlerin akran gruplarıyla, ailesiyle ve çevresiyle ilişkileri de ele alınabileceği gibi yalnızlık duygusu, öğrenilmiş çaresizliği, bütünlük duygusu, akran destek düzeyi de incelenebilir.